Öncü kuşak
Seyyid Kutup uzmanı olan Dr. Salah Abdulfettah Halidi, Vuudul Kuran Bitemkin lilİslâm adlı eserinde Kuran-ı Kerimin gelecekle alâkalı vaatlerinden ve müjdelerinden bir demet toplar ve bizlere takdim eder. Sûre sûre Kuranın gelecekle ilgili vaatlerini ele alır ve inceler. Sonuç kısmında da gelecekle ilgili hadis müjdelerine yer verir. Lakin bunlar arasında Vakıa Sûresi yoktur. Vakıa Sûresi bağlamında geleceğe izdüşümleri ve tomurcukları ise Dr. Hemam Abdurrahim Said (*) toplar ve konu alır. Vakıa Sûresi tamamen İslâmın etvarından yani dönemlerinden ve devrelerinden bahsetmektedir. Vakıa Sûresinde öncü kuşak veya kurucu kuşaktan da bahsedilmektedir. Risale-i Nur şakirtleri bu öncü kuşağı saffı evvel şeklinde anar ve ifade ederler. Müslüman Kardeşler edebiyatında ise kurucu ve öncü kuşak er rail el evvel olarak ele alınır. Yine birinci kuşak ve öncü kuşak anlamındadır. Vakıa Sûresi üç eş veya çiftten bahsetmektedir. Meymene ashabından ve buna mukabil Meşeme ashabından veya topluluğundan bahsedilmektedir. Üçüncü olarak ise sabıklardan veya sabıkûndan da bahsedilmektedir. Evvelkilerden bir sülle ve sonrakilerden az bir bölük (kalilun minelaherin) ve yine sonra sülletun minelaherinden bahsedilmektedir. Vakıa Sûresi tamamen eşli bir biçimde sağ ashabı, sol ashabı ve sabıklardan bahsetmektedir. Bir de evvelkiler ve ahirdekilerden bir sülleden bahsetmektedir. Vakıa Sûresi sağ topluluktan iki defa, sol topluluktan da iki defa ve sabıklardan iki defa söz etmektedir. Bu demektir ki; İslâmın iki kurucu nesli olacaktır. Kurucu nesillerden birisi İslâmın ikinci zuhuruna tanıklık edecektir. Nitekim İslâmı beş devreye ayıran hadis ikinci bir hilafetten bahsetmektedir.
¥
İslâmın ilk kurucu nesli Hazreti Peygamber ve arkadaşlarıdır. Nitekim, Nûr Sûresinin (24) 55inci âyeti sarahat makamında buna temas eder: Allah, içinizden inanıp faydalı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini, temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır... Halifelerin hilafetlerinin Sırları (Esraru Hilafetil Hulefa) adlı eserinde Şah Veliyyullah Dehlevi, bu âyetin tamamının Asr-ı Saadete mutabık olduğu ve dört halifenin siretini ve yönetimini tasdik ettiğini ifade etmektedir (Raid el Ukela ile Fehmi Esrari Hilafetil Hulafa, Şah Veliyyullah Dehlevi, cilt 1, sayfa 11, Darul Kütüb el İlmiyye, Beyrut). Korkuların güvene çevrilmesi ise tamamen Hulafa-i Raşidin döneminde tahakkuk etmiştir. Kureyşin koyduğu ödülü alabilmek için hicret yolundaki Hazreti Peygamberin izini takip eden Suraka İbni Malik, emeline nail olamayınca Peygamberimizden bir berat talep eder. Peygamberimiz ona İslâmın istikbaliyle alâkalı müjde verir ve Kisranın hazinelerinin Müslümanların eline geçeceğini müjdeler ve bu vaat Hazreti Ömer döneminde tahakkuk etmiştir. Peygamberimizin vaadinden 16 yıl sonra bu müjde fiilen gerçekleştirmiş ve Suraka, Hazreti Ömer ve sahabeler huzurunda Kisranın hazineleriyle bir de geçit töreni yapmıştır.
¥
Peygamberimiz, Adiy İbni Hateme de kalbini İslâma ısındırmak için üç müjdede bulunmuştur. Müslümanların Kisranın saraylarına, hatta Beyaz Saraya gireceklerini müjdelemiş ve Peygamberimizin mübarek ağızlarından duyduğu bu müjde tam 6 veya 7 yıl sonra tahakkuk etmiştir. Irakın fethinden sonra ikinci müjde de tahakkuk etmiştir. Bu müjde Hireden Beytullaha kadar bir kadının (Zaine) devesi üzerinde güvenli bir biçimde seyahat edeceğini öngörmektedir. Bu süre zarfında yollar eşkıyalardan temizlenmiş ve yollar güvenli hale gelmiştir. Adiy hayatında üç müjdeden ikisini yaşamıştır. Üçüncüsü ise malın yayılması ve saçılması ve kimsenin yüzünü dönüp bakmamasıdır. İslâmın ikinci zuhur dönemiyle alâkalı da benzeri müjdeler vardır. Malın saçılması ve kimsenin onu kabul etmemesi gibi. İslâmın birinci zuhur döneminin kurucu nesli, Hazreti Peygamber ve arkadaşlarıdır. Sabikûn onlardır. Halifeler dönemi ve sonrasında alaca dönemde ise yine onlara mülhak isimlerin dönemi ashabul meymene dönemini kapsamaktadır. Karma dönemin sağcıları olduğu gibi solcuları da vardır. Bu dönemde devlet devam etmiş, ama davet ve mesajın etkisi zayıflamıştır. Üçüncü dönemde ise mutlak sol döneminde ise devletle birlikte davet ve mesaj da yok olmuştur. Küfür yüzeye çıkmış, İslâm ise dibe inmiştir. Lakin ikinci sabikûn devresinde tamamen durum yeniden tersyüz olacaktır. Hadisler de İslâmın zuhur döneminin iki defa olduğunu ortaya koymaktadır. Ümmü Haramın rivayet ettiği hadis de yine bunu ihtar eder. Peygamberimiz, halası Ümmü Haramın evinde dinlenirken uyuya kalmış ve uyandığında ise tebessüm etmiştir. Zira rüyasında kralların tahtlarına kurulduğu gibi ümmetinden bir bölüğün gemilere bindiğini Yeşil Denize (Akdeniz) açıldıklarını görmüştür. Tebessümü bundandır. Ümmü Haram onlardan olmak istediğini ve bunun için Rabbine niyaz etmesini istemiştir. Peygamberimiz bu arada ikinci kez uykuya dalmış, yine uyanmış ve Ümmü Haram ricasını bir kez daha dile getirmiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz, sen evveldekilerden olacaksın buyurmuştur. Bu zımni olarak ahirdekilerine de işarettir. Demek ki ahirzamanda yeniden buna benzer vakıalar yaşanacaktır. Ezher bir zamanlar Makaryosu minberlerinde konuşmaya davet ederken Hasan el Benna, 12 Adanın Türklere ait olduğunu ve öyle olarak kalması gerektiğini söylemiştir.
(*) Ankarada Buluşan Ruhlar başlıklı yazımızda 24.00 suları 14.00 suları şeklinde olacaktır.
(*) Zuhurun Mertebeleri yazımızda da Hemam Abdurnahim Said ismi Hemam Abdurrahman Said şeklinde yazılmıştır. Düzeltir, özür dileriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.