Labisu sevbiz zur
Bütün devrimler ve devrimciler Suriye halkını desteklediği halde niçin İran, Arap Devriminin ilham kaynağı ve rol modeli olduğunu söylemesine rağmen, diğer devrimciler gibi Suriye halkını desteklemiyor? Hatta Arap Devrimlerini devşirmek ve kendi güdümünde göstermek için Ali Ekber Velayeti başkanlığında bir Sahve (Uyanış) komitesi veya temas grubu kurmasına rağmen, neden Suriye ve Bahreynde ters istikametleri destekliyor? Belli ki İran için bir şeyin doğru olup olmaması ya önemli değil veya ikinci derecede önemli. Birinci makamda veya derecede onu ilgilendiren husus nasıl ondan yararlanabileceği olmalı. İranın pozisyonu hakikatle değil, asabiyetle alakalı. Libyada da hem Suriye hem de İran, devrime karşıydı. Libya devriminin Suriye kapılarına dayanmaması için Kaddafiyi bariyer ve yavaşlatıcı bir faktör olarak görüyorlardı. Devrildiğinde de ilk kutlayanlar arasında yerlerini aldılar. Bu mesele mafya kurallarına benziyor. Öldürdükten sonra cenazesinde yürüyorlar. Arap Baharına ve devrimlerine hamilik ve kirvelik yapmak istiyorlar ve bu meyanda Mısırlı Selefileri bile İrana davet ediyorlar. Ardından da Suriye Selefilerini aşırı dinci ve terörist ilan ediyorlar. Esasında Mısırda uyguladıkları politikayı Suriyede de tekrarlasalar Suriye halkıyla barışacaklar. Rejimin arkasından çekilseler ve İslâm âlemiyle uzlaşma arayışı içine girseler aslında herkes kazanacak. Lakin bunu yapmıyorlar ve yapamıyorlar. Zira mesele herhalde kimya ve madenleriyle alâkalı bir durum. İran rejimi de Suriye gibi aynısını yapıyor. Kendi sınırları içinde mücadele ettiğini öteki sınırlarda tanıyor veya onlara ulaşmaya çalışıyor. Mısırdaki Selefilere el uzatıyor, Suriyedeki Selefileri ise aşırılar olarak yaftalıyor. Suriye rejimi de içeride İhvanı ölümle yargılarken İhvanın Filistin uzantısı olan Hamasa da sırf siyasi rant için kucak açıyor ve kol kanat geriyordu. Belki de direniş ticareti için gerekli bir unsur.
Bu tutarsızlıkları aşabilse herkes için iyi olacak ve zorluklar aşan olacaktır. İranlı meşhur yazarlardan ve resmi çevrelere yakın isimlerinden Sabah Zengene (No one benefiting from the Syrian turmoil / Sabah Zangeneh Tehran Times, 13/5/2012), Suriyedeki galeyan halinden kimsenin kârlı çıkmadığını söylüyor lakin suçu yine direnişçiler üzerine boca ediyor, yani halka yıkıyor. Zengene, Suriyedeki olayların teröristlerin işleri olduğunu yazıyor. Buna rağmen Suriye rejiminin sistematik bir biçimde reform yolunda ilerlediğini ve sapmadığını söylüyor. Tezkiye ediyor. Beşşar halkı yara yara reform yolunda ilerliyor da Bahreyn rejimi niye çuvallıyor? Aynı kalıptan çıkmış gibi yazan Hossein Ruivaran de A new opportunity emerges for peace in Syria (Tehran Times, 13 May 2012) başlıklı yazısında Selefilerin, Kaide ve Suriye Özgür Ordusunun gemi azıya aldığını, şiddet ve terör sarmalında doludizgin ilerlediklerini yazıyor. Halbuki, Ban Ki-moon, 17 Mayıs olaylarıyla ilgili olarak yapmış olduğu Kaide suçlamısını bilahare geri çekmek zorunda kalmıştır. Elbette terör terördür ve teröre terör demek gerekir. Kaide yerine eylemlerin arkasından Suriye rejimi ve muhaberatı çıksa İran buna da terör diyebilecek midir? Zannetmiyoruz. Zira olaylara hakkaniyetle değil, siyasi gözlükle bakıyor. Çıkarları üzerinden bakıyor.
HaTta Türkiye gibi ülkeleri yönlendirmek için o kadar gayret ediyorlar ki; ancak o kadar olabilir. Logodaki Kuran-ı Kerim ve Kılıç başlıklı yazısında Yalçın Doğan (Hürriyet, 12 Nisan 2012) şunları yazıyor: Türkiyenin hedefe oturttuğu Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esadın değerlendirmesi: Ankara benim gitmemi, yerime Müslüman Kardeşlerin gelmesini istiyor. Bu Esadın iddiası. Ankaranın böyle bir amacı var mı, yok mu, orası ayrı. Ama söylediği dedikodu falan değil, kendisiyle görüşen Türklere söylüyor. Müslüman Kardeşler mi? İran İslâm Cumhuriyeti Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı bir süre önce TBMMye geliyor, bizim Dışişleri Komisyonunda şöyle diyor: Suriyede biz çok endişeliyiz, Esad giderse yerine radikal İslâm gelebilir... Acaba İran neden herkesten fazla radikal İslâmdan endişeli? Bu durumda, Hizbullah hakkında radikal İslâm tabirini kullanan Batılılar için ne düşünüyor? Bütün bunların üzerine Ayetullah Muhammed Rıza Mehdavi Kani, Arap Baharı ve devrimlerinin Ayetullah Humeyninin fikirlerinden mülhem olduğunu ve ilham aldığını söylüyor (Imam Khomeinis thoughts inspired Islamic Awakening Political Desk, Tehran Times, 13 May 2012). Demek ki, ilham kaynağı Ayetullah Humeyni. Bu durumda Arap devrimlerinde İmamı kim ilham aldı; radikal İslâmcılar mı, seküler güçler mi? Ayıkla pirincin taşını. Buna mukabil Atasoy Müftüoğlu, Arap Baharı denen bu hareketlerde tek bir antiemperyalist ses yükselmedi diyerekten Fransız ve Rus devriminden sonra üçüncü büyük dalga olan bu tarihî süreci toptan karalıyor. Peygamberimiz ise; sahibi olmadığı şeyi iddia makamda seslendiren kişiyi labisu sevbiz zur, yani yalan elbise giymiş kimseye benzetiyor. Bugün buna yalan rol modeli deniliyor. İddia makamında yola çıkanlar, inkâr makamına düşebilirler. Allah akıbetimizi hayreyleye...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.