Süt ve süt tozu
50li yıllardı...
Küçüktüm, küçücüktüm. Mini minnacık bir çocuk... Masum, ürkek ve mazlum bir köy çocuğu...
İlkokula gidiyordum. Uyu uyu yat uyu, Ali bal al, al Atay, bu bal, yaşa baba yaşa diye, Alfabe kekeliyordum.
Amerika neresidir, Marshall kimdir bilmezdim. Amerikayı, Marshall Planı çerçevesinde okulumuza gelen süt tozu ile Amerikan margarininden tanıdım.
Önce inceden bir dedikodu yayıldı bütün okula: Amerikalılar sütü toza dönüştürmüşler, yardım olsun diye Kalecik İlkokulu öğrencilerine göndermişlerdi.
Ne iyi insanlardı şu Amerikalılar! Dünyanın öteki ucundan bizi düşünmüş, bizim için sütü toza çevirmişlerdi!
Okulda büyük bir tartışma çıktı: Süt toz haline getirilebilir mi, getirilemez mi? Deneyenler bile olmuş: Anştayn Baki arkadaşımız sütü saatlerce kaynatmış, bir tencere sütü ziyan ettiği için annesinden temiz bir de sopa yemişti, ama toza dönüştürmeyi başaramamıştı. Başını bilgiç bilgiç iki tarafa sallıyor, Yok arkadaş diyordu, Süt süttür, toz tozdur, biri ötekine dönüşmez.
Hak vermiştik: Zira bizim bildiğimiz süt ineklerden, keçilerden sağılırdı. Bu işe aklımız yetmiyor, şaşkın şaşkın konuşuyorduk.
Amerikayı göreni gören tek kişi bizim Faikti. Amcası bir kez gemi ile Amerikaya gitmişti. Bu yüzden okulun yıldızı olmuştu. Amcasından duyduklarını bire bin katarak anlatıyor, anlattıklarıyla hepimizi etkiliyordu.
Aslında onun da bildiği çok bir şey yoktu: Döndüre döndüre Amerikanın geniş caddelerinden, kat kat evlerinden, iyi giyimli tombul çocuklarından bahsediyordu.
Bir gün, Adamlar o kadar gelişmiş ki, sütün bile tozunu attırdılar deyince itirazı bastım:
Biz de geliştik.
Geliştik mi? derken dudak büktü, Hani ya, adımızı yazdığımız kalem bile Çekoslovakya malı. Gelişseydik biz de süt tozu yapar, Amerikalardan gelmesini beklemezdik.
Haklıydı; gerçekten de kurşun kalemlerimiz Çekoslovakya malıydı: Üzerlerinde Made in Chechoslovakıa yazardı.
Çaresiz sustum. Ama o suskunlukta, Biz taze sütte, tereyağında zaten boğuluyoruz, hepimizin evinde birkaç inek var, bu durumda süt tozu ve yağdan başka gönderecek şey bulamamışlar mı?
Buna Faik bile cevap veremedi.
Meğer her şey Marshall Planı çerçevesinde oluyormuş. ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, 5 Haziran 1947 günü Harward Üniversitesinde yaptığı konuşmada, II. Dünya Savaşından zarar gören, aralarında Türkiyenin de bulunduğu 16 Avrupa ülkesine yardım edileceğini açıklamış.
Bu çevrede Türkiye ABD ile 4 Temmuz 1948de bir ekonomik işbirliği anlaşması imzalamış. Süt tozu ve margarin yardımı iş bu anlaşma çerçevesinde yapılıyormuş.
Öğretmenlerimiz bir taraftan süt tozunu süte çevirmek için kazan kaynatıyor, bir taraftan da Türkiyenin kendine yeten bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğunu öğretiyorlardı.
O tarihe kadar ne margarin görmüştüm, ne de adını duymuştum. Süt tozunun varlığından da haberim yoktu. Biz inekleri sağar, sütü kaynatır, ama taze sütü içmekte bile mızmızlanırdık. İçine mis gibi taze tereyağı katılmış bir bardak süt içirmek için annelerimizin canı çıkardı.
Bakalım Amerikan süt tozunu nasıl içecektik?
Nihayet o gün geldi, koca bakır kazanlarda kaynatılarak eritilen süt tozu ağzımıza kadar gelip dayandı. İlk yudumu hevesle aldık. İğrenç kokuyordu. Kimimiz dayak tehdidiyle yutkunduk, kimimiz dayağı göze alıp geri çıkardık. Amerikan hayranı Faik bile günlerce öğürerek dolaştı.
Buna karşı, öğretmenlerimizin formülü basitti: Burnunuzu tutun, bir dikişte için. Bizi teşvik için süt tozu içerken, suratları öyle şekilden şekle giriyordu ki, halimize bakmadan kıkırdıyorduk.
Okullara süt dağıtımı üzerine çıkan spekülasyonları görünce, aklım çocukluğuma gitti: Amerikan süt tozunu ve margarinini hatırladım.
Kişisel olarak benim Amerikadan yediğim en büyük kazık budur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.