Yarışmalar, diziler, piçler... Toplumu dönüştürme projeleri!
Bu milleti değiştirmek ve dönüştürmek için çok projeler hazırlandı, çok adımlar atıldı... O kadar ki; Türkiyeyi İslâmın geri bıraktığı iddia edilip, Türklerin Hıristiyanlığa geçmesi bile teklif edildi... Hem de Atatürkün başkanlık ettiği Meclis oturumlarında!..
O dönemde, hangi CHPliden hangi tekliflerin geldiğini merak edenler, Meclis zabıtlarına bakabilir... Ya da, merhum Ahmet Kabaklının Temellerin Duruşması adlı kitabını bulup, okuyabilir!..
İşin doğrusu;
Atatürk de bu konunun tartışılmasını istiyordu...
Ne var ki, Kâzım Karabekirden gelen sert eleştiriler üzerine, böyle bir devrim yapılmasından vazgeçildi.
Ancak, daha sonraki yıllarda, yine CHPlilerden, değişik teklifler geldi... Kimi; camilere, tıpkı kiliseler gibi sıralar konulmasını, kimi de Türk bayrağındaki Hilâlin yerine veya yanına Haç konulmasını istedi!..
Uzun lâfın kısası;
Allah dememekle eleştirilen ama bu eleştirilere Allahaısmarladık dedik ya diyerek cevap veren İsmet İnönülü yıllarda, Türk halkını dönüştürmek için epey çaba harcandı.
Ezanın aslî diliyle okunmasının yasaklanıp, Türkçeleştirilmesi ve Türkçe ibadet girişimleri, tamamen dönüştürme projesinin adımlarıydı...
Hasılı kelâm;
O günler, Müslüman mahallesinde salyangoz satıldığı günlerdi!..
Bereket ki başaramadılar!..
Tamam; yonttular, zımparaladılar, törpülediler ve sonunda Müslümanları da yumoşlaştırdılar ama, hiç olmazsa dinde sapma olmadı!..
3-5 ZİBİDİNİN HAYATI!
Evet, olmadı ama; bu, vazgeçtikleri anlamına gelmiyor...
Zira; Müslüman mahallesinde salyangoz satma ve halkı dönüştürme çabaları aynı hızla devam ediyor.
Bireysel olarak da devam ediyor,
Kurumsal olarak da!..
Hele bir bakın televizyonlara...
Hani, kısaca Televole olarak adlandırdığımız programlar var ya, işte onlara bir bakın.
Eskiden, sadece Maraba Televole dedikleri tek program vardı... Şimdi ise, aynı formattaki programlar, yerden mantar biter gibi çoğaldı... Her akşam, hangi kanalda kaç program olduğunu, inanın sayamaz oldum... Canlı Canlıdan tutun da, Harika Pazara, Pazar Keyfine ve Özel Hata, Kırmızı Halıya, Gizli-Saklıya, Doludizgine ve Süper Kulüpe varıncaya kadar, hepsinden pespayelik, hepsinden müptezellik ve hepsinden lâğım akıyor!.. Tiksinti veren görüntüler, ekran ekran dolaştırılıyor!..
Sadece 100-150 kişinin yediği haltların döndüre döndüre gösterildiği, aynı görüntülerin, farklı isimlerle ekran ekran dolaştırıldığı programlara bakıp, sık sık sorarım: Bu programlar, kime ne veriyor?.. Ve de, Türkiyeye ne kazandırıyor?
Öyle ya; Hangi manken nerede ve nasıl frikik vermiş?.. Hangi şarkıcı, hangi bara kiminle gelmiş, ertesi gece niye sevgili(!) değiştirmiş?.. Kim, nerede ve nasıl külot değiştirmiş?.. Kim, geceyi, kiminle beraber geçirmiş?.. Hangi artistin bacaklarında selülit varmış!..
Programlar, bu haberlerle dolu!..
TELEVOLE CUMHURİYETİ!
Televizyonlar böyle de, gazeteler pek mi farklı?. Onların gündemi de aynı... Eskiden iç sayfalarda verilen Seks!.. Fuhuş!.. Cinsellik haberleri, şimdi sürmanşetlerde!..
Bu haber ve görüntülere bakıp, diyorum ki; T.C.nin açılımı Türkiye Cumhuriyeti değil, artık Televole Cumhuriyetidir!..
Tamam; Televole programının yayından kaldırıldığını ben de biliyorum...
Kaldırıldı da, yerine namuslu bir program mı konuldu?!?..
Elbette hayır!..
Televoleden doğma piçler işgal etti ekranları!..
Bu programlarda, öyle bir ışıklı sahne ve öyle bir parıltılı hayat sunuluyor ki, arka plandaki karanlık dünya ve iğrençlik gösterilmiyor!..
O karanlık yüzde yaşananları bilen yok!..
Bilenler de anlatmıyor zaten!..
Ya da, anlatamıyorlar!..
Anlatanlar götürülüyor!..
Ya önceden çekilmiş video kayıtlarla fişlenerek ya da izbe köşelerde şişlenerek!.. Kimi de; Burçin Bircan gibi, altın vuruşun kurbanları oluyor!..
BİLİNÇLİ BİR KOKUŞTURMA!
Açık ve net olarak söyleyeyim:
Bu iğrenç işleri tezgâhlayanlar, kesinlikle bu ülkenin kanını, bu milletin vicdanını taşıyor olamaz!..
Onlar; Bilinçli bir yozlaştırma, kokuşturma ve çürütme operasyonunu, büyük bir ustalık ve sinsilik içinde yürütüyorlar bu ülkede... Çağdaş bir yaşam diye, çirkef bir hayat empoze ediyorlar insanlara. Diyeceksiniz ki; Alt tarafı bir program!.. Her şeyler gözler önünde!.. Bunda, büyütülecek ne var?
Var!.. Hem de; sütunlar dolusu değil, sayfalar dolusu büyütülecek bir olay bu!..
Çünkü;
Bu pespaye hayat, ister istemez etkiliyor gençleri!..
Cezbediyor!..
Ya sonra;
Önce, kimlik bunalımı başlıyor!.. Yaşadıkları çevre, tatmin etmez oluyor gençleri!..
Yaşadıkları hayatın gerçeklerine karşı, körleşiyorlar!..
Sorumluluk duygusunu kaybediyorlar!..
Ahlâkî değerler, önemsizleşiyor!..
İdeallerin yerini, idoller alıyor!..
3 haftalık reklâm aşkları gerçek aşk zannediliyor!..
Sonuçta; toplumsal faylar kırılıyor!..
Aslında, büyük bir deprem yaşıyoruz milletçe, ama kimse farkında değil!..
EVLİLİK ÇAĞDIŞI!!!
Sadece Canlı Canlılar, Özel Hatlar, Harika Pazarlar, Kırmızı Halılar ve Uçan Kuşlar değil, aynı rezalet, aynı pespayelik, aynı iğrençlik yarışma ve evlilik programlarında da görülüyor!..
Biliyorsunuz, bir zamanlar; Size Anne Diyebilir miyim? veya Gelinim Olur musun? türü yarışma programları vardı...
Hoş, şimdilerde yarışmaya da gerek kalmadan, kadınlar ve erkekler, ekranlardan pazarlanmaya başladı ya, o da ayrı bir mesele!..
Biraz önce dediğim gibi; Kime, ne veriyor bu programlar?
Türkiyeye ne kazandırıyor?
Verdikleri, getirdikleri tek şey; Kokuşma ve çürüme!
Evet, getirdikleri tek şey; kokuşma ve çürümeden ibaret!..
Nitekim, bunu kendileri de itiraf etmişti bir zamanlar.
Vakitin 14 Aralık 2004 tarihli manşetinde İbretlik itiraf başlığı vardı...
Haberin özü ve özeti şuydu:
Gelinim Olur musun? isimli programın fikir babası Murat Üçkardeşler, haftalık bir dergiye yaptığı açıklamalarda, bu programı yapmakla nasıl bir mesaj vermek istediğini şöyle itiraf ediyordu: Evlilik kurumuna karşıyım!.. Evlilik, bana göre çağdışı bir olay!..
Devam ediyordu Üçkardeşler:
¥ Ben bu program vasıtasıyla evliliğin ne kadar yanlış ve sahte olduğunu insanlara gösterebiliyorum!.. Amacım yarışmacıları evlendirmek filan değil; bu program vasıtasıyla insanlara bir takım mesajlar vermek istiyorum!.. Çünkü toplumumuz hâlâ flörte karşı. Mesela kaynanalar genelde bakire gelin istiyorlar.
¥ Bir kız hâlâ bizim toplumumuzda rahat rahat flört edemiyor. Varoş ve Anadolu kültüründe hâlâ çocuklarının nasıl evleneceği konusunda aileler belirleyici. Kadınların kendilerini kanıtlama sorunları var. Mesela kaynanalar genelde bakire gelin istiyorlar. Bu çok ayıp. Bir kadın bunu nasıl söyler?
İşte bu sözler; Türkiyede birilerinin aile ve namus kavramını yıkmak için; bilinçli bir şekilde nasıl çalıştığının çarpıcı bir belgesiydi!..
BABASI BELİRSİZ PİÇLER!
Tabiî, tek belge değildi.
Birileri aile kavramını dinamitlemek, evlilik kurumunu yıkmak için sözde yarışmalar düzenlerken, toplumu dönüştürmek gibi sinsî bir görev üstlenen bazı dizilerde rol alan Leyla Kömürcü adlı artist de; ABDdeki bir sperm bankasından aldığı tohumla döllenmişti... Amerikalı damızlık boğanın rengi beyazmış!..
Boğa beyaz ama, kendisi meçhulmüş!.. Bu da demektir ki; doğuracağı çocuk, nesebi gayri sahih olacak!..
Malûm; buna, bizim toplumumuz Veled-i zina diyor!.. Yani, babası belli olmayan çocuk!.. Bu ifadeyi daha da kısaltıp, Piç diyenler de çoğunlukta!..
Evet, Leyla Kömürcü adlı kadın; babasını, kendisinin dahi bilmediği bir piç doğurdu!.. Kömürcü, şu anda, İyi yaptım diyor!..
Ama, peydahladığı çocuk büyüyüp de, Leylanın piçi aşağılamalarına maruz kaldığında, bakalım ne yapacak?..
Biliyorsunuz; Leyla Hanım, Kömürcü olan soyadını daha sonra Bilginel olarak değiştirdi... Nesebi gayri sahih olan çocuğunun adını da Kayra koymuş!..
Toplumun Piç dediği babası belirsiz çocuk, sadece Kayra değil... Münir Özkulun kızı olan Güner Özkul da, Kıbrıstaki bir sperm bankasından çocuk sahibi olmuştu!..
Ortalığı piçlerin işgal edeceğini zamanında farkeden Sağlık Bakanlığı, 6 Mart 2010da duruma el koydu, Resmî Gazetede yayınladığı yönetmelikte dedi ki; Sperm bankasından aldıkları spermle hamile kalanlar, 3 yıl hapis cezasıyla yargılanacaklardır!
ŞİMDİ DE NESEB SORUNU!
Son iki yıldır, bu işlerin Televoleler ve dizi filmler ile yürütüldüğünü düşünüyorduk ki, son günlerde Derya Taşdiken adlı bir kadın peyda oldu ekranlarda.
Uzun süre Doğan Grubunun çıkardığı Anneyiz Biz dergisinde çalışan Derya Taşdikenin projesi şuymuş: Anne sütü olanlar, olmayanları bulsunlar!
Peki, nasıl olacak o iş?..
Sütü olmayan bir anne; Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi olduğuna bakmadan sütü olan bir anne bulacak ve çocuğunu götürüp ona emzirtecek!..
Eğer o kadının da bir çocuğu varsa, çocuklar süt kardeşi olacaklar ki, normal kardeşe haram olan, süt kardeşe de haram olacaktır... Peki, o çocuklar büyüyüp de aynı memeden süt emdiklerini bilmeden, meselâ evlenmeye kalkarlarsa ne olacak?.. Ortaya; kardeşin kardeşle evlenmesi gibi bir sapıklık çıkacak ki, bu işlere Derya Taşdikenin aklı erer mi acaba?..
Bu işe bilerek mi kalkıştı, yoksa dinî kaidelerden haberi mi yok?..
Bankadan sperm almakla, meçhul bir anneden süt emzirtmenin hiçbir farkı yoktur!.. Çünkü, bu işin kontrolü ve takibi mümkün değildir!.. Hele hele, İslâmi şuuru olmayan biri, bu kontrolü hiç yapamaz!..
Dolayısıyla nesepler karışır!..
Demem o ki;
Bu projenin arkasında kim veya kimler varsa, toplumu dönüştürme çabasından vazgeçsin!.. Kim ki toplumun genleri ile oynamaya kalkarsa onları deşifre etmekten çekinmeyiz!..
Yeter!.. Çekin elinizi milletten!..
Memur sokağa taştı!
Merhum Nasreddin Hoca, herkese Haklısın deyince, hanımı; Hoca bu ne iş? diye sormuş da; Hanım, sen de haklısın diye cevap vermiş ya; Hükümet ile memurların zam pazarlığı da buna benziyor...
Yüzde 3.5+4 zam teklif eden Hükümet diyor ki;
Ne yapalım, petrol ülkesi değiliz!.. Eğer bol keseden maaş dağıtırsak, Yunanistana döneriz!
Memurlar da diyor ki; Türkiye büyüyor, eyvallah... İhracat rekor kırdı, eyvallah... Ekonomik göstergeler çok iyi, eyvallah... Peki, bu iyileşme bizim cebimize niye yansımıyor?
Dedim ya; Hükümet de haklı, memur da...
Her iki taraf da zorda... Ama en çok zorda olan Memur-Sen Konfederasyonu ve Eğitim Bir-Sen sendikası olmalı...
Zira; gerek Memur-Sen, gerek Eğitim Bir-Sen, Hükümet yandaşı olarak biliniyor... Hükümet, onların tekliflerini de geri çevirince, KESK ve Kamu-Sencilerin diline düştüler...
KESK ve Kamu-Senciler şimdi diyorlar ki;
Masaya yandaş olarak oturanlar elbette sonuç alamaz!
Memur-Senciler, naapsınlar şimdi?..
Kendileri ikna olmamış ki, diğer sendikaları ikna etsinler!..
Sonuç: Memurlar, dün meydanlardaydı...
Bıçak kemiğe dayandı değil, Bıçak kemiği kesti diyerek!..
Dilerim bir orta yol bulunur ve memur sokaktan çekilir!..