Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ergenekon... Masada Atatürk, kasada George Washington!

Ergenekon... Masada Atatürk, kasada George Washington!

Her zaman söylerim ya, yine söyleyeceğim... Bir insan, bir “iddia” sahibi ise, bir “misyon” üstlenmiş ya da bir “fikir” veya “ideoloji”nin savunuculuğunu yapıyorsa, işte bu insanın “eylem”leri, “söylem”leriyle örtüşmek zorundadır!.. Buna misal olarak da; “İmamın sarığı beyazdır, leke kabul etmez” sözünü örnek göstermişimdir... çünkü imam, bir “önder”dir, “lider”dir!.. Onun “din dışı bir eylem” içinde bulunması; hem mümkün değildir, hem de “aidiyetini inkâr”dır!..
Hatırlarsınız, buna örnek olarak; “başörtülü bir hanım”ın da başını örttükten sonra “sıradan bir insan” olmaktan çıktığını, “misyon yüklü bir insan” haline geldiğini, dolayısıyla; sokakta “sakız patlatma” veya parkta “sigara tüttürme” ya da “bir erkekle sarmaş-dolaş yürüme” lüksünün olamayacağını söylemiştim.
Hâlâ aynı düşüncedeyim...
Ama, bu düşüncem sadece “İslâmî kimlik sahipleri”yle sınırlı değil... Bu görüşler, “Ulusalcı” veya “Atatürkçü” ya da “Solcu/Marksist” olduklarını iddia eden “misyon sahipleri” için de geçerli!..
“Müslüman” olduğunu söyleyen bir insanın “İslâm dışı bir yaşam” içinde bulunması veya “İslâm’ı istismar” etmesi, nasıl “dincilik”le yaftalanıyorsa, “Atatürkçü” olduğunu söyleyip de “Atatürk’ü istismar” edenlere de; pekalâ “Atatürkçü geçinen” veya “Atatürk’ten geçinen” yaftası geçirilebilir!..
Kısacası; kim, hangi “inanç” veya “ideoloji”nin savunuculuğunu üstlenmişse; “herhangi bir birey” olmadığını bilmeli ve artık “misyonuna uygun” hareket etmelidir!..

ESRA öZYüREK VE KEMALİST NOSTALJİ!..
Bunları böylece ifade ettikten sonra, gelelim Esra özyürek’in söylediklerine...
Efendim, Esra özyürek, “CHP’nin sivri isimlerinden biri” olan, partinin genel saymanı Mustafa özyürek’in kızıdır... Kendisi, aynı zamanda ABD’de California üniversitesi San Diego kampüsünde Antropoloji Bölümü öğretim üyesidir... Kendisini “Cumhuriyetçi” olarak tanımlayan bir akademisyendir.
özyürek, ailesi de dahil, “Kemalist” bir çevrede yetiştiğini, Kemalistlerin “1930’lar nostaljisi ile yaşadığını” ve bu kesimin “Atatürk’ü, bir ticari meta haline getirdiğini” söylüyor ve ekliyor:
“Atatürk’ün mütecessis bakışları altında büyümüş olmama karşın, birkaç yıllık ayrılığın ardından ülkeye döndüğümde Atatürk imgelerinin her yerde oluşu karşısında şaşkına dönmüştüm.
Beni asıl şaşırtan bunların tuhaf yerlerde ve yeni pozlarda karşımıza çıkmasıydı.(...)
Kemalist müteşebbis ve tüketiciler Cumhuriyet’in kurucusunu kişisel yaşamlarına ve girişimlerine yaratıcı tarzlarda uyarlamışlardı.
Restoran ve barlar için içki masasında Atatürk, kafeler için, çeşitli pozlarıyla kahve içen Atatürk, gece kulüpleri için dans eden Atatürk, veterinerler için kedi köpeklerle beraber Atatürk resmi vardı.”

EVİN HER TARAFINDA ATATüRK
Esra özyürek ismi, “Modernlik Nostaljisi... Kemalizm, Laiklik ve Gündelik Hayatta Siyaset” adlı kitabıyla gündeme geldi... Esra özyürek; kendisiyle yapılan röportajda; ABD’deki doktora çalışmasını bitirip Türkiye’ye döndükten sonra geldiği İstanbul’da, “CHP’li babasının evi”ni şöyle tasvir ediyor:
“Atatürk sanki her yerdeydi. Sehpanın üstünde, kitap raflarında duran Atatürk resimleri gözüme çarptı. Keza Atatürk resimli fincanlar ve anahtarlıklar vardı.
Giydikleri dört paltoya altı ayrı rozet iliştirmişlerdi. (...) Artık ilgimi çeken şey başörtülü sürücüler değil, her yerde insanın karşısına çıkan Atatürk ve aşina olduğum evlerdeki 1930’lar nostaljisiydi.”
Gördüğünüz gibi, “şekilcilik” dört dörtlük...
“Restoran ve bar”lar için, “içki masasında Atatürk.”
“Kafe”ler için, “kahve içen Atatürk.”
“Gece kulüpleri” için, “dans eden Atatürk.”
Ve “veteriner”ler için, “kediler ve köpeklerle birlikte çekilmiş Atatürk resimleri.”
“Sehpa”nın üstünde Atatürk!..
“Kitap rafları”nda Atatürk!..
“Fincan”da Atatürk!..
“Anahtarlık”ta Atatürk!..
“Palto”larda Atatürk rozeti!..
Evet, “şekilcilik” konusunda, bütün “Atatürkçü”ler, dört dörtlük!..
Peki, ya “ruh” olarak nasıllar?..
Atatürk’ü ne kadar, daha doğrusu “nereye kadar” seviyorlar!..
“Samimi bir Atatürkçü” müdürler, “Atatürkçü mü geçinmektedir”ler, yoksa “Atatürk’ten mi geçinmektedir”ler?..

AYGüN’üN EVİNDEKİ İKİ KASA!
Elbette, Esra özyürek’in CHP’li babası Mustafa özyürek’le ilgili bir şey söylemeyeceğim... çünkü onun “sözde” mi, yoksa “özde” mi Atatürkçü olduğuna dair bir bilgim, dolayısıyla fikrim yok!..
Ancak Esra özyürek’in, “Atatürk istismarcılığı”nın hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne seren “gözlem”lerini okuyunca, “Ergenekon Terör örgütü”ne yönelik operasyonlarda “gözaltı”na alınan kişilerirn görüntüleri geliverdi gözlerimin önüne...
En çok da, ATO Başkanı Sinan Aygün’ün gözaltına alındığı esnada sarfettiği sözler şaşırttı beni.
Biliyorsunuz; Sinan Aygün, “gözaltı”na alınıp polisler tarafından götürülürken, gazetecilerin “niye gözaltına alındığını” sorması üzerine şöyle bir cevap vermişti:
“Atatürk’ü çok sevdiğim için!”
Sinan Aygün’ün verdiği bu “mesaj” ve çizdiği bu “imaj” çok tartışıldı.
“Ergenekon Terör örgütü”ne yönelik operasyonlar; gerçekten de “Atatürkçü”leri, “Cumhuriyetçi”leri ve Baykal’ın da iddia ettiği gibi “laik”leri susturmaya mı yönelikti?..
Kamuoyu, bu “masal” ile uyutulmaya çalışılıyordu ki; gelen bir haber “bomba” gibi patladı ve bırakın milleti uyandırmayı, gözlerin faltaşı gibi açılmasına yol açtı!..
O haber, şuydu efendim:
“ATO Başkanı Sinan Aygün, evine gelen kişilerden kimlik beyanı istedi. Arama kararının tebliğ edilmesinin ardından polisler evde arama yapmaya başladılar.
Evde yapılan aramada polisler 2 ayrı kasa tespit ettiler. Bu kasalardan birinin kendisine, diğerinin ise eşine ait olduğunu söyleyen Aygün’e içinde ne olduğu soruldu.
Polislere, “Kişisel ziynet eşyası ve para var” cevabını veren Aygün’den, kasaların açılması ve içindekilerin zapta alınması gerektiği ifade edildi.
Bunun üzerine ilk kasayı açan polis, içinden çıkan 3 milyon Euro’yu görünce şaşırdı. Aygün’ün bu paranın kendisine ait olduğunu ve tasarrufu olduğunu beyan etmesi üzerine paraya el konulmayarak tutanakla kayda alındı ve kasa tekrar kapatıldı.
Terörle mücadele polisleri, diğer kasanın da açılmasını istedi. Ancak Aygün’ün eşi bu kasada kendisine ait altınların bulunduğunu ifade ederek açmak istemedi. Polislerin ısrarı üzerine anahtarı şu anda bulamayacağını söyleyen Aygün’ün eşine ait kasa, çilingir çağrılarak açıldı.
Aygün’ün eşine ait kasanın altın ve ziynet eşyalarıyla dolu olduğunu gören polis, “Bu ziynet eşyaları ve altınlar size mi ait” diye sordu. Aygün’ün eşinden “evet” cevabı alındıktan sonra kasa tespit tutanağı dolduruldu ve kasa kapatıldı... Polisler, yanlarına Sinan Aygün’ü de alarak evden çıktılar!..”
Haberin birinci ayağı bu kadar.. Bir de ikinci ayağı var ki, orası birincisinden de ilginç...
Ama ikinci ayağa geçmeden önce, aklıma takılan bir soruyu, sizlerin de dikkatlerine sunmak istiyorum:
“Sinan Aygün, 2.5-3 milyon Euro’yu ne kadar zamanda ve en önemlisi de niye biriktirdi?.. Bu kadar parayı niye bankaya yatırmadı da, evindeki kasada sakladı?!?.. Eğer bu parayı bankaya yatırmış olsaydı, ayda en az 25 Bin Dolar faiz geliri sağlayacaktı!.. Sinan Aygün, bu kadar geliri, hangi gerekçeyle ve hangi düşünceyle elinin tersiyle itti?.. Yoksa; bu para kendisinin değil de, başkalarının emaneti mi?.. Aygün; bir işadamı mıdır, yoksa emanetçi mi?”

BU NASIL ATATüRKçüLüK SAYIN BAŞKAN?
Şimdilik, bu kadarcık bir “soru”yla yetinip, “haberin ikinci ayağı”na geçelim.
Nerede kalmıştık...
Son olarak demiştik ki;
“Zabıtlar tutulup, kasalar kapatıldı... Polisler, Sinan Aygün’ün kollarına girip, evden çıktılar!”
İşte o anda, kendilerini bekleyen “gazeteci ordusu”ndan bir soru geldi:
“Neden gözaltına alındınız?”
Aygün, soruya şu karşılığı verdi:
“Atatürk’ü çok sevdiğim için!”
Evet, Aygün bu cevabı vermişti ama, kendisini götüren polislerden birinin sözleri, Aygün’ün “Atatürkçü” ve “Ulusalcı” karizmasını yerle bir edecek önemdeydi!..
“Atatürk’ü çok sevdiğim için gözaltına alınıyorum” diyen Sinan Aygün’e, yanındaki polis; “Kasadan çıkan Euro’ları” hatırlatıp, şu karşılığı vermiş:
“Sayın Başkan, Atatürk’ü çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama, kasadaki paraların üzerinde Atatürk yok!!!”
Haberi geçen ajanslar, bunu Aygün’e bir “takılma” ve “şaka” olduğunu bildirdiler!..
“Şaka” mı?!?.. Bence, bu sözler bir “şaka” değil, “gerçeğin ta kendisi!”
Evet, “maskeleri düşüren” bir gerçek!..

“TüRK LİRASI’NA İTİBAR” NEREDE?
Düşünebiliyor musunuz?..
Adam “Atatürk”ü çok seviyor ve “Ulusalcılık” yapıyor ama, üzerinde Atatürk’ün resmi bulunan “Türk Lira”larını değil, üzerinde “Mozart” gibi sanatçıların bulunduğu “Avrupa paraları”nı istifliyor!..
Bu “Atatürkçü” ve “Ulusalcı” Sinan Aygün ki, 2001 yılında “Türk Lirası’na İtibar” kampanyası başlatmış, bu kampanya için “Ulusal Para, Ulusal Onurdur” sloganını geliştirmişti!..
Dahası, ATO’ya bağlı işyerlerinde “döviz kullanımı”nı yasaklamıştı!.. Yani, hemen herkes, üzerinde “Atatürk’ün resmi” bulunan “Türk Lirası”nı kullanacaktı!..
Evet evet; üzerinde George Washington resimleri bulunan “Dolar”ları veya “Mozart”ın resimlerinin bulunduğu “Euro”ları kullanmak “yasak”tı!..
öyle ya;
“Yerli malı, Türk’ün malı”ydı ve “her Türk onu kullanmalı”ydı!..
Ama, “Ergenekon Terör örgütü”ne yönelik operasyon gözler önüne serdi ki; “Atatürkçü” olduklarını iddia edenlerin “çalışma masaları”nda “Atatürk’ün resmi” vardır ama, “para kasaları”nda George Washington ve Mozart’ın resimleri!..
“Ne yaman bir çelişki” değil mi?..
“Masada Atatürk’ün resmi,
Kasada George Washington!”
Eğer, bunların hepsi böyle bir “Atatürkçü” ve böyle bir “Ulusalcı” ise, daha ben ne diyeyim?..
ört ki, ölem!..

AB FONU KULLANAN HAİN Mİ?
Haa, hemen ifade edeyim:
Aynı operasyon kapsamında gözaltına alınan emekli Jandarma Genel Komutanı ve aynı zamanda Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı olan emekli Org. Şener Eruygur da, bir zamanlar “AB fonları”ndan faydalanmayı, “ülkeyi satmak”la eşdeğer görüyor ve bu fonlardan para alanları “vatan haini” olmakla suçluyordu!..
Gelin görün ki;
Şener Eruygur’un “yöneticisi” olduğu çağdaş Eğitim Vakfı, 3 proje için Avrupa Birliği’nden “700 bin Euro’luk fon” almıştı!..
Ne yaman bir çelişki!..

ORTAYA çIKAN DARBE EYLEM PLANI
İşin aslını bilmem ama işte bu Şener Eruygur’un “Fenerbahçe Orduevi’ndeki odası”nda çıktığı ileri sürülen “Darbe Eylem Plânı”nda “ses getirecek bir eylem yapılması!... Mitingler düzenlenmesi!.. Ve iktidarın değişmesi” üzerine “strateji”ler geliştirildiği, “ilk kurşunun da 7 Temmuz’da sıkılması”nın amaçlandığı ortaya çıkmış...
“Darbe Eylem Plânı” şöyle yürüyecekmiş:
“Sinan Aygün tarafından ekonominin kötüye gittiğine dair ardı ardına anketler yaptırılıp, sonuçları kamuoyuna duyurulacak... Temmuz 2008’in başında siyasi cinayetler işlenecek... Bu cinayetler için aralarında JİTEM’den ayrılan kişilerin de bulunduğu 30 kişilik bir tim kuruldu. Bu tetikçilerin özellikle de yargı mensuplarını hedef almaları öngörülüyordu.
Zira, cinayetlerden sonra 6 Temmuz’da 20 ilde eşzamanlı ‘yargıya sahip çık’ mitingleri düzenlenecekti.
Gaziantep’teki mitinge ise Hurşit Tolon ve ulusalcıların önde gelen isimleri katılacaktı.
Yasadışı olarak tertip edilen mitinglerde polisle çatışma hedefleniyordu. Bu şekilde ülkede bir iç çatışma ortamı oluşturulup darbeye davetiye çıkartılacaktı!..
Ele geçirilen ‘darbe eylem planı’nda askeri müdahale sonrası kimin Cumhurbaşkanı ve Başbakan yapılacağının dahi ifade edildiği iddia ediliyor.”
Evet; aralarında Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Sinan Aygün’ün de bulunduğu isimler; iddialara göre, “yine ve yeni bir darbe”ye hazırlanıyormuş!..
Peki, ne olacaktı “darbe” yapınca?..
Elbette, “işler tersine dönecek”ti!..
Yani, artık “masada Atatürk, kasada George Washington” değil, herhalde “Masada George Washington, kasada Atatürk resmi” olacaktı!..
“Kemalist Nostalji”ye bakar mısınız?!?..
“Misyon adamları”na bak, hizaya gel!!!..
--------------
PKK da küçümsenmişti!
Görünen o ki; CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal, son açıklamalarıyla, "Ergenekoncuların avukatlığı"na soyunmuş!..
Dün bir gazetecinin, bazı basın yayın organlarında "7 Temmuz'da darbe yapılacağına ilişkin senrayolar yer aldığını" belirterek düşüncelerini sorması üzerine, "Eğer olay bunlarsa, bu senaryolar üzerinden yürütülecekse, diz boyu perişanlık var demektir" diye konuşmuş!..
Bu sözlerde; bir "önemsememe" ve bir "küçümseme" var!..
Yani, demek istiyor ki; "Sizin terör örgütü dediğiniz bu mu?.. Bunlar senaryo!.. Bunlar fasarya!"
Hemen hatırlatayım; Türkiye, bu günlere "ümraniye'deki üç-beş bombadan ne olur ki?" denildiği için geldi... Unutmayalım ki, o "bomba"ları kullananlar, daha sonra da "Danıştay'da cinayet" işlediler!.
Biliyorsunuz, bir zamanlar merhum Turgut özal da, PKK için "üç-beş çapulcu" demişti... Bazıları da "bir avuç eşkıya" ifadesini kullanmıştı... Ama o "eşkıya" ve "çapulcu"lar, daha sonraki yıllarda Türkiye'nin başına bela oldular!..
Bay Baykal veya diğerleri, bu operasyonu "hafife almak"la, yapılanları "küçümsemek"le ne yapmak istiyor bilmiyorum ama, hormonlanan "şempanze"lerin, "King Kong" haline geldiğini hiç kimse unutmamalı!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi