Büyükannenin devleti
Büyükanne ailenin bütün fertlerini baskı altına alarak onların bireysel tercihlerine fırsat vermiyor. Ailede ister kabul edilsin ister edilmesin büyükannenin sözü yazılmış bir kanun metni gibidir ve kabul görür. Gelinler, kızlar, torunlar, oğullar hepsi büyükanneye bağlıdır. Aile adete küçük bir devlet gibidir ve bu devleti büyükanne yönetmektedir. Hal böyle olunca, ne çocuklar ne evlatlar ne kızlar ne de oğullar bağımsız karar veremezler, seçme hürriyetlerini kullanamazlar. Aksi durumda evde büyük bir kaos yaşanır ve büyükanne bunun hesabını sorar.
Büyükanne ağır bir kişilik bozukluğuna müptela olduğunun farkında bile değildir. Üstelik " bütün aileye hükmediyorum" diyerek bu ağır vakıayı gururla ifade etmektedir. Oğullar dışarıda karşılaştıkları olaylarla mukayese ederek sorunun farkına varmışlardır ama kızlar annenin sağlıklı olmayan düşüncelerini yavaş yavaş benimsemektedirler. Artık anneden öğrendikleri şekilde, dünyayı tehlikeli bir mekan insanları ise kendilerine kötülük edecek düşmanlar olarak görürler. Onlara göre iyi insan yoktur ve herkes onların kuyularını kazmaktadır. Bu nedenle yalnızlığı tercih ederler. Üç kızdan üçü de psikolojik yardım almaktadır.
Bir örnek
Büyük anne kızların çocuklarını kendinden görür ama oğullarınkini hiçbir zaman tam olarak aileye dahil edemez. Çünkü onlar yarı yarıya gelinin çocuklarıdır ve gelin dışarıdan gelen tehlikeli biridir. O yüzden torunlar arasında her zaman mukeyese yapar. Kızların çocuklarını oğullarınki ile yarıştırır ve çocukların arasına fitne sokar. Büyükannenin söylediği her şeyi tereddütsüz kabul eden torunlar, bir süre sonra kuzenleriyle büyük sorunlar yaşamaya başlarlar. İşte onlardan biri:
Bayram öncesi gelinlerden biri çocuklarıyla alışverişe çıkar ve onlara giyseler alır. Büyükanne bunu duyar duymaz kızıyla çocuklarını evine davet eder. Onlara "bakın torunlarım kuzenleriniz ne güzel ikişer ikişer giyinmişler. En pahalı giysileri almışlar. Ama siz alamadınız, sizin paranız yoktu onlar sizin durumunuzu hiç düşünmeden aldılar, aldıkları giysilerden birini size hediye edebilirlerdi ama etmediler. Çünkü anneleri onları dolduruyor..." konuşma uzadıkça uzar ve bir süre sonra büyükanne ile torunları karşılıklı ağlamaya başlarlar. Sorun ne? Oğulların çocukları bayramlık aldı ama diğerleri alamadılar... Masum bir olay gibi görünen bu tabloda büyükanne torunlarına kıskançlığı, rekabeti ve mazoşizmi aşılamaktadır. Yani, onlara, "eğer başkalarının sahip olduğuna sahip değilsen bu bir eksikliktir, üzülmelisiniz. Eğer kuzenleriniz kendileri için bir şeyler alırken sizi de hesaba katmazlarsa onlar kötüdürler..." mesajı veriyor. Büyükanne çocuğu kuzenine karşı kışkırtıyor ve iki çocuk arasında muhalefet gelişiyor. Peki ne yapmalıydı? Büyükanne torununa "şu anda babanın imkanları el vermediği için sana giysi alamadı. Ama bir sonraki bayramda bunu telafi edebilir. İnsanlar bazen istedikleri şeyi alamayabilirler ama bu hayat boyu böyle devam edecek değildir. Kuzenlerin almış ne kadar güzel. Onlarla karşılaştığında " güle güle giyin, çok yakışmış" diyebilir ve onların mutluluğuna ortak olabilirsiniz" demelidir. Unutmalayım çocuklarımıza verdiğimiz zarardan bizler sorumluyuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.