Susurluktan Teoman Komana... Majinodan Vajinaya!
Atasözü, Kaçmaktan kovalamaya fırsat bulamıyorum der... Biz, bu sözü; kovalamaktan oturmaya fırsat bulamıyoruz diye değiştirelim... Gerçek de bu... Şöyle, oturup da, bir konuyu ağız tadıyla yazmak istiyoruz ama gündeme bomba gibi bir haber düşüyor!.. O zaman da, iki arada, bir derede kalıyoruz...
Onu mu yazsak, bunu mu?...
Dün oturdum, şu kürtaj ve sezaryen meselesini yazacağım...
Sen misin karar veren?..
Düşüncelerimin tepesine güümm diye bir şey düştü ki, ne olduğunu anlamaya çalışırken, bir güm daha!..
Hoopp, nooluyoruz? demeye kalmadan, güm üstüne güm!
Anlaşılan kürtaj meselesini ağız tadıyla yazamayacağız!
28. ŞUBATTA 5. DALGA!
Dediğim gibi;
Tam kürtaj ve sezaryen meselesini yazmaya niyetlenmiştim ki, 28 Şubatta 5. Dalga haberleri gelmeye başladı.
Bütün kamuoyu ve elbette ben, askerlerin artık sırayı savdığını, sıranın işadamları ve medyaya geldiğini düşünüyorduk ki, dün bir sürpriz yaşadık!..
Hem de, büyük bir sürpriz!..
Gelen ilk haberler şöyleydi:
Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin yürüttüğü 28 Şubat Soruşturması kapsamında, İstanbulda gözaltına alınan emekli orgeneraller Teoman Koman, İlhan Kılıç, Hikmet Köksal ve Ahmet Çörekçi adli tabiplikte sağlık kontrolünden geçirildi.
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince Çağlayandaki İstanbul Adalet Sarayına getirilen emekli orgeneraller Teoman Koman, İlhan Kılıç, Hikmet Köksal ve Ahmet Çörekçinin adli tabiplikteki sağlık kontrolü işlemleri tamamlandı.
Daha sonra emniyet görevlilerinin nezaretinde bir polis minibüsüne bindirilen emekli orgeneraller Koman, Kılıç, Köksal ve Çörekçi İstanbul Adalet Sarayından ayrıldı.
Koman, Kılıç, Köksal ve Çörekçinin Ankaraya gönderileceği öğrenildi.
SUSURLUK VE MİT!
Peki, bu haberin önemi neydi?..
Bu haber önemliydi, çünkü bünyesinde kare aslarını barındırıyordu... Bu komutanlar demek; hem 28 Şubat demekti, hem de Susurluk ve BÇG!
Hele Teoman Koman!..
3 Kasım 1996da Susurlukta meydana gelen kaza(!)dan sonra, o dönem Jandarma Genel Komutanı olan Teoman Koman, Mecliste kurulan Susurluk Araştırma Komisyonuna davet edilmiş, ancak postasını koyup, gelmeye tenezzül bile etmemişti!..
Çünkü güçlüydü, kudretliydi,
Burnundan kıl aldırmıyordu!..
Ama şimdi;
Gelmezsen, getirirler paşam! oldu ve gözaltına alınıp, Ankaraya götürüldü!..
Teoman Komana, elbette Susurluk kazası(!)nı soracaklar...
Hani, diyorum ki;
Hazır ifade veriyorken, şu MİT Müsteşarlığı yaptığı dönemde sarf ettiği söz de sorulsun kendisine...
Koman, 1993 yılında MİT Müsteşarı olarak MİTin kapılarını belki de ilk defa medyaya açmış ve MİTin birimlerini tanıtmış, sonra da soruları cevaplandırmıştı.
Bir gazeteci sormuştu;
PKK elebaşı Apo nerede?
Cevap vermişti Koman;
Nerede olduğunu ve ne yaptığını yarım saat içinde tesbit eder, en geç 2 saat içinde de icabına bakarız!
Peki demişti gazeteci;
Niye icabına bakmıyorsunuz?
Cevap vermişti;
Devlet terörle mücadele ederken teröristlerin taktiklerini kullanmaz!
Hangi taktikleri kullandıklarını gördük... Kuran okuyan çocukları ve mütedeyyin insanları takip ettikleri kadar PKK ve Apoyu takip etmediler!..
Apoyu 1993 yılında Bekaa Vadisinde infaz etselerdi, bugün bir King-Kongla uğraşıyor olmazdık!..
Teoman Komana; 28 Şubat, BÇG ve Susurluk kadar bu konuda da sorulmalıdır... Ve hatta, Güneydoğuda silahlandırdığı ve eğitim verdirdiği güçler de sorulmalıdır!..
Hazır fırsat ele geçmişken;
Faili meçhuller de sorulmalıdır.
İNTERNETTEKİ SES KAYDI!
Dedim ya; kürtaj ve sezaryenden bahsetmeye niyetlenmişken, gündemin tepesine güm diye, bu gözaltı olayı düştü... Hemen ardından, internete bir ses kaydı düştü ki, gel de karar ver; acaba hangisini yazsam?..
Şu hâle bakın;
Tümamiral Cem Aziz Çakmak adlı, Balyoz tutuklusu bir komutan, resmen ve alenen diyor ki;
Eğer buradan çıkarsak dışarıdakilerle çok ciddi bir hesaplaşma olacak. Çok ciddi hem de. İlk sene içinde Balyozun rövanşı olacak, çok can yanacak.
Adam bununla da yetinmeyip, şöyle devam ediyor sözlerine;
İki sene içinde Balyozun rövanşı olacak, çok can yanacak... Bir iki sene içerisinde bu manzara tam tersine dönecek!.. Bak söylüyorum bunu. Dersin ki; bunu bir paşam söylemişti... Adamlar kaçacaklar!.. Bu ülkeden kaçacaklar çoğu!.. Ve rövanşı çok farklı olacak. Çok kişinin canı yanacak. Yani bunun rövanşında çok can yanacak. Bir sürü hesaplaşma olacak. İki sene çok, belki bir sene içinde...
Eğer biz buradan bir çıkarsak, bu dışarıdakilerle çok ciddi bir hesaplaşma olacak, çok ciddi hem de. İlk şeyimiz ne biliyor musun? Aç kalacaklar... Bak söyleyeyim. Aç kalacaklar... Öyle başlayacak zaten!.. Bu kadar da boş değiliz yaa.
Görüyor musunuz adamdaki hıncı?..
Görüyor musunuz öfkeyi?..
Gözlerini kan bürümüş!..
Bunlar var ya;
Ellerine fırsat geçsin, çoluk-çocuk demeden kıtır kıtır keser adamı!..
Kabak gibi oyarlar!..
Allah ellerine fırsat vermesin demekle birlikte, rehavete kapılıp; Bu operasyonlar da bıktırdı!.. Uzun tutukluluk süreleri cezaya dönüştü!.. Bir an önce serbest bırakılıp tutuksuz yargılansınlar diyenlere bir çift sözüm var;
Ne o?.. Rahat mı battı?
Bir an önce çıksınlar da, kanlı hesaplaşma mı başlasın?..
Bir an önce çıksınlar da;
Canlar yansın, oluk oluk kanlar aksın öyle mi?..
GÜNDEM İÇİNDE GÜNDEM
Gördünüz ya;
Sanki bütün olaylar ağız birliği etmiş gibi, peş peşe geliyor ve anlaşılan o ki, bana kürtajdan söz ettirmek istemiyordu.
Şimdi, gelin de;
Depremin artçı şokları gibi peş peşe gelen olaylara değinmeden geçin!.. Meselâ, Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu demiş ki; Biz içerdeysek, Yaşar Büyükanıt niye dışarıda?
Meselâ, Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Eğer bizim kabul etmeyeceğimiz bir anayasa gelirse komisyondan geçirmeyiz!.. Kavgaysa kavga!.. Silahlı mücadeleyse, silahlı mücadele!.. Kana kan isteriz sözlerine tek cümleyle cevap verip, demiş ki;
Madem öyle;
Niye dağda kalmadın?
Öyle ya;
Eğer dağda kalsaydı, hem mücadelenin hasını verirdi, hem de armudun iyisini yerdi!..
Sahi be Kamer Bey;
Dağdan niye indin?
HER KÜRTAJ, BİR ULUDERE!
Her neyse... Gündeme bomba gibi düşen haberlerden kurtulup, gelelim şu kürtaj ve sezaryen meselesine...
Malûm, bu konuyla ilgili tartışmalar, Başbakan Tayyip ERdoğanın, AK Parti Kadın Kolları Kongresindeki şu sözleriyle başlamıştı:
Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım. Bunların planlı yapıldığını biliyorum ve bunun bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Bu iş, bu milleti dünya sahnesinden silmek isteyenlerin sinsi bir plânıdır!..
Bunun bir taraftan da kendilerine mali kaynak olarak atılan adımlar olduğunu biliyorum. Bununla bu ülkenin nüfusu donduruluyor. İkincisi ise kürtajı bir cinayet olarak görüyorum ve bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, karşı çıkan medyaya sesleniyorum, yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz, Her kürtaj bir Uluderedir diyorum. Anne karnında bir yavruyu öldürmekle, doğumdan sonra öldürmenin ne farkı var?
MAJİNODAN VAJİNAYA!
Erdoğanın bu sözlerine anında cevap veren CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka; hiç de bir kadına yakışmayan şu ifadeyi kullanmıştı:
Vajina bekçiliğini bırak?
Anlaşılan o ki;
Vajinadan hareketle, 1. Dünya Savaşında olduğu gibi bir Majino Savunma Hattı kurmaya çalışan Aylin Hanım, Erdoğanı bu hassas noktadan vuracak!..
Oysa, Erdoğanın amacı, CHPli bayanın ifadesiyle, elbette vajina bekçiliği yapmak filan değildi... Erdoğan; yaşlanan Avrupa gibi, Türkiye nüfusunun da yaşlanmasından endişe ediyordu.
Zaten, ısrarla 3 çocuk istemesinin sebebi de buydu!..
Uzmanların ifadesiyle;
Nüfusun en azından sabit kalması ve yaşlanmaması için her kadının 2.1 çocuk doğurması gerekiyor...
Buna altın oran deniyor.
Türkiyede 1990da 2.93 olan doğurganlık hızı, 2010da dramatik bir şekilde 2.11e gerilemiş... TÜİKin projeksiyonuna göre 2025te 1.97ye inecek. Bu durumda; Erdoğan, nüfusun yaşlanmasından kaygılanmakta yerden göğe kadar haklıdır!..
Yani, mesele, CHPli Aylin Nazlıakanın zannettiği gibi vajina muhabbetleri değildir...
Aylin hanım, anlaşılan müstehcen tiyatro oyunlarına çok gitmiş!..
SEN BİR CENİN OLSAN!
Her neyse... Aylin Hanımı vajinasıyla baş başa bırakıp; olayın, bir de insani boyutuna bakalım...
Önceki günkü 3. sayfamızda, İslâm Hukuku Profesörü Orhan Çekerin çok anlamlı bir sorusu vardı;
Sen bir cenin olsan,
Kürtajı kabul eder miydin?
Gerçekten de, anlamlı bir soru!..
Kürtaj yaptıranlara ve kürtajı savunan feminist gruplara bu soru sürekli sorulmalıdır:
Sen bir cenin olsan,
Kürtajı kabul eder miydin?
Sırası gelmişken söyleyeyim:
Bu kürtaj tartışmasına, feministler niye giriyor, anlayamadım.
Öyle ya;
Onlar, feminist oldukları için zaten evlenmeyecekler ve dolayısıyla hamile kalmayacaklar ki!.. O halde, kürtajdan onlara ne?..
Kim ne derse desin;
Kürtajın savunulacak bir tarafı yoktur... Sezaryenin de!..
Öyle sanıyorum ki;
Başbakan Tayyip Erdoğanın ne demek istediğini bir gün herkes anlayacak ve elbette takdir edecek.
Ama, istiyorum ki;
Yüzleri haritaya dönmeden, yani buruş buruş olmadan anlasınlar!..
Pervin Hanımın hafızası!
İnsan, irticalen konuşurken hata yapabilir, dil sürçmesi olabilir veya kastını aşan sözler sarf edebilir... Böyle durumlarda yapılacak tek iş vardır: Farkına varıldığı anda özür dilemek!.. Meselâ, Başbakan Tayyip Erdoğan, dili sürçerek tek din dedi, kendisine hatırlatılınca da özür diledi...
Peki, BDPlilerden aynı duyarlılığı görebiliyor muyuz?.. Meselâ, BDPli Pervin Buldan, bundan 8 gün önce, yani 21 Mayısta çok tartışılan sözler sarf etmişti!.. Kaçırılan AK Parti yöneticileriyle ilgili bir soruya cevap verirken demişti ki; Bu tür şeyler savaş süreçlerinde olabiliyor. Bizim istediğimiz sorunun müzakere ederek, barışçıl yöntemlerle çözülmesidir.
Başbakan Tayyip Erdoğan da, haklı olarak bu sözü gündemine aldı ve dedi ki; Alah korusun büyükşehirde bir canlı bomba eylemi olsa, bazıları çıkacak, Savaşta böyle şeyler olur diyeceklerdir. Bunu şu anda BDPli milletvekilleri diyor.
Erdoğan bu eleştiriyi yapıncaya kadar, Pervin Hanım, sözlerinin üzerine yatmıştı!.. Ne zaman ki Erdoğan bu sözü eleştirdi, dün suçüstü yakalanmanın paniği içinde açıklama yapmış...
Geçen hafta, kaçırılan AK Parti yöneticilerine ilişkin savaş süreçlerinde böyle şeyler olur ama biz hiçbir zaman kaçırmaktan, ölmekten ve öldürmekten yana değiliz dediğini iddia eden Pervin Buldan; ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın sözlerinin bir bölümü alarak kendisine cevap verdiğini ileri sürmüş!.. Pervin Hanım kusura bakmasın ama; ya hafızasında bir arıza var, ya da kulaklarında!.. Meselâ, ağzından çıkanları kulakları duymuyor olabilir, ya da ne söylediğini hatırlamıyor olabilir!..
Ben;
21 Mayıstaki sözüyle dünkü sözlerini aynen yayınladım... Karar sizin!..