Caminin devi!
Güzellik büyüklükte, irilikte, cesametde yahut da devlikte midir?
Üsküdar, güzel fakat, İstanbul yakasına göre küçük camilerin yurdudur. Çoğunu hanım sultanların yaptırdığı camiler Üsküdarın derin (ve efsunkâr) güzelliğinin sırrını saklar. İskelede Mihrimah Sultan camii. Kanunînin kızı tarafından yaptırılmış Mimar Sinan eseridir. Yüksek veya denize karşı yükseltilmiş bir zemin üzerine yapılmış külliyenin yerleştirilme düzeni çevreye uyum itibarıyla başlıbaşına bir mimarî harikasıdır.
Ya Cedit (Yeni)Valide Camii? Sultan 3. Ahmedin annesi Hatice Gülnuş Sultan tarafından 18. asrın başında yaptırılan bu cami ve külliye de Sinan sonrası mimarimizin yüzük taşlarındandır. Cesameti, çevre düşünülerek ve nüfus dikkate alınarak belirlenmiş olmalıdır. Yeni Valide Camii olduğuna göre, eskisi de vardır elbette! O da Atik Valde diye anılır. Yahya Kemal meşhur şiirini bu cami etrafındaki mânevî havadan aldığı ilhamla yazmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar da Beş Şehirde ve Huzurda bu camiden büyük bir hayranlıkla bahseder. Eski Valideyi 3. Muradın annesi Nurbanu Sultan yaptırmıştır; Sinan eseri muhteşem bir külliyenin merkezinde yer alır.
Üsküdar camilerinin en güzelleri, en etkileyicileri bu ve benzeri küçük camilerdir. Hele hâlâ sahilde bulunan, yani denizle arasına doldurularak- mesafe sokulmamış olan, o benzersiz güzellik? Yani Şemsi Paşa Camii?
Osmanlı büyük camiler de yapmıştır elbette... Bursada, İstanbulda ve Edirnede yapılmış olan bu büyük camiler, bu şehirlerin payitaht olması yanında, nüfus durumu da dikkate alınarak planlanmış olmalıdır. Fakat hiçbirinin büyüklük olsun diye yapılmadığı şüphesizdir. Mesela, bu yüzden Sinanın ustalık eseri Selimiye Camii, Süleymaniyeden daha büyük değildir. Zaten Osmanlı camilerinin büyükleri size büyüklüğünü ilan etmez. Öyle bir tenasüp gözetilmiştir ki, o eserin büyüklüğü karşısında kendinizi küçük hissetmezsiniz. Adeta, Osmanlı mimarları tabiî-insanî büyüklüğün sırrına ermiştir.
Ya Tanzimat sonrası yapılan camiler? Mesela Sultan Abdülhamid Yıldız Camiini yaptırmıştır. Hayatı boyunca saray, kışla, mektep ve valilik binaları gibi çok büyük eserler yaptıran Abdülhamid, Yıldız Camiini çevreye uyumlu bir şekilde tabiî bir cesamette inşa ettirmiştir.
Hep şu söylenmiştir: Osmanlılar Anadoluyu ihmal etti! Asıl eserlerini Balkanlarda yaptı. Bu doğru değildir. Balkanlardaki Osmanlı camileri de ne Edirne, ne Bursa ve elbette ne de İstanbul camileri ile kıyaslanabilecek cesamettedir.
Anadoluda Osmanlı inşacılığının Selçuklunun büyük eserlerinin bulunduğu yerlerde yüksek sesle konuşmamak prensibini hassasiyetle koruduğunu söyleyebiliriz. Konyada Sivasda, Kayseride, Erzurumda güzel Osmanlı eserleri vardır; fakat bunlar hiçbir zaman Selçuklunun muhteşem yapılarını gölgeleyecek cesamette değildir. Diyarbakırda yapılan Osmanlı camileri de Ulucamiden büyük değildir.
Cumhuriyetin ilk 25 yılında cami yapımından uzak durulmuştur. İstisnalar dışında 1950ye kadar Türkiyenin hiçbir yerinde cami yapılmamış, bazı vakıf camiler ihtiyaç olmadığı iddiası ile satılmıştır. Bu arada nüfusun iki katına çıktığını, şehir nüfuslarının göçlerle arttığını dikkate alırsak, en azından yeni ortaya çıkan semtlere, şehir kesimlerine cami yapılması ihtiyacı kendini hissettirmiştir.
Hele Ankaraya cami yapmak bir tabu olduğu için, bizzat Başbakan Menderesin müdahil olması ile iki cami; biri Cebecide diğeri Maltepede, inşa edilebilmiştir. Kocatepe Camii de birçok maceradan sonra 1980li yılların sonunda tamamlanabilmiştir.
Gelelim, Çamlıca tepesine yapılması mutasavver dev camiye...
İstanbulun görünen yüzünün dev camiye ihtiyacı olduğu kanaatinde değiliz. İstanbul siluetine her hangi bir yapı ile müdahale etmek, doğru bir yaklaşım değildir. Hele Osmanlı güzelliğini gölgeleyecek cesamette cami yapmak, Osmanlı medeniyetinin timsali İstanbula şedit bir müdahale olarak değerlendirilir.
İstanbulun yeni semtlerine büyük camiler yapmakta beis yoktur. Kendimizi oralarda gösterebiliriz. Ataşehirde yapımı devam eden Mimar Sinan Camii bu bakımdan doğru bir uygulamadır. Yaklaşık 5 bin 800 metrekare üzerine kurulan camii, güzellikçe olmasa bile büyüklükçe önemli bir eser sayılabilir. Açılışı ramazana yetiştirilmek istenen cami, çok büyük yapıların yükseldiği bu çevrede bir sükûnet adası gibi durmaktadır.
Çamlıcada yapılması düşünülen dev camii ise, tabiî çevreye müdahale olduğu gibi, tarihe ve mimarimize de dev bir müdahale olarak görülmelidir.
Güzel ve büyük camiler yüksek yerlere mi yapılmalıdır? Bir sembol olarak camilerin tepelere yapılması göze hoş gelmektedir. Fakat İslâmın ibadethane olarak diğer yapılardan öncelikli sayılan mekânı Kâbenin Mekkenin en çukur yerine inşa edildiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Putperest dinler, mâbedlerini yükseklere yaparak güç, büyüklük ve ulaşılmazlık tesiri uyandırmak istemişlerdir. İslâm büyüklüğü, yüceliği tepelerde aramaz. Mekân bulunduğu yere yücelik ve itibar katar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.