Davası Büyük Olanın Derdi de Büyüktür
Dertliyim dostlar!
Her davası olanın derdi de olurmuş ya!
Derdimi anlatamamamın hastası oldum ben!
Çünkü, derdimi seviyorum.
Bu yüzden kurtulamıyorum bu dertten!
Ve bu derdi sizinle paylaşmak istiyorum.
***
Tevafuk olacak ya!
Elimde mütalaa ettiğim bir eser, derdime terennüm oldu.
Ahmet Cevdet Paşa’nın (Osmanlıca 1310 İstanbul basımı) “Belâğat-ı Osmâniyye”sinde görünce rahatladım.
Yanıp tutuşan gönlüme serinlik geldi.
Aynı derdi yaşayan dostlarımla bu serinliği paylaşmak istedim.
Paşa deyip geçmeyin.
Osmanlı paşalarının pek çoğu, edip, şair, mütefekkir, âlim insanlardı.
Şimdilerde ise, paşaların çoğunun nelerle meşgul olduğu herkesçe mâlum.
İstisna paşalarımız elbette var, onları takdir ve tenzih edelim.
Ama, bugünlerin çoğu “paşa”larına bir “tahattur” kabilinden, dünün “Paşa”sına bir kulak verelim:
“Zan itme hemân çehr-i zerdimde eser var,
Hicrân-ı elemden dil-i zârımda neler var!
Takrir edemem sûz-i dil u derd-i derûnum,
Söyletme beni hâtır-ı zârımda keder var!”
***
Çok değil, daha bir asır önce söylenmiş bu Osmanlı Türkçesini yeni nesil bilmem ne kadar anlar?!
Sadece lise mezunlarından bahsetmiyorum!
Belki, Edebiyat fakültesini bitirenlerden yüzde kaçı bu mısraları bize anlatabilecek bilmiyorum.
Oran vermeye bile cesaretim yok!
Tarihinden, kültüründen, edebiyatından bu denli uzaklaştırılan bir nesil olabilir mi?
Bir nesli dilinden koparırsanız, her şeyinden koparmış olursunuz.
Bunu bildiklerinden, bu nesli inancından koparmak için önce dilinden kopardılar!
İşte şimdi, inançla yoğrulan bütün değerlerden uzak bir nesil meydana geldi.
Kürtajı, zinayı, fuhşu, nikahsızlığı vs. her türlü ahlâksızlığı savunan bir neslin varlığı sizi hiç şaşırtmasın!
***
Derdimiz büyük dostlar!
Aynı derdi bir asır öncesinde yaşayan Ahmet Cevdet Paşa’nın feryadı da aynı!
Paşa, sadece dostlarından, sevdiklerinden değil, toplumun mânevî ve ahlakî değerlerden ayrılış ve kopuşundan da muzdarip, yanıyor ve inliyor.
Çünkü o, edip, şair, tarihçi, hukukçu, devlet adamı ve âlim olduğu kadar, derdi ve dâvâsı olan da bir komutan!
Mısraları merak edenler için günümüz Türkçesiyle aktaralım.
“Sapsarı olmuş yüzümde bir iz olduğunu sanmayın sakın!
Ayrılığın üzüntüsünden ağlayıp sızlamakta olan gönlümde neler var ah bilseniz!
İçimdeki derdi ve gönlümdeki ateşi dil ile ifade etmem mümkün değil!
Bu halimle ne olur beni söyletmeyin, çünkü ta derinden inleyen kalbim hep kederle dolu!..”
***
Dostlar, bu “hicrân” ateşi beni de yakıyor.
Derdim gerçekten büyük!
Ama dâvâm da…
Davası büyük olanın, derdi de büyük olurmuş!
Ne gam!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.