Anne rahmindeki bir ceninin günlüğü
Kürtaj tartışmaları devam ediyor... Ve maalesef birileri; bu meseleyi ideolojik zemine çekmek istiyor ve bir anlamda kaleyi kaybetmemek için canhıraş bir gayret sarfediyor.
Olayı, alt tarafı bir cenin deyip hafife almak isteyenler olduğu gibi, bilmem nereme dokundurtmam deyip, edepsizliği ele alanlar ve iyice çirkefleşenler de var...
Derken;
Günlerdir niye konuşmuyor? denilen Diyanet de konuştu ve tartışmalara, kapsamlı bir açıklama ile katıldı.
CENİNİN HAYAT HAKKI
Malûm, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez; Sapanca Güral Otelde düzenlenen İl Müftüleri Toplantısında yaptığı konuşmada, birkaç gündür yüzlerce vatandaşın, Diyanet İşleri Başkanlığının kürtaj konusunda neden bir açıklama yapmadığı ve Din İşleri Yüksek Kurulunun kararlarını neden toplumla paylaşmadığı şeklinde serzenişlerde bulunduğunu ifade ederek, özetle dedi ki;
¥ Anne karnındaki ceninin de kendisine ait hayat hakkı vardır. Ne annesinin ne de babasının, onun üzerinde mülkiyet hakkı olmadığı gibi, onun hayatı üzerinde vazgeçme, sonlandırma yetkisi de yoktur.
¥ Sadece Diyanet değil, sadece Müslüman din bilginleri değil, bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler kürtajın, bir insan yaşamına son vermek olduğunu, anne rahminde varlığını tamamlamış insanoğlunun yaşam hakkının da dokunulmaz olduğunu haykırmaya devam edecektir.
¥ Kürtaj meselesinin, sadece bir kadın meselesi olarak ele alınması büyük bir haksızlık olur. Zira tarih boyunca bu meselenin en büyük sorumlusu, en büyük müsebbibi erkekler olmuştur. Bunun en büyük ıstırabını çekenler, mazlum ve mağdur olanlar da hep kadınlar olmuştur.
CENİN DE BİR İNSAN!
Prof. Mehmet Görmez;
Kürtajda gün sınırlaması mı olacak, yoksa tamamen mi yasaklanacak? benzeri sorulara da ilginç bir cevap verdi...
Hani; Cenin 10 haftalıkken mi, 14 haftalıkken mi alınacak?
Kısacası, ceninin, ne zaman insan sayılması gerektiği tartışmaları vardı ya, Sayın Görmez, dün dedi ki;
Bilim adamları, biyologlar, embriyologlar, jinekologlar, genetik uzmanları, bize anne rahminde döllenme ile birlikte biyolojik bir bireyin, bir insanın oluştuğunu kesin, bilimsel verilere dayanarak söyledikleri müddetçe sadece Diyanet değil, sadece Müslüman ilim adamları değil, bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler ve bütün tabii hukuk sistemleri, bu biyolojik varlığın bir insan olduğunu ve meşru bir mazeret olmadıkça, bu masum, günahsız, savunmasız varlığın tıpkı doğmuş, dünyaya gelmiş, yetişmiş bir insan gibi yaşama hakkına sahip olduğunu, bu varlığın da yaşama hakkının dokunulmaz olduğunu söylemeye devam edeceklerdir
Aynı şekilde bilim adamları, biyologlar, embriyologlar, jinekologlar, genetik uzmanları bize kesin, bilimsel verilere dayanarak döllenmiş yumurta hücresinin anneden bağımsız bir insan olduğunu, her ikisinin de iki ayrı genetik sisteme sahip olduğunu, her ikisinin de iki ayrı kalbi, iki ayrı kan dolaşımı sistemi olduğunu, anneye bağlılığın sadece beslenme, oksijen ve vücut gücüyle olduğunu söyledikleri müddetçe sadece Diyanet ve Müslüman din bilginleri değil, bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler, kürtajın bir insan yaşamına son vermek olduğunu, anne rahminde varlığını tamamlamış insanoğlunun yaşam hakkının da dokunulmaz olduğunu haykırmaya devam edecektir.
Sayın Görmez, özetle diyor ki;
Erkekten çıkan sperm ile annenin yumurtası döllendiği, yani ana rahmine düştüğü anda, artık insan oluşmaya başlamıştır!.. Onu kürtajla, veya herhangi bir yöntemle öldürmek, cinayettir, hem de, taammüden cinayettir!..
Onun, evet alt tarafı bir cenindir ama üst tarafı insandır!..
Ha anne kucağındaki bebeği öldürmüşsün, ha anne karnındaki bebeği!..
Hiç farketmez!..
Cinayet her yerde cinayettir!..
Katil, her yerde katildir!..
CENİNİN GÜNLÜĞÜ
Bunu, böylece ifade ettikten sonra, şimdi size, bir ceninin günlüğünü aktarmak istiyorum.
Hemen belirteyim;
Yazının bundan sonrası bana ait değil... Arkadaşlarım, İnternette bir yazı dolaşıyor dediler ve aşağıdaki yazıyı getirdiler.
Ben, hiçbir şey söylemiyorum...
Sizleri, bir ceninin günlüğü ile baş başa bırakıyorum... Buyrun, okuyun;
¥ 5 Ekim: Bugün var edildim.
Buradayım.
Varım.
Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.
Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm.
Ama ne de olsa, ben benim.
Varım ya!
Bu bana yetiyor.
Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum... Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.
¥ 19 Ekim: Biraz büyüdüm.
Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum.
Annem beni çok sevecek.
Annem için güzel bir sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum.
Bu elin dokunduğu yerler dudağım-damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek.
Herhalde önce Anne! diyeceğim.
Anne duyuyor musun beni?
Seninle konuşacağım.
Sana güleceğim.
Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim...
Nasıl olur?
Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya... Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim?
Ah bir konuşabilsem!
¥ 27 Ekim: Bugün pek mutluyum.
İçimde tatlı bir kıpırtı başladı.
Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi!
Duyuyor musun anne?
¥ 2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım, bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim.
Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz.
Belki birlikte okula gideriz.
¥ 12 Kasım: Ah evet...
Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allahım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım.
Anneciğim, orada mısın?
Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.
¥ 20 Kasım: Oh, nihayet..
Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi..
Yaşasın!
Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti.
Sevinmiyor musun anneciğim?
Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım...
ONLARA SÜRPRİZ YAPACAĞIM
¥ 25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız
olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..
¥ 10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var...
Anneme benziyorum galiba...
¥ 13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum.
Yaşıyorum ve varım.
Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak
ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim.
Tanışacağız....
Mutlu olacağız.
Gülüşeceğiz..
¥ 24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum.
Sesin ne kadar tatlı...
Hiç duymadığım bir şey bu...
Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım.
Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim.
Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim?
Sen de beni özlüyorsundur mutlaka...
Beni koklayacaksın..
Çok seveceksin, değil mi?
ANNE, YÜZÜMÜ PARÇALIYORLAR!
¥ 28 Aralık:
Anne burada bir şeyler oluyor.
Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle...
Sen acı çekiyor gibisin.
Kalp seslerin değişti...
Sustun.
Benimle niye konuşmuyorsun anne?
Anne...
Anne...
Anneciğim...
Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar...
Anne bir şeyler yap...
Anne... Kolumu çekiyorlar anne...
Canım yanıyor anne...
Anne...
Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne...
Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne...
Anne kalbimi parçalıyorlar...
Anneciğim...
Anne...
Anne...
An...
..................
Ah!
Kürtajınız tamamlandı hanımefendi.
Geçmiş olsun!..
Laiklik ve din!
Malûm, bir kural vardır... Gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikler isen, gömleğin yakalarından biri kalk gidelim der, öteki; Halt etme, otur oturduğun yerde der!.. Sadece yakalar değil elbet, diğer düğmeler de Hanyaya veya Konyaya bakarlar!..
Demek ki; ilk düğmeyi doğru ilikleyeceksin!.. Ve tabii, doğru sonuca varmak istiyorsan da, tesbiti doğru yapacaksın!..
Mesela, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.Mehmet Görmezin kürtajla ilgili açıklamaları üzerine demiş ki;
Türkiye laik bir ülkedir. Laik bir ülkede hukukun kaynağı; insanların, toplumun ihtiyaçlarıdır. Hukuku dini kurallara göre düzenlemeye kalkarsanız, insanlığın varmış olduğu bu aşamayı inkar etmiş olursunuz.
Bunu söyleyen adama sorarlar: Diyaneti kuran CHPdir... O zaman Türkiye laik bir ülke değil miydi?
Bay Hamzaçebi, bu soruya cevap veremez... Çünkü, ilk düğmeyi yanlış iliklemiştir...
Bir yanlışlık daha: Laik bir ülkede dinin kuralları sökmez ise, birileri de ortaya çıkar ve der ki; Müslüman bir toplumda laikliğin kuralları sökmez!
O zaman, buyrun ayıklayın pirincin taşını!..