Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Modern Müslüman”ın hal-i ahvali

“Modern Müslüman”ın hal-i ahvali

Şimdiki zamanın modası “Modern Müslüman” olmak...
Ama acaba “Modern Müslüman” ne demek? Bu çerçeve nasıl çiziliyor, içine neler giriyor?

Daha doğrusu, nasıl “Modern Müslüman” olunuyor?

İskarpin, pantolon, gömlek, kravat, ceket giyip “şems-i siperli serpuş”ları (envai çeşit şapka) kafaya geçirmek suretiyle bir İngiliz centilmeninden farksız görüntü vermek “modernlik” için yeterli midir, değil midir?

“Çağdaş kıyafet” nemenem şey?..

Müslüman erkekler günün modasına uygun giyinince “modern” olmuyor da, Müslüman kadınlar başlarını açınca nasıl “modern” oluyorlar?

Daha kestirme bir soru: İş kafa ve yürekte mi, yoksa kılık kıyafette mi?

Kılık kıyafette ise, erkek Müslüman’ın “modern” kıyafetini neden görmezden gelip “çağdışı” damgası vuruyorlar. Yok, “modernleşme” bir kafa ve yürek işi ise, yüreğin ve kafanın içini nasıl ölçüyorlar?..

Anlaşılan “Modern Müslüman” diye tutturanlar, ya modernizmi bilmiyor, ya da “Müslüman kimlik ve kişilik” konusuna hiç kafa yormamışlar... Ayrıca da Kur’an-ı Kerim’i açıp bir kez olsun okumamışlar...

Kur’an salt “çağın kitabı” değil, çağları kucaklayıp çağlar ötesine ebedi mesajlar veren “İlâhi Kitap”tır (her Müslüman böyle inanır)...

Çağlar ötesini kuşatan çağlar üstü bir kitaba inanan Müslüman’ın çağı kavrayamamak gibi bir lüksü olamaz. Bir Müslüman eğer çağı kavrayamamış, hayatı algılayamamışsa, bu Müslümanlığından değil, ancak meraksızlığından ve cahilliğinden dolayı olabilir.

Bu durumda bile “modern Müslüman” genellemesini kullanmak yanlıştır. Çünkü Müslüman’ın “modern” olmayanı istisna sayılmalıdır...

Tabii modernlikten hayatın ve evrensel değerlerin kavranması kastediliyorsa... Yok, eğer viski içip puro tüttürerekten “bohem” bir hayat yaşamak “modernlik” sayılıyorsa, o başka: Tabii ki Müslüman dindarın o taraklarda bezi olamaz.

¥

Aslında dindarımız, laikimizle hepimiz param parçayız...

Biraz Batılı, biraz Doğulu...

Biraz Amerika, biraz Avrupa...

Biraz Roma, biraz Mekke...

Biraz Müslüman, biraz Hıristiyan (dini anlamda değil, sadece alışkanlıklarımız açısından)...

Biraz muhafazakâr, biraz devrimci... Biraz mafya, biraz kanun...

Hemen her sahada bitmez tükenmez tereddütler, alternatif düşünceye karşı derin öfke, hemen her alanda taşkınlıklar, hemen her şey yaz-boz tahtası...

Fikir ve fikri istikrar kırmızı mumla aranıyor!

¥

Ayrıntı gibi gelecek, ama eskiden her şeyi göze alarak, Peygamber-i Âlişan’ın “Selâmı yayınız” hükmü doğrultusunda, girdiğimiz her mekânda kim olursa olsun önce “Allah’ın Selâmı”nı verirdik.

Şimdilerde ise “ortama uygun” selâmlama usulleri geliştirdik...

Kimi zaman “merhaba”...

Çoğu zaman “günaydın”...

Yerine göre de, “selâm”...

Mevcut sakalımızı ya tümden kestik ya da “kirli”ye dönüştürdük...

Bıyıklarımızı kökten kazıdık...

“Zaman sana uymazsa sen zamana uy” dedik, çıktık işin içinden.

“Zamana göre” Müslümanlık olur mu?

Olsa bile ancak bu kadar olur işte!

Yine devam ederiz inşallah, çünkü bence konu mühim.






Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi