Kürtajı Diyanet konuşmayacak da, kasaplar mı konuşacak?
Bazı kıt beyinlilerin düşünemediği veya düşünüp de dile getirmek istemediği gerçek şudur: İlk insan Hz. Ademden bu yana, insanoğlunun bütün hayatına yön veren, sağlıktan sosyal hayata, ikili ilişkilerden yeme-içmeye ve hatta uyumaya kadar, 24 saatini düzenleyen, hayatın bütün evreleri hakkında kural koyan, hüküm veren dindir!..
Son din İslâmda da böyledir, Hıristiyanlık ve Musevilikte de böyledir.
Daha açık ifadesiyle;
İnsanlığın doğuşundan bu yana gelmiş-geçmiş bütün dinler insan hayatını kuşatmış ve onun doğumdan-ölüme kadar geçer süreçteki attığı her adımı tanzim etmiştir.
Uzun lâfın kısası;
İnsanoğlunun; gerek yazılı olarak, gerek sözlü olarak koyduğu kuralların tamamı din kaynaklıdır, din refenaslıdır...
Anayasa ve yasalarda suç olarak tanımlanan eylem ve söylemlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda günahtır!..
İnsanoğlu, hangi eyleme suç demişse, o aynı zamanda günahtır!..
KURALI, YARATAN KOYAR!
Şimdi, ortada böyle bir gerçek varken, hiçbir şahıs, ortaya çıkıp da; Bu işe din niye karışıyor?.. Din işleri ayrı, dünya işleri ayrı diyemez!..
Diyen de, embesildir!..
Zira, insanı yaratan Cenab-ı Allah, onun için neyin iyi, neyin kötü olacağını da en iyi bilendir... Kuralı da, Yaratan koyar!..
Nasıl ki;
Bir otomobil veya eşya alırken yanında kullanma kılavuzu veriyorlar ve bizler kılavuzda yazılanlara riayet ediyoruz, insanın kılavuzu da dini kitaplardır!..
Müslümanın Kuran,
Hıristiyanın İncil,
Musevinin Tevrat...
Dinlerin ortak noktası, insanları; doğruluğa, güzelliğe ve iyiliğe davet etmesi, kötülük ve ahlâksızlıklardan men etmesidir!..
Hâl böyle iken;
Kalkıp da; Bu işe din ne karışır? demek, tek kelimeyle angutluktur.
Sen, eğer insan isen,
Din, elbette karışacak!..
Sana doğruyu gösterecek ki, başka insanlara zarar vermeyesin!
DİYANETİ KİM KURDU?
Hele hele;
CHPli Akif Hamzaçebi ve adını yeni duyduğum CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı gibi; Türkiye laik bir ülkedir... Laik bir ülkede hukuku dinî kurallara göre düzenleyemezsiniz!.. Diyanet İşleri Başkanı kürtaj konusunda niye konuşuyor?.. Diyanet; anayasa ve yasalarla belirlenmiş olan yetkisi dışına çıkamaz! diyenler var ki, sormak lâzım kendilerine;
Anayasa ve yasa dediğiniz ne ki?.. Onların kaynağı da dini kurallar değil mi?
Dini bir mevzunun konuşulduğu bir yerde de, elbette Diyanet girecektir devreye!..
Ne yani;
Kürtaj gibi dini bir mevzuda Diyanet İşleri Başkanı konuşmayacak da, Mal Müdürü mü konuşacak?..
Neymiş;
Diyanet İşleri Başkanı, bu konuda açıklama yapmaya yetkili değilmiş!..
Peki, kim yetkilidir?..
CHPli Akif Hamzaçebi ve Perihan Sarının konuşmasında adres yok, ama kürtaj meselesi, anne rahmindeki bebeği kesme, biçme, doğrama ve koparma meselesi olduğuna göre; bu işin uzmanları, herhalde kasaplar olmalıdır!..
Evet, evet;
Kürtaj konusunda konuşması gereken tek meslek erbabı, kasaplardır!..
Dedik ya; kesme, biçme, doğrama işlerinin erbabı kasaplardır!..
Bu işten Diyanet İşleri Başkanı ne anlar?!?.. Hayatında, eline bıçak alıp da, et mi doğramış?..
Ya da, eline kürtaj aletini alıp da, anne rahminden bebek mi kazımış?!?..
O halde, niye konuşuyor ki?..
Tamam; Akif Hamzaçebi ve Perihan Sarı, farzedelim ki, doğru söylüyorlar...
Yani Diyanet açıklama yapmasın, fetva da vermesin!..
İyi ama, sorarlar adama;
Diyanet, 3 Mart 1924 tarihinde kurulmadı mı?
Kurduran da; CHPyi de kuran Mustafa Kemal Atatürk değil mi?..
Peki, siz nasıl CHPlisiniz ki; hem Atatürkün kurduğu parti olmakla övünürsünüz, hem de Atatürkün icraatına karşı çıkarsınız?..
Ne yani;
Milli Mücadele yıllarında fetvalar yayınlamak Diyanetin görevidir de, kürtaj konusunda görüş açıklamak görev dışı bir iş midir?..
Ohh ne alâ memleket!..
Atatürk döneminde baştacı olan Diyanet, şimdi tu kaka ilân edildi, iyi mi?..
Benim kafam karıştı...
Ya bunların Atatürkçülükleri çakma ya da Atatürk CHPli değildi!..
ATATÜRK BİLMİYOR MUYDU?
Ben, şunu da düşünüyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı, hem de Atatürkün talimatı ile 3 Mart 1924te kuruldu... Artık, elden-ayaktan düşmüş ve ağır hasta olsa da; aynı Atatürk, 5 Şubat 1937de de, laikliği ilân etmiş ve kabul ettirmiştir!..
Peki, laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kuruluşun olmaması gerektiğini Atatürk bilmiyor muydu?..
Hem laik bir ülke!..
Hem de Diyanet!..
İkisi bir arada olmaz!..
Bunu, elbette Atatürk de biliyordu ama Diyanetin bulunması işine geliyordu ve bu yüzden 1937de laikliği ilân etti ama Diyaneti kaldırmadı!..
Demek oluyor ki; Diyanetin varlığı laikliğe aykırı değil!
Aksini iddia eden varsa, buyursun Atatürke dil uzatsın!..
Sonra da, görsün anasının hörekesini!..
Diyanetin varlığı laikliğe aykırı görülmediğine göre, bu da demektir ki, Diyanet İşleri Başkanının konuşmaları da laikliği ilgilendirmez!..
Öyle ya;
Halkı Müslüman bir ülkede, insanlar dini kurallara göre hareket ederken, sonradan çıkma laikliğe uymak zorunda değil ki?..
Hem sonra;
Laiklik, din işleriyle dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır... Din işlerine devlet karışmayacak, devlet işlerine de din karışmayacak... İşte laiklik budur! diyen sizler değil misiniz?..
Kürtaj meselesi, elbette dini bir konudur... Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanının, bu konuda konuşması gayet normaldir!.. Peki, dini bir mevzuda, laikçiler niye konuşuyor?..
Hani; din işleri ile dünya işleri ayrıydı, hani herkes kendi işine bakacaktı?..
Bu konuda, asıl susması gerekenler Diyanetçiler değil, laikçilerdir!..
Ne yani; bir bebeği dünyaya getirmek nasıl ki sizin elinizde değildir, onu öldürmeye de hak ve yetkiniz yoktur!..
BEDEN SENİNSE!
Haa; Beden, benim bedenim!.. İster doğururum, ister aldırırım... Bu işe devlet ne karışır? diyen hanımlara da bir çift sözümüz var;
Beden senin bedenin ise; kocandan dayak yediğinde niye polisi arayıp da İmdaaat diyerek yardım istiyorsun?..
Öyle diyorsun ya;
Arkadaşımın bedeni,
Arkadaşımın kararı,
Sana ne?
Tamam da, sorarlar adama;
Kürtaj olmak istediğinde Devlet karışmasın diyen o arkadaşın, dayak yediğinde niye devlete sığınıyor?..
Bırakalım, kendi halletsin!..
Bunu nasıl demiyorsak, kürtaj konusunda da, bir devlet kuruluşu olan Diyanetin açıklama yapmasına hiçbir şey diyemeyiz..
Haa, şunu da söyleyelim:
Diyelim ki; herhangi bir konuda karar vereceğiz... İyi de neye göre ve kime göre karar vereceğiz?..
Dinin emirlerine göre mi,
Pozitif-Laik hukuka göre mi?..
Yani, öyle ya da böyle; birinden birini referans alacağız!..
İyi de;
Asıllar dururken fotokopilerle, orijinal dururken, çakmalarla niye meşgul oluyoruz ki?..
Bütün referansların dayandığı tek kaynak, elbette dinlerdir!.. Dinin koyduğu kurallar dışında, insanoğlunun her kuralı yapmadır, sahtedir, fotokopidir, çakmadır, tel maşadır!..
Deistler, agnostikler, ateistler, Marksistler, Leninistler, Maoistler veya laikistler, insanın yaratılmış olduğu gerçeğini istedikleri kadar inkâr etsinler, Hz. Adem (as)den bu yana insanoğluna yön veren tek amil, dinlerdir!..
Dinin hüküm sürdüğü bir toplumda da, Diyanet ve benzeri bir kurum elbette olacaktır!..
Herkes haddini bilsin!..
Şirretliğin de bir sınırı var!..
Seçilmiş Başkan, atanmış Başbakan!
Gazetelere ve televizyonlara bakarsanız; AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Caniklinin sistemin normalleşmesi için önerdiği atanmış başbakan tartışması sürüyor...
Önerisi için Fransa modelini örnek gösteren Canikli, Artık cumhurbaşkanı halkın oylarıyla seçilecek. Yapılması gereken, başbakanlık sisteminin buna uygun hale getirilmesi. Başbakanı halk seçmemeli, atanmalı demişti..
Aslında; Caniklinin bu önerisi, hiç de yeni bir şey değil...
Türkiyede uygulanan sistem, Parlamenter Sistemin de ötesinde Yarı Başkanlık Sistemidir!..
Zaten Anayasa Hukuku Profesörü Ergun Özbudun da aynısını söylemektedir: Türkiyede yarı başkanlık ile parlamenter sistem arasında melez bir yapı var. Cumhurbaşkanının yetkileri geniş. Başbakanı atama ve Bakanlar Kuruluna başkanlık etme gibi yetkileri zaten var. Tek sıkıntı güvenoyunda olur. Atadığı kişi güvenoyu alamazsa geniş yetkili Başkan prestij kaybına uğrar.
Dolayısıyla, Seçilmiş Başkan, Atanmış Başbakan formülü, hiç de yadırganmaz... Çünkü, fiili uygulama zaten böyle!..
Bence, Seçilmiş Başkan, Atanmış Başbakan formülünün yanına, Genel Başkan formülü de eklenmelidir... Evet, Başkan Erdoğan; aynı zamanda hem Başbakanı atamalı, hem de Genel Başkanlığı sürdürmelidir.. İşte yenilik budur!..