Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Selam devrimi ve Başbakan’ın “temenna”sı

Selam devrimi ve Başbakan’ın “temenna”sı

“Başbakan halkı selamlarken, önce elini göğsüne, sonra da başına götürüyor, bunun özel bir anlamı var mı?” diye soruyor, Neriman Şanlı, Ankara’dan...

Var diyeyim hemen, kestirmeden: Hem de çok güzel bir anlamı var...

Ama ona gelmeden, “selam üzerine birkaç kelam” (bu başlıklı bir yazı yazdığımı hatırlıyorum) etmeme izin verin lütfen.

İslâmda selamlaşma aynı zamanda dualaşmadır: Selam, içinde sevgi, saygı, barış, dostluk, kardeşlik, arkadaşlık da bulunan bir sihirli sözcüktür...

Sözler ve hareketler toplumdan topluma değişir: Meselâ, dillerini çıkartarak (Tibetliler) selamlaşanlar olduğu gibi, burunlarını sürtüştürerek (Yeni Zelanda’da yaşayan Maoriler) veya el ayası selamladığı kişinin yüzüne gelecek şekilde el kaldırarak (Kızılderililer), elleri göz hizasında birleştirip eğilerek (Japonlar) selamlaşanlar da vardır.

Atalarımız hem Kur’an ve sünnette emredildiği, hem de insanlar arasında münasebet tesisisin ilk adımı olduğu için, selama çok önem verirlerdi. O kadar ki, Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi’ne açılan ana kapısının üzerinde şu mealde bir âyet yazılıdır:

“Ey inananlar! Kendi evlerinizden başka evlere, haber verip (geldiğinizi fark ettirip) izin almadan ve ev halkına selâm vermeden girmeyin. Bu, sizin için daha iyidir; herhâlde (bunu) düşünüp anlarsınız.” (Nûr, 27).

Eskilerimiz her İlâhî hüküm gibi, bu hükmü de yüreklerine emzirmiş, hatta “Selamün aleyküm” sözcüğüne, beden dilini de katarak zenginleştirmişlerdir.

Selama beden dilinin katılmasının adı “temenna”dır...

Önce sağ el kalbin üzerine konulur. Sağa/aşağıya doğru çapraz bir işaret çekildikten sonra, başa götürülür...

Osmanlı hükümdarları ve devlet adamları yüzyıllar boyu halkı bu şekilde selamlamışlardır...

Yani “temenna” etmişlerdir...

Sayın Başbakan da halkına “temenna” etmektedir.

Elin önce kalbe konması “Siz benim kalbimdesiniz”, oradan baş hizasına kaldırılması ise “başımın üzerindesiniz” anlamına gelir.

Bu hareket “başüstüne”, “başımla beraber”, “baş tacı” şeklinde kelimelere dökülmüştür.

Özellikle sesin ulaşmadığı durumlarda fevkalâde güzel bir jesttir.

Temenna, şapka inkılâbından sonra değişmiş, kalb devre dışı bırakılarak el (askeri selamda olduğu gibi) doğrudan başa gitmeye başlamıştır...

“Selamün aleyküm” sözcüğünün yerini de, “günaydın-tünaydın” gibi anlamsız kelimeler almıştır.

Yeryüzünde lisanî ve bedenî olarak “selam devrimi” gerçekleştirmiş tek millet biz olsak gerektir.

Eskiden iki kişi karşılaştığında bir birlerine “Allah’ın selamı”nı verirlerdi. Giderken de “Allahaısmarladık” diyerek yine Allah’ı anarlardı. Uğurlayan kişi ise “selametle” der, gideni “Allah’a emanet” ederdi.

“Allaha ısmarladık”ın yerini “esen kal” aldı (Ya Esenler’de oturanlar ne yapacak?). Gidene de “güle güle” demek moda oldu. Niye “güle güle” gitmesi gerektiği belli değil...

“Cenazeye gidiyorum...”

“Güle güle birader!”

Adam sanki cenazeye değil, güle-oynaya düğüne gidiyor!

Nasılsa devrimin mantığının olması şart değil.

Şimdilik bu kadar: Gelecek yazımda size meşhur bir “selamsız”dan söz edeceğim.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi