Abdurrahim Karakoç!..
Günümüzün en büyük ozanı Abdurrahim Karakoç ağabeyi geç buldum, çabuk kaybettim.
Allah Rahmet Eylesin.
¥
Derler ki;
Gidenler toprak oldu, sağlar omuz omuza!..
Yok değil; Abdurrahim Karakoçlar gittikçe, Anadolu Ruhunda büyük yaralar açılıyor.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun ağırlığını her geçen gün artıran yokluğuna bir yenisi eklendi.
Abdurrahim Ağabey, Günümüz Anadolusunun derin vicdanını meydana getiren çok önemli yapı taşlarındandı.
Sözde Âkil Adamları başköşelerde ağırlayan ekâbir takımı ona çok yakın durmazdı ama bir gözü mutlaka onun dizelerinde, köşe yazılarında olurdu.
Özgül ağırlığı, gündemdeki yerinden çok daha fazla olan bir Dâvâ Adamıydı.
¥
İğneli bir dili vardı, ince vuruşlar yapar, müesses nizamın açmazlarını, kıvırma hareketlerine tenezzül etmeksizin ortaya koyardı.
Büyük Dâvâ Adamı, bakın kendisini nasıl anlatırdı:
Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim.
Çocukluğum şöyle-böyle geçti.
Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim.
Birçok kimseye o yılları anlatsam, Özlenecek neresi var? diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım.
Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar.
Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor.
Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıştım.
Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince:
Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin iri kıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları,
bilimsel cüppeliler,
entelektüel züppeler,
millî soyguncular,
sosyete parazitleri,
sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri,
adalet katleden hukukçular,
dalkavuklar,
üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular.
Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular.
Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum.
Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı.
Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular.
En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum.
Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...
¥
Müthiş değil mi?..
Acıların kıvama getirdiği bir Ruh.
Acılarını seven bir Adam.
¥
Evet, aynı amaca hizmet eden farklı kategorilerdeki adamlar, çok çektirdi Merhum Abdurrahim Karakoç Ağabeye...
Politika denilen tezgahta Allah rızası için yer aldığını ve yine Allah rızası için ayrıldığını söylerdi.
Sıraladığı insan tipleri içinde en fazla dalkavuklara kızardı.
Başına her an bir başka belâ açılırdı ama bu belâları dert etmezdi.
Ne dâvâlar açtılar ona; mahkûmiyet aldığı dâvâlar, vefatıyla düştü.
Vefât ettiği güne kadar, Ankaranın varoşundaki evinin, iki eşyasının ve içeri tıkmak için zorlukla taşıyabildiği bedeninin peşindeydiler.
Bir ara, Siyonistlerin Soykırım yaygarasına dair yazısından dolayı, Hahambaşılık hedef aldı onu...
Medyadaki, T.C. kimlikli Siyonizm Uşakları, Hahambaşılığın emriyle resmen hedef gösterdiler Üstadı...
¥
Bunlar onun için birer hazineydi, kalemine biley taşı lâzımdı.
Üstad, düşmanın ve dost zannedilenin bilediği müthiş bir kalemdi...
¥
Benim için şeref madalyaları, üç yazısı var...
Üslubumu övdüğü, takibime ilişkin takdir hislerini belirttiği yazılar...
Ve bir de, on yıl kadar önce kaleme alınmış köşe yazılarımdan birinde maddeten yerine madden dediğim köşesinden kulağımı çektiği bir yazı.
O yazıyı yazmadan beni aradı Rahmetli¸ Seni sevmesem, görmezden gelirdim! dedi.
Neyi Abdurrahim Ağabey dedim.
Yarın görürsün!! karşılığını verdi.
Ertesi gün, bana güzel bir yazıyı bir kelime hatasıyla berbat ettiğimi yazarak ders verdi.
Açtım, defalarca teşekkür ettim.
Ve... Bana bugüne kadar hiç kimse sizin yaptığınız iyiliği yapmadı dedim.
¥
Bazı yazılar devam etmek istemez...
Bu da öyle bir yazı...
Bitmek istiyor ve sahibini inzivaya çekilmeye davet ediyor.
Bitiriyorum; Allah Rahmet Eylesin...
Allah, hepimize sabır versin diyerek.