Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mirası!? (1)

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mirası!? (1)

Bu memlekette birçok değer yerini bulmuyor maalesef. Liyakat yok, adalet
yok; haksızlık hukuksuzluk, kalıpsızlık, görgüsüzlük ise diz boyu. Senin
adamın, benim partilim, onun dini (mezhebi, cemaati vs), bizim kökenimiz…
Eskiden böyleydi şimdi de böyle. Politikada da bürokraside de basında da
üniversitede de durum aynı. Değişen fazla bir şey yok yani. Hani, Neyzen
Tevfik’in dediği gibi,

“Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!”

desek, belki “kantarın topunu fazla kaçırdın” diyenler olabilir ama
“yeridir” diyenlerin sayısının da az olmayacağı kesin.

Çoğu zaman, bakıyorsunuz hiç olmadık bir isim öne çıkıyor-çıkarılıyor, bir
yerlere geliyor-getiriliyor. Ve her ne halt ederse etsin, ne kadar başarısız
olursa olsun sittin sene orada kalıyor. Yerinden oynatmak ne mümkün?
Hatta bu da ne kelime, sanki Allah resen ve alenen “yürü ya kulum” demiş
gibi daha da büyüyor-büyütülüyor.

Bütün bunlara alıştık aslında, yadırgamıyoruz artık; neredeyse kural
haline geldiler çünkü. Ama iş bir cinayete, özellikle de siyasi bir cinayete
gelince ve davranışlar da aynı olunca o kadar kolay kabullenemiyor bunları
insan. Hele hele söz konusu olan devlet, hükümet, bürokrat filan değil de
“hümanist-demokrat-liberal” diye tanınan basın mensuplarının yaptığı bir
şey ise…

Mesela: Yakın tarihimizin en kirli cinayetlerinden bir olan Hrant Dink
için çok yazılar yazıldı, benzer durumlarda kaybettiğimiz daha başka pek
çok isim için de. Sayısı binleri aşmıştır herhalde… Peki, yazılmasın mıydı
bunlar?.. Hayır, elbette yazılsın, yazılmalıydı. Yazanların yüreğine sağlık,
kalemine kuvvet. Olayların tamamı bunu gerektiriyor, hak ediyor çünkü.
Hak etmek suretiyle bizlere de insanlık adına vazife yüklemiş oluyor.
Burada her hangi bir beis yok.

Ancak, olayları ve bu olaylara gösterilen tepkileri yan yana koyduğumuzda
beni rahatsız eden bir şeyler var.

Şimdi… Ortak noktaları, yazılış amaçları neydi bu yazıların?.. Bu ölümlerin
hemen hepsinin bir muamma olarak kalması, olayların altında yatan

gerçeklerin bir türlü ortaya çıkarıl(a)maması ve cinayetleri işleyenlerden-
yönlendirenlerden-tezgahlayanlardan hesap sorul(a)mamış olması, sorul(a)
maması değil mi?

Evet, bu yönüyle hala fail-i meçhul durumunda olan bu ölümlerin
özellikle bazılarına karşı toplumun belli kesimlerinde hatırı sayılır bir
duruş sergilendi. Mesela Hrant Dink’e sahip çıkıldı Hem basında hem
mahkemelerde olay çok iyi takip edildi. İyi de yapıldı... Bu iyi bir insan
olarak çok sevildiğinden, saygıdeğer bir yazar olduğundan, demokrat
kimliğinden, hümanistliğinden veya öldürülüş şeklinin çok alçakça
oluşundan vs ileri gelmiş olabilir. Ama…

İşte tam bu noktada benzer bir olaya işaret etmek ve aynı duruş
sergilenmediği için üzüntülerimi paylaşmak istiyorum.

Makalenin başında da belirttiğim gibi ülkemizde bazı değerler yerini
bulmuyor ve benzer durumlarda aynı hassasiyet gösterilmiyor. Bu
açıdan bakıldığında Hrant Dink cinayeti, değerini bulan ve hassasiyet
gösterilenlerden oldu. Bu hal, cinayetin işlendiği ülke olmak açısından
ne kadar utanılacak bir durumsa gösterilen tepki açısından da o kadar
ferahlatıcıdır kanımca. Ama bunun yanında, değerini bulamayan ve
yeterince hassasiyet gösterilmeyenleri nereye koyacağız?.. Mesela Muhsin
Yazıcıoğlu ve onun ölümüyle sonuçlanan olayı.

Artık aşağı yukarı kanıtlanmak üzeredir ki ikisi de cinayet ve bu cinayetleri
(diğer pek çoğunda olduğu gibi) işleyen güçler de aynı güç. Belki şekilleri
farklı ama asıl amaç ikisinde de aynı: Ülkeyi karıştırmak ve bir şekilde
bundan istifade ederek iktidar sahibi olmak ya da hükümranlığını
sürdürmek... İkisinde de ölüm var, sevilen insanlar yok edildiler; vahşet var,
masum insanlar katledildiler, müesses nizama karşı bir duruş var, göz göre
göre ortadan kaldırıldılar.

Peki, o zaman niye birine bunca ilgi var da diğerine yok? Aralarındaki
fark nedir?.. İstemeyerek söylemek zorunda hissediyorum kendimi,
yoksa birinin “etnik kimliği” farklı olduğu ya da özellikle öne çıkarıldığı
için mi bu? (Yanlış anlaşılmasın bu yönüyle daha da kıymetlidir tepkiler
benim için; insanımızın asil duruşunu sergiliyor çünkü.) Ya da diğerinin
değerini bilecek, yazacak, konuşacak, arkasında duracak, hakkını arayacak
(yeterince) kimsesi yok da onun için mi? Şairin dediği gibi“Öz yurdunda
garip kalmak” benzeri bir şey mi bu?

Eğer öyleyse bu durumu kabullenmek mümkün mü?.. Nerede kaldık

o zaman bizler? Ve nerede kaldı birisi için yazan, çizen, yırtınan ama
diğeri için ağzını açmayan, kalem oynatmayan o insanlar ve o insanların
demokratlığı, hümanistliği, liberalliği?

Valla ben bu durumu içime sindiremiyorum. Bir kez daha
düşündüğümde “Sanki cenazesi ortada kalmış da defnedecek kimsesi
yokmuş” gibi hisler doldu içime. Yüreğim burkuldu. Şimdiye kadar
yazmadığım için suçluluk duydum. Bu sebeple de “karınca kaderince bir
katkımız olur” ümidiyle bu makaleyi yazmaya karar verdim.

Hem onun geride bıraktığı, cenazesinden başka miraslar da var. Ruhunun
rahat etmesi için “onlara (daha çok) sahip çıkılması gerektiğinin
vurgulanmasında yarar var” diye düşünüyorum. Bizim vicdanımızın rahat
etmesi için de lazım olan bir şey bu.

Kısmet olursa bir sonraki yazımda bu konuyu işleyeceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi