Hayat üzerine gevezelikler...
Yaşadığınızı zannederken hayatı ıskaladığınızı düşünmeye başladığınız an var ya, sevgili dostlarım, o an yeni başlangıçlar yapmak için en büyük fırsattır…
Mutlu değilsek…
Huzurlu değilsek…
Baharlardan, yazlardan, kışlardan…
Yağmurdan, kardan, güneşten ayrı ayrı zevk alamıyorsak…
Güllerin açmasının, toprağın her sene tekrar tekrar yeşermesinin tadına varamıyorsak…
Hayatı “yaşar gibi” yaparken, kanıksamışız da, alışkanlığa dönüştürüp ıskalamışız demektir!
Sürgit ya böyle devam edecek, hiçbir zaman hayatımızda hiçbir şey fark etmeyecek…
Hiçbir şey değişmeyecek…
En büyük İlahi ikram olan hayatın tadını çıkaramadan ölüp gideceğiz…
Tadını çıkaramadığımız için de muhtemelen şükrünü eda edemeyeceğiz…
Bir bakıma Yaratıcımıza karşı görevlerimizi de yerine getiremeyeceğiz.
Yani tabir-i âmiyane ile “ot gibi” yaşayacağız!
Ya da yeni bir başlangıç yapıp düzenimizi değiştirmeyi göze alacağız.
“Ot gibi” yaşamaya razı değilseniz, bu şekle dönüşmüş, ya da dönüşme kertesine gelmiş hayatınızı değiştirmek üzere bir adım atın…
Yarın değil bugün, hatta şimdi, hemen…
çünkü hiç kimsenin yarını, belki de “yarımı” (yarım saati anlamında) yoktur.
Tüm zamanlar bu zamandan, tüm anlar şu andan ibarettir.
Düşündüğünüz, inandığınız şeyi ya “hemen” yaparsınız, ya da hiç yapamayabilirsiniz!
İlle de asık suratlı, ille de suskun, ille de yorgun, ille de bıkkın, ille de vurdumduymaz, ille de duyarsız, ille de kararsız, ille de duygusuz, ille de sohbetsiz yaşamaktan memnunsanız, buyurun aynen devam edin...
“Sohbet” dedim de, anlatmış mıydım?..
Büyük bir alışveriş merkezinin kafeteryasındaki masalardan birinde orta yaşlı bir karı koca oturuyor…
Karı koca oldukları sohbeti-muhabbeti tüketmiş olmalarından belli…
Kadın yağmuru, erkek tavandaki motifleri seyrediyor.
Bir birlerine ne bir an bakıyorlar, ne tek kelime konuşuyorlar.
Bıraksanız bir milyon sene öylece oturacaklarmış gibi duruyorlar.
Seyrettikçe boğuldum…
Soluğum daraldı…
“Hadi kalkın!” diye bağırmak istedim…
Hadi, hayatınızda yeni bir sayfa açın…
Şuracıkta bir birinizi görmüş ve bir birinize sevdalanmışsınız gibi yapın…
O gün neler konuşacaktıysanız, bugün burada onları konuşun…
Hadi tazelenin!
Hadi yenilenin!
Bir birinizle konuşmak için ölmeyi mi bekliyorsunuz?
•
Yıllarca evli kalmış çiftlerin kendilerini tüketmişlercesine sohbeti tüketmiş olmalarını anlamakta zorluk çekiyorum…
İnsanlar zaman içine hatıra biriktirirler.
Birlikte yaşlanan çiftlerin hatıra denizinde yüzmesi gerekir…
Hal böyle iken bir birlerine söyleyecek söz bulamamaları, her fırsatta ve her zeminde örnek bir muhabbet sofrası kuramamaları anlaşılır şey değildir.
İnsan zaman biriktiremez elbet, hatıra biriktirir…
Ve hatıralar birlikteliği perçinler.
Bunun olabilmesi, zaman zaman hatıraların seslendirilmesine, paylaşılmasına, yani sohbete-muhabbete bağlıdır.
Paylaşımsızlık, hayattan zevk alamama sebeplerinden biridir.
Bu duruma düşseniz bile, hiç kimse size hayatınızın hayat olmaktan çıkıp büyük bir “angarya”ya dönüştüğünü söylemez.
çünkü uzman olmayan gözler bunu fark edemez…
Zaten siz de genelde “mutluymuş gibi” yaparsınız…
Evlatlarınız “mutluymuşsunuz gibi” muamele ederler…
çevreniz, “mutluymuş gibi” yaşamanızı gerçek zannettikleri için, sizi “örnek çift” olarak algılarlar.
Biraz da bu dayatmalar yüzünden hayatınızda değişiklik yapacak takati kendinizde bulamazsınız.
Yeni başlangıçlar için geç kaldığınızı düşünür, isteksiz davranırsınız.
Oysa Nasreddin Hoca, Akşehir Gölü’ne maya çalmak gibi, en akıl almaz denemesini yaparken, altmışın üzerindeydi. “Ya tutarsa!” dedi ve gölü mayaladı.
Tutmadı, ama ya tutsaydı?
Diyeceğim şu: Hayatı fark ederek yaşamak için, hayatınızda değişiklikler yapmaktan korkmayın!
Bir maya çalın yüreğinize: Belki sizinki tutar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.