Suriye ve İran
Dillerde İslam terennüm ediliyor ama gönüllerde başka şarkılar okunuyor... Suriye Sünnîleri kırk yıldır Nuseyrî azınlığın kanlı baskısı altında eziliyor. İran İslam Cumhuriyeti ezilen, öldürülen, hakları çiğnenen Sünnî Müslümanlardan yana değil, Nuseyrîlerden yana.
Müslümanlık mı?.. İşimize gelince bol bol Müslümanlık edebiyatı yaparız... İşimize gelmeyince başka şarkılar okuruz.
Bahreyn'de Şiîler Sünnî iktidara baş kaldırınca onları can ü gönülden destekleyenler, Suriye'de yüzde seksen Sünnî çoğunluğa destek vermiyor, kanlı ve katil zalimleri destekliyor.
Bu ne biçim Müslümanlıktır?
Bırakın Türkiye'yi... Türkiye laik ve Kemalist bir rejime sahiptir. Türkiye'nin İslamcı iktidarı bile Ankara'da Anıt-Kabir'e gidip bel eğip boyun kırmadıkça meşru olamaz.
İran İslam Cumhuriyeti'nin Suriye ile ilgili tutumu İslam'ca mıdır?
Esad rejiminin hiçbir zaman meşruiyeti olmamıştır.
Orada kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, silahsız siviller vahşice katl ediliyor.
Müslümanların bir kısmı, akan kanın durması için niçin çalışmıyor?
İslam mı daha üstün, yoksa mezhep mi?
Adalet ve insaf mı daha üstün, yoksa mezhep mi?
Niçin Suriye'de serbest seçimler yapılmasını ve halkın oylarıyla rejimin değişmesini istemiyorlar?
Soruyorum:
Nuseyrî azınlık mı daha Müslüman'dır, yoksa Sünnî çoğunluk mu?
İran Şiî uleması Nuseyrîleri Müslüman saymıyordu. Sonra siyasî endişelerle onları Müslüman yaptılar. Açın ciddî ansiklopedileri, ilmî araştırma kitaplarını ve Nuseryrîlik nedir okuyun.
Böyle bir azınlığı, Sünnî Müslümanlara tercih etmek ve onların haksızlıklarını ve zulümlerini desteklemek İslam'a, Kur'an'a, Sünnet'e, Ehl-i Beyt yoluna uygun mudur?
Allah bize adaleti ve insafı emretmiyor mu?
Birbirimize merhamet etmeyi emretmiyor mu?
Bendeniz Sünnîleri (Sünnîliği değil!) tenkit eden bir Sünnî'yim. Şiîlerin içinde, (Onlardan Şiîliği tenkit etmelerini isteyen ve bekleyen yok) kendi mezhepdaşlarının, kendi idarecilerinin hatalarını tenkit eden biri var mıdır?
İslam dünyasında şüpheli, tartışmalı, üzerinde tereddüt edilecek konular vardır ama Suriye'deki zulüm ve Sünnî kıyımı bunlardan değildir.
Şiî de olsan, Sünnî de olsan zulme, kıyıma, haksızlığa, çoluk çocuğun vahşice öldürülmesine, kendi halkına düşman muamelesi edilmesine, yüzde seksen çoğunluğun köle durumuna düşürülmesine karşı çıkmalısın.
Yazık!.. Dillerimizdeki İslam şarkıları hançerelerimizi geçip gönüllerimize inmiyor...
"İkinci yazı"
Sınavdan atılan başörtülü kız
Eşitlik edebiyatı yapıyorlar, Anayasa metinlerine eşit ilkesini yazıyorlar ama eşitliği hayata geçiremiyorlar.
Birkaç gün önce başörtülü bir kızcağız sınav salonundan atıldı. Niçin başı örtülüymüş. Ne büyük suç!
Sizin eşitliğiniz bu mudur?
Buysa, yazıklar olsun size.
Bu Müslüman kız İngiltere'de sınava girmiş olsaydı atılacak mıydı?
Norveç'te, Avusturya'da, İsveç'te, Finlandiya'da ve öteki medenî demokrat ülkelerde...
Hiçbirinde atılmazdı...
Bizde atıldı.
Çünkü bizde eşitlik yoktur.
Birtakım egemen azınlıklar çoğunluktaki Müslümanlardan daha eşittir.
Böyle bir eşitsizlikten, haksızlıktan en fazla medenî çağdaşların rahatsız olması gerekmez mi?
Eminim ki, medenî bir insan olan Gülay Göktürk hanımefendi bundan çok rahatsız olmuştur.
Gencecik bir kız öğrenci... Başına bir Avrupa eşarbı bağladığı için sınav salonundan atılıyor ve geleceği karartılıyor... Bu bir vahşettir, faşizmdir, despotluktur, vicdansızlıktır. Medenî düşman orduları bile bunu yapmaz...
İstanbul 1919-1922 yılları arasında işgal edildiği vakit yabancı ordular hiçbir İslam kızının ve kadınının başını açmaya teşebbüs etmemişler, Müslümanların dinine şeriatına saygı göstermişlerdi.
Mü'min olsun, ateist olsun hiçbir medenî insan böyle bir rezalete göz yummaz.
Bu kızcağızı imtihan salonundan atan kimseleri araştırın, bakın altlarından ne Çapanoğulları çıkacaktır.
Çoğunluğun, azınlıklar kadar eşit olmadığı bir ülkede insan hakları ayaklar altında demektir.
Türkiye'nin Sünnî Müslüman çoğunluğu, bu rezaleti gereği gibi, gerektiği şiddet ve enerji ile protesto etti mi?.. Heyhat!..
O halde Sünnî çoğunluk bu hakaretlere lâyıktır.
Her Müslüman köşe yazarı, her gazeteci bu konuyu işlesin demiyorum ama yeterli sayıda Müslüman yazar bu konuda protesto yazıları kaleme aldı mı?
Bakın, küçük bir azınlık kürtaj konusunda ne kadar yaygara kopartıyor, ses çıkartıyor.
Biz Müslümanların üzerine sanki ölü toprağı serpilmiştir.
Ayasofya için yapılanları siz yeterli mi buluyorsunuz?
Niçin geçen Mayıs ayının sonunda Ayasofya önünde bir milyon Müslüman toplanmadı ve bir yıl içinde ulu mabet cami yapılmazsa oy vermeyeceğiz demedi?
Müzeymiş de turistler geziyormuş da falan filan... Bırakın bu bahaneleri!.. Ayasofya'nın karşısındaki Sultan Ahmet Camii müze değil ama orayı gezen turistlerin sayısı daha fazla...
Avrupa Birliği istemezmiş... AB'nin bu gibi şeylere karışmaya ne hakkı var? İspanya'da katedral yapılan Gırnata Camii'ni müze haline getirirlerse biz de Ayasofya'nın müze kalmasına razı oluruz... Aksi takdirde ulu mabet cami olmalıdır. Birkaç kere yazdım, tekrarlayayım:
Fatih Sultan Mehmet Han'ın vakfiyesindeki lanet şartı devam etmektedir.
Bu lanetten herkes korksun.
Ülkeyi idare edenler de korksun, idare edilenler de...
Ayasofya'nın tekrar cami yapılması onun sanat, kültür, turizm değerine ve hizmetine gölge düşürmez.
İçinde Allah'a ibadet edilmesi için inşa edilen bir mabet ibadete açık olmalıdır.
İstanbul'u, Ayasofya'yı bize miras ve emanet olarak bırakanların vasiyetlerine hıyanet etmek bu ülkeye uğur, huzur, selamet getirmez.
Fatih'in vasiyetinden ve lanetinden bahsetmek bazılarının işine gelmez ama o vasiyet, o lanet yürürlüktedir.
Bu yüzden bin türlü kriz, uğursuzluk, bela, musibet ile boğuşuyoruz.
Dualı bir şehirde yaşadığımız için başımıza henüz taş yağmıyor.
Ne zamana kadar?..
Biz Müslümanlar, vazifelerimizi yapmazsak, ansızın gelebilecek bir azaptan korkalım... Ansızın...
(Başı örtülü olduğu için salondan atılan Müslüman kız için birkaç gün yeni bir imtihan yapılmış, haksızlık ve hakaret bir dereceye kadar telafi edilmiş... Lakin yüzde yüz telafi edilmemiştir.)