28 Şubat’a Beethoven... Ergenekon’a Mozart!
Olayı; ister “bağırsak temizlemek” olarak değerlendirin, ister “TSK bünyesindeki ayrık otlarını ayıklamak” olarak... Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın; geçen hafta “Cumhuriyet tarihinde bir ilk” yaşandı... “Ergenekon terör örgütü”ne yönelik operasyonların “Altıncı dalgası”nda 20'yi aşkın kişi “gözaltı”na alındı... Bunlardan; aralarında, eski Jandarma Genel Komutanı ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Emekli Org. Şener Eruygur ile Emekli Org. Hurşit Tolon'un da bulunduğu 10 kişi tutuklandı ve cezaevine konuldu... Böylece; daha önceki operasyonlarda tutuklanan 48 kişi ile birlikte “Ergenekon terör örgütü”ne yönelik operasyonlarda tutuklananların sayısı 58'e yükselmiş oldu...
Kartel medyası ve bazı siyasi liderler, Savcı Zekeriya öz'ün yürüttüğü operasyonla ilgili “suçlama”ları küçümsemeye ve “önemsiz” göstermeye çalışıp, “fasa-fiso” olarak değerlendirse de; görünen o ki “savcının iddiaları son derece ciddi”dir!.. öyle olmasa, bu iddialar “mahkeme” tarafından ciddiye alınmazdı ve “savcının tutuklama talebi”ne uyulmayıp, zanlılar “serbest” bırakılırdı... öyle görünüyor ki; “Bağımsız mahkeme” de suçlamaların ciddiyetine inanmış ve zanlılar hakkında “tutuklama” kararı verip, gözaltına alınanlardan 10'unu “cezaevi”ne göndermiştir!..
KARAR, 2 AçIDAN öNEMLİ!
“Bağımsız mahkeme” tarafından verilen “tutuklama” kararı, iki açıdan önemlidir:
Birincisi; Savcı Zekeriya öz'ün; “gözaltı”na alınanlar hakkındaki “Silahlı örgüt kurmak!.. Hükümeti devirmeye çalışmak” şeklinde özetlenen “darbeci kalkışma” suçlaması, “bağımsız mahkeme”yi ikna etmiştir!.. Ki, “tutuklama” kararı vermesi, bunun ispatıdır!..
İkincisi; “Yargı bağımsızdır... Yargıyı etkilemeye çalışmak büyük bir suçtur” diye bas bas bağıran çevreler, “Ergenekon terör örgütü”ne yönelik operasyonu yürüten Savcı Zekeriya öz ve ekibi hakkında “ağır suçlamalar”da bulunmuşlar, savcı ve ekibine “Hükümet Savcısı” diyecek kadar pervasızlaşmışlardır!..
Ama, şunu hiç düşünmemişlerdir:
“Silahlı örgüt kurmak ve Hükümet'i devirmeye çalışmak” ve dolayısıyla “darbeye zemin hazırlamak”la suçlanan “Ergenekon terör örgütü”ne yönelik operasyonu yürüten Savcı Zekeriya öz, bir “Hükümet Savcısı” ise; bu durumda AK Parti hakkında kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı A.Yalçınkaya ve “367 ucubesi” doğrultusunda karar veren Anayasa Mahkemesi de, “CHP'nin Savcısı!.. CHP'nin Mahkemesi” mi oluyor?..
Elbette değil!.. Ne var ki; “kartel gazeteleri”nin ve “CHP kurmayları”nın operasyonu yürüten savcıya yönelik sözleri, ister istemez böyle bir “soru”yu getiriyor akıllara!..
MASADA ATATüRK, KASADA MOZART!
Olayın bir başka boyutu da şu:
Başta ATO Başkanı Sinan Aygün olmak üzere, gözaltına alınıp daha sonra tutuklanan “Ergenekoncu”ların hemen hepsi, “Atatürk'ü çok sevdikleri” ve “Cumhuriyet'i korumaya çalıştıkları” için gözaltına alındıklarını söylediler!..
Ancak, bildiğiniz gibi;
Sinan Aygün'ün evindeki “para kasası”ndan tam “3 milyon Euro” çıktı... Bu “Euro”ların üzerinde de “Atatürk'ün resmi” değil, “Mozart'ın resmi” vardı!.. üstelik, bu “Euro”lar “Cumhuriyet Merkez Bankası” tarafından değil, “Avrupa bankaları” tarafından basılmıştı!..
İşin özü ve özeti şuydu:
“Ulusalcı” takılan “Ergenekoncu”ların çoğu “Sözde Atatürkçü” idiler, ama “özde Mozartçı” idiler!..
Sık sık ifade ettiğimiz gibi;
“Masa”larında “Atatürk” vardı ama, “kasa”larından “Mozart'lı paralar” çıkıyordu!..
Bu ne biçim “Atatürkçülük” ve ne biçim “Ulusalcılık”tı ki; “nârâ”ya gelince Atatürk'ten başka bir isim bağırmazlar, ama “para”nın üzerinde “Mozart” veya “George Washington” olmasını isterlerdi!..
ULUSALCILIKLARI DA SAHTE!
üstelik;
“Ulusal para, ulusal onurdur” diyerek “kampanya”lar açmaktan da geri kalmazlar!..
“Diğer boyutları” bir yana; iyi ki böyle bir “operasyon” yapıldı da, “maske”lerin düştüğüne, bazı “sevgi”(!)lerin “tamamen duygusal”(!) olduğuna tanık olduk!..
Ne ilginç değil mi;
“Biz Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i çok sevdiğimiz için gözaltına alındık” diyen zevat, TCK'nın 312. ve 314/1. maddelerini ihlâl suçundan, yani “silahlı örgüt kurmak” ve “Hükümet'i devirmeye teşebbüs”ten tutuklandılar!..
Daha henüz tutuklama gerçekleşmeden Vakit, tavrını ortaya koymuş ve “Atatürkçü” kesilip de “Atatürk'ten geçinenleri” şöyle deşifre etmişti:
“Ulusalcılıkları da sahte!”
Nitekim; Savcı'nın iddiaları ve bu iddialrı ciddiye alan mahkemenin verdiği “tutuklama” kararı, “Vakit'in teşhisi”nin ne kadar doğru olduğunu bir defa daha ortaya çıkardı.
ŞENER ERUYGUR'UN DARBE TUTKUSU
Bu operasyon, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı özden örnek'in bilgisayarından çıktığı teknik olarak kanıtlanan “darbe günlükleri”nde yazılanların ne kadar “gerçek” ve ne kadar “isabetli” olduğunu da gözler önüne serdi!..
Bu “günlük”te yazılanlar Nokta dergisi tarafından yayınlandığında, kartel gazetelerince görmezden gelinmiş ve günlükte yazılanlara “tam bir karartma” uygulanmıştı!..
Oysa, Orgeneral Şener Eruygur; “Sarıkız” kod adlı darbe girişimi sonuçsuz kalınca, tek başına “Ayışığı” kod adlı darbeye teşebbüs edecek kadar “darbe tutkunu” biriydi!..
“Emekli” olduktan sonra da “darbe tutkusu”yla yanıp-tutuşmuş olmalı ki; “Fenerbahçe Orduevi'ndeki odası”nda ele geçirilen belgeler, “yeni darbe plânları”nı gözler önüne seriyor!..
“Dört aşamalı plân”ın özü şuydu:
ülkede kaos oluşturulacak, suikastlar yapılacak, ekonomik kriz çıkartılacak ve Yüksek Askeri Şûra'ya müdahale edilecekti.
Gaziantep'te bir yargı mensubu öldürülecek, daha sonra 'sahte Yeşil' olarak tanınan Osman Gürbüz liderliğinde 30 kişilik tetikçi timi, yargı mensuplarına yönelik suikastlar düzenleyecekti.
Bundan sonra Atatürkçü Düşünce Derneği aracılığıyla 40 ilde, eşzamanlı olarak yargıya saygı mitingi düzenlenecek, polis ile halk karşı karşıya getirilerek silahlı çatışma çıkartılacaktı.
Böylece 'polis laiklerle çatıştı' görüntüsü verilip ülkede bir anda gerilim tırmandırılacaktı.
Kısacası, “darbeye zemin” hazırlanacaktı!..
Bazı gazetecilerin yorumu şöyleydi:
“Bu mitinglerin aslında bir plan dahilinde olduğunu, Şener Eruygur ve saz arkadaşlarının bu mitingleri stratejik bir kaos planının parçası olarak tertip ettiğini anlamak için çok akıllı olmaya gerek yok. Basına sızan kaos planı, bu bayrak mitinglerinin herhalde finaliydi!!!”
Evet; iyi oldu, iyi!..
TüRKİYE'Yİ ALLAH KORUDU
Bu operasyon; “Ergenekon” ismini istismar eden “ErKENEkon”cuları ve darbe tutkunu “Orgenekon”cuları deşifre etmekle kalmadı, aynı zamanda “kanlı cinayet”lerin nerelerde plânlandığını ve “Cumhuriyet” kılıflı “miting”lere gelen “taşıma kalabalıklar”ın kimler tarafından yönlendirildiğini gözler önüne serdi...
“Meydanlarda taşınan dövizler”de, evet “Atatürk'ün resmi” vardı!.. Ancak, evdeki “kasa dolusu döviz”lerde Atatürk'ün resmi değil, “Mozart'ın resmi” vardı!..
Sözün özü ve özeti;
Türkiye, “büyük bir tehlike”nin eşiğinden döndü!.. Geçenlerde de yazdığımız gibi, Türkiye'yi Allah korudu... Bu adamlar yakalanmayıp da “darbe” yapsaydı, nice olurdu Türkiye'nin hâli!?!..
Beethoven'in “9. Senfoni”si, Demirel gibiler tarafından “İşte çağdaş Türkiye!” höykürüşleriyle nasıl ki “28 Şubat darbesinin sembolü” yapılmıştır, “Mozart resimli paralar” da herhalde “Ergenekon darbesinin sembolü” olurdu!..
Sembolleri bile “yerli” değil!..
O zaman sorardık:
“Nasıl Atatürkçü, ne biçim Ulusalcı bunlar?”
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!