Terör konusunda hiç yapılmamış şeyler yapılmalı
İnsan rakam değildir, istatistik hiç değildir...
Hiçbir matematiksel veri, 20 yaşında kara toprağa verdiği şehit oğlunun acısını hafifletmez... Yüreği evlat acısıyla kavrulan hiçbir babaya teselli olmaz... Hiçbir eşin, nişanlının, bacının, kardeşin yüreğini serinletmez.
İnsanın söz konusu olduğu yerde tüm rakamlar susmalı, tüm istatistikler kenara çekilmeli, tüm hesaplar bozulmalı; çünkü insan kâinatın halifesidir; rakamlara değil, ancak yüreklere sığar...
İnsan Ahsen-i takvim (en güzel şekilde-kıvamında) üzere yaratılmış Eşref-i mahlükattır (yaratılmışların şereflisi)...
Kuran insanı böyle tanımlıyor: Bu yüzden insanın rakamlara sıkıştırılması, yüzdelerle ifade edilmesi abestir...
Hele de mevzu terör olunca, Bizden şu kadar şehit, onlardan bu kadar ölü hesabına hiç girilmemeli: Bu çok incitici oluyor...
İnsanın mânâsına ve mahiyetine, hele de yaradılış hikmetine de uygun düşmüyor.
Bu bir tarafa, sahi biz kimiz, onlar kimdir?
Biz Türk, onlar Kürt mü?.. Biz vatandaş onlar terörist mi?.. Biz itaatkâr, onlar isyankâr mı?.. Yoksa biz vatansever, onlar vatan haini mi?
O zaman Genelkurmay Başkanının ağladığı şehit İsa Sayına BDP milletvekili Sırrı Sakık da niçin ağlıyor? Neden Dün Hakkaride yaşanan çatışmada yaşamını yitiren askerlerden İsa Sayın benim yakın akrabamdı. İşte kardeş kavgası tam da budur diyor.
Hâlâ bizden-onlardan hesabına oturacak mısınız? Hâlâ şu kadar daha öldürmekle övünecek misiniz? Yerleri boş mu kalıyor? Neden eksilmiyor dağdaki PKKlı sayısı, niçin dağa çıkıyor bu çocuklar?
Hepimiz insanız, insanımızı yitiriyoruz demeyecek miyiz artık?
Mana ve mahiyet itibariyle insan olabilmenin ön şartı kendin için istemediğini başkası için de istememektir...
Hayat hakkı en birincil haktır... Ardından diğer insan hakları gelir: Demokrasi, özgürlük, eşitlik vesaire....
Bu konuda tarafların kendilerini bir vicdan testine tabi tutmaları gerekiyor: Bakalım ki kendileri için istediklerini ötekiler için de istiyorlar mı?
Verilenler bile hak olarak değil, sanki lütuf olarak veriliyor!
TRT Şeşi açtık ya...
Kürtçe kurslar açılmasına izin verdik ya...
Kürtçe konuşma yasağını kaldırıp, üstüne üstlük bir de Kürtçeyi seçmeli ders yaptık ya...
Daha ne istiyorlar? demeye geliyor.
Keşke bunları yıllar önce, silahlı gruplar oluşup çatışmalar başlamadan, iki taraftan gencecik insanlar ölmeden yapsaydık...
Keşke kimliksizleştirme politikasına hiç bulaşmasaydık, asimilasyonla durumu kurtaracağımızı (Cumhuriyetin büyük yanlışlarından biridir) düşünmeseydik...
Kart-kurt=Kürt gibi akla ziyan izahlara hiç kapı açmasaydık. Kürtlerin dağ Türkleri olduğu şeklinde sözde tezlerle hiç vakit öldürmeseydik...
Kim olursan ol deseydik keşke, Mevlânavari, gene gel...
Ama zinhar silaha dokunma!.. Ölmekte, öldürmekte çare arama...
Kültürel özgürlük mü, al istediğin kadar... Kürtçe konuşma mı, buyur konuş: Sen benim birinci sınıf vatandaşımsın, benimle aynı haklara sahipsin, kendi ülkende özgürce yaşa!
Diyemedik bir türlü, çok vakit kaybettik... Bunu demeye başladığımızda (ki, bu iktidar döneminde atılan adımlar son derece önemli adımlardır) ise inandırıcı olamadık...
Şimdi verilen her hak ya lütuf gibi algılanıp tepki görüyor, ya da silah sayesinde alındığını iddia eden propagandistlere güç katıyor. Artık versen dert, vermesen dert! Şu açık ki, bir kısır döngüye (fasit daire) girildi...
Ha bire dönüp duruyor, her seferinde başladığımız noktaya geliyoruz.
Bu aşamada, şimdiye kadar denenmişleri (beyanatlar dâhil) bir tarafa bırakıp yeni ve cesur adımlar atmamız lâzım.
Bunların neler olduğunu ben de söyleyebilirim, ancak hiçbir etkisi olmaz; bu bakımdan yeni çözümleri siyasetin üretmesi lâzım.
Zira ölmekten de öldürmekten de hepimiz bıktık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.