M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Dua Sermayemiz Hızla Eriyor

Dua Sermayemiz Hızla Eriyor

Anadolu, İstanbul, başka şehirlerimiz tarih boyunca çok dua almışlardır. Ülkemize dualı ülke denilse yeridir. Ülkemizde nice Peygamberin (aleyhimüsselam) kabri veya makamı vardır. Nice Ashab-ı Kiram, nice büyük evliyaullah, gavs, kutup... Bir avuç toprağımızı sıksanız şüheda kanı fışkırır.

Evet dualı bir ülkede yaşıyoruz. Benim zannım şudur ki, bu duaların berekâtı ile Hak Teala bizi koruyor., bizlere mühlet veriyor.

Bu ülkede bin yılı aşan bir zaman boyunca Kur'an okuyan, Kur'anı yaşayan âbid ve sâlih Müslümanlar yaşamıştır.

Bu ülkede bir asır öncesine kadar Müslümanların yüzde doksanı beş vakit namaz kılıyordu. Basiret gözüyle bakanlar zeminde onların secde izlerini sezebilir.

Bin küsur yıl bu memleketin muhadderat-ı islamiyesi (Müslüman kadın ve kızları) Allahın emri, Peygamberin buyruğu, Şeriatın kesin hükmü mucebince tesettür kıyafetine büründüler.

Söğüt ve Domaniç nahiyelerinden öyle bir mübarek aşiret çıktı ki, iki yüz elli yıl içinde, bugün enkazından 40'a yakın devlet çıkmış olan bir cihan imparatorluğu kurdu. Onlar kalplerinde iman, dillerinde Kelime-i Tevhid, ellerinde cihad kılıçları ile üç kıt'ada i'lâ-i kelimetullah yaptılar.

Dünya gözünü kapat, kalp gözünü aç, milyonlarca şehidin ezkârını işiteceksin. Bu ezkar bildiğimiz kulaklarla işitilmez.

Bizim topraklarımız Ezanlarla, namazlarla, Kur'anlarla, Tevhid ve Tehlillerle, gaza ufuklarının çınlatan Allahu Ekber sedalarıyla yoğrulmuştur.

Ey zamane Müslümanları!.. Ey sudan çıkmış balıklar!.. Dikkat buyurun, bin küsur yıllık dua sermayemizi ve hazinemizi israf ediyoruz.

Süslü camilerimiz var ama içlerinde ibadet edenler ne kadar az.

Peygamberimiz "Münafıklara en zor gelen iki şey sabah ve yatsıdır" buyurmuş. Sabahları camilere git de birkaç ihtiyardan başta cemaat olmadığı görüp titre.

Şu yaz günlerinde bir kısım taife-i nisanın haline bak. Bedenimiz bizimdir, istediğimizi yaparız, yatarız kalkarız çocuk aldırırız diye haykırarak göğüslerini, göbeklerini açanlar bile var. Fütuhü'l-füruc devr-i dilârasında yaşıyoruz.

Allah ve Resulü zinayı haram ve büyük günah kılmış ama şu Müslüman memlekette zina artık suç değil.

İslam'ın yasak kıldığı büyük günahların nicesi artık serbestçe işleniyor açıkta.

İsraf, lüks, gurur, kibir dorukta.

Ramazan yaklaşıyor, İstanbul gibi büyük şehirlerde nehar-ı Ramazan'da alenen nakz-ı siyam eyleyenlerin haddi hesabı olmayacak.

Oruç tutan Müslümanların bir kısmı iftardan sonra şenlik ve etkinliklere koşacak.

Günahlar, azgınlıklar, bina ve zinalar, ribalar, işret, iffetsizlik yayıldıkça dua sermayelerimiz güneş görmüş kar gibi eriyor.

En korkunç şey, bunca günaha, fuhşiyyata, azgınlığa karşı (hürriyet, imkan ve fırsat olduğu halde) Müslümanların emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmamaları.

Uyarılıyoruz ama haberimiz olmuyor.

Yer sık sık sarsılıyor.

Görülmemiş yağmurlar, seller, su baskınları.

Zeminde, âsümanda, denizlerde, dağlarda vadilerde bir telaş bir telaş.

Nice yerde toprak çöktü, derin ve büyük çukurlar açıldı.

Esrarengiz hadiseler birbirini kovalıyor.

Gökte mahiyetini bilmediğimiz uçan daireler.

Acayip dumanlar...

Acayip kokular...

Anormal şekilde artan kazalar.

Cinnet cinnet cinnet.

Tavuk gibi adam boğazlanıyor.

Çılgınlıklar sınırı aştı.

On altı yaşındaki aile kızı doğurdu, çocuğu sokağa bıraktı. Bebeğin babası belli değil.

Evet bedenleri onların ama rahimlerdeki çocuklar onların değil.

Kürtaj mezbahalarında katl edilen bebeklerin hesabını soracak Biri var.

Dinsizlik, imansızlık, densizlik, azgınlık çoğaldıkça dua sermayemiz eriyor, azalıyor.

Tarih boyunca küfürleri, azgınlıkları, günahları, cinayetleri, isyan ve tuğyanları, açıkta küstahça işledikleri fuhşiyyat yüzünden helak olan kavimleri Kur'an bize haber veriyor. Peygamber-i Zişan (aleyhissalatü vesselam) haber veriyor.

Tarih kitapları yazıyor.

Sodom Gomore... Roma ve Bizans...

Müslümanlar Müslümanlar Müslümanlar!...

Dua sermayemiz ve birikimimiz eriyor...

Aklımızı başımıza ne zaman toplayacağız?

Allah ihmal etmez, imhal eder.

Bu azgınlığın, bu çılgınlığın, bu kudurmuşluğun sonu iyi olmaz.

* (İkinci yazı)

Müftü Efendiyi Tebrik Ediyorum

Van'da geçen seneki zelzelede evsiz kalanlara Kızılay 80 bin çadır dağıtmış. Bir müddet sonra âfet-zede halk konteyner kentlere yerleştirilmiş, çadırların iade edilmesi istenmiş. Sadece on bin çadır geri verilmiş.

Van müftüsü Nimetullah Arvas Efendi Kızılay'ın talebi üzerine geçen Cuma bir hutbe okumuş, çadırlar devlet malıdır, herkesin hakkı vardır, bunları iade etmeyenler vebal altında kalır demiş. Beş bin kişi daha iade etmiş.

Netice:

1. Ahlakımız ne kadar bozuk ki, halk çadırların ancak 8'de birini iade ediyor.

2. Halkın sevdiği ve saydığı bir müftü o kadar etkili oluyor ki, bir nasihati ile 5 bin çadır daha iade ediliyor.

3. Bir temenni: Müftüler halka ahlak konusunda, adalet konusunda devamlı nasihat etmelidir.

4. Bu memlekette sadece deprem çadırları konusunda değil, binlerce konuda veballi, haksız, zalimane, adaletsiz işler yapılmaktadır. Müftüler bunlarla ilgili cesur vaazlar vermeli, hutbeler okutmalı, sorumluları uyarmalıdır.

5. Mesela: Bazı bürokratlar resmî makam otomobillerini şahsî ve ailevî işleri için kullanıyor.

6. Karanlık, gizli, kara, necis, haram servet artışları, acayip zenginleşmeler oluyor.

7. Nepotizm yapılıyor.

8. İhalelere fesat kırıştırılıyor.

9. Haram rantlar yeniliyor.

10. Emanetler ehline verilmiyor.

Gönül arzu eder ki, birkaç büyük ilin müftüsü yeni Ceza Kanununda zinanın suç olarak yer almamasını uygun bir üslupla tenkit etsinler.

Bu tenkitler tabiî ki, politikacı veya gazeteci ağzıyla yapılacak değildir. Din alimi, müftü olarak vakurane yapılacaktır.

Tenkit ederken şahıs ve kurum ismi verilmemelidir.

Müftüler ülkemizdeki cinsel ahlak bozukluğunu, şehvet azgınlıklarını, lüksü, israfı, aşırı tüketim çılgınlığını da tenkit etmelidir.

Depremzede halkın, çadırları Kızılay'a iade etmemeleri nasıl bir vebal ise, muhterem müftülerin, yapabilecekleri emr-i mârufu ve nehy-i münkeri yapmamaları, ilgili ve sorumlu kişi ve kurumları uyarmamaları, halkı bilgilendirip aydınlatmamaları da bir vebaldir.

Bu farizayı yerine getiren din görevlilerini tebrik ediyorum.

Yapmayanları kınıyorum.

Bazı şartlarda emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak fitneye sebep olabilirmiş... Buna katılıyorum.

Kemal Paşa, İsmet Paşa, 27 Mayıs, 12 Eylül rejimlerinde fitne olabilecek şeyler bugün fitne değildir.

Emr-i mâruf, nehy-i münker, tenkit, uyarma, aydınlatma, vebal ve sorumluluğu hatırlatma fitne çıkartmayacak şekilde yapılmalıdır. Ama mutlaka yapılmalıdır. Yapmazsak vebal altında kalırız.

Selef-i Sâlihîn uleması, fukahası, büyükleri zamanlarındaki sultanlara gerektiğinde muhalefet etmişlerdir. Hattâ Ebu'l-fıkh olan İmam-ı Âzam Ebû Hanife hazretlerinin hapse atıldığı ve kırbaçlandığı rivayet edilir. Yine Ahmed ibn Hanbel hazretleri, Kur'anın mahluk olduğu bozuk inancını kabule ve ikrara zorlanmış, kabul etmeyince kırbaçlanmıştır.

Bazı dünyevîleşmiş din görevlilerinin millî bayramlarda, dualarında zalimleri hayırla yad etmeleri ise ayrı bir faciadır

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi