Gündeme düşen bomba gibi haberler
Dünü, gündeme bomba gibi düşen haberlerle geçirdik... Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılıp, yerine Ağır Ceza Mahkemelerinin getirilmesi, ilk haberdi...
Sonra, Aziz Yıldırımın tahliyesi geldi gündeme... Ardından Hüseyin Çelikin bomba açıklaması...
ÖYMlerden başlayalım... Bu yasanın çıkması, Türkiyenin bir yargı devletine gittiği yönündeki eleştirileri bir nebze giderecek olsa da, itiraf etmek gerekir ki, özellikle medyayı zor günler bekliyor.
Zira, Mecliste kabul edilen yeni yasayla birlikte, kişiler arasındaki haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlâl edenlere verilen cezalar artırılacak.
CUNTACILAR YAŞADI!
Yasa, aynen şöyle:
Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, ceza bir kat artırılacak.
Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa edenlere, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.
Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak... İfşa edilen bu verilerin basın yayın yoluyla yayınlanması halinde de aynı ceza uygulanacak.
Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.
Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişiye, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilecek.
Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 4000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacak.
Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kişiye, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Gizlilik, görüntü veya seslerin kayda alınmasıyla ihlal edilirse ceza bir kat artırılacak.
Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası alacak. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde aynı ceza uygulanacak.
Bu cezalar için, ilk bakışta; Ne var bunda?.. Sen özel hayatın gizliliğinin ihlâl edilmesini mi savunuyorsun? şeklinde bir soru sorulabilir!..
Ama ben;
Herhangi bir insanın, bir arkadaşı, eşi, kızı veya oğlu ile yaptığı özel konuşmaları kastetmiyorum... Tamam, bunlar kesinlikle ifşa edilmesin.
Zaten; ifşa eden de, bırakın suçlu olmayı, bir manyaktır, bir sapıktır!
Ama, kişi; karşısındaki adamla telefonda veya herhangi bir ortamda darbe tezgâhlıyorsa ya da uyuşturucu pazarlığı yapıyorsa, o zaman ne yapacağız?.. Bu konuşmaları da özel hayatın gizliliği kapsamında mı değerlendireceğiz?
Diyelim ki;
Polis, mahkemeden izin aldı ve bunları teknik takibe aldı...
Sonra da, teknik takibe takılan konuşmalar, bir şekilde basına sızdı!
Gazeteler ve televizyonlar ne yapacak o zaman?.. Cıss deyip kenara mı çekilecek, yoksa cezayı göze alıp; darbecileri veya mafyayı deşifre mi edecek?
YAPANIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?
İşte gördünüz;
Ergenekon ve Balyoz sanıkları o kadar halt işlemişler ki, Türkiye, gerçekten direkten dönmüş!..
Cami bombalamaktan, stadyumlara adam doldurmaya ve kendi uçağımızı düşürmeye kadar bir sürü halta imza atmaya çalışan cuntacılar gördü bu ülke.
Polis bu adamları takip etti, savcı soruşturdu ve mahkeme tutukladı...
Dün böyleydi, peki yarın ne olacak?..
Bu haltlar elbette devam edecek...
Ama medya bunları deşifre edemeyecek ve yazamayacak, öyle mi?..
Hani, merhum Nareddin Hoca demiş ya; Komşular; kapıyı, pencereyi kapatmadım diye, tamam ben suçluyum... Peki, eve giren hırsızın hiç mi suçu yok?!?
Darbeciler ve mafyacılar iblisliklerine devam edecekler ama biz bunları yazamayacağız!..
Bu, nasıl adalet?..
SİVASTAKİ ÖRGÜT NEREDE?
Adalet dedim de aklıma geldi...
Malûm, dün 2 Temmuzdu...
Yani, Sivasta Madımak faciasının yaşandığı vahim olayın 19. yıldönümü...
Yine malûm ki; 2 Temmuz 1993te Aziz Nesini protesto eylemlerine katılan vatandaşlar, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine muhalefetten tutuklandılar.
Ama, sonra!..
Ne olduysa oldu, aynı insanlar, bu defa da anayasal düzeni yıkmaya teşebbüsten yargılandılar ve idama mahkûm oldular.
Çünkü sanıklar; Müslümanlar adlı bir örgüte mensuptular... Yerel mahkemenin verdiği bu karar, daha sonra Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onaylandı.
Böylece, Sivas olaylarını Müslümanlar adlı örgütün yönlendirdiği tescillenmiş oldu.
Ne var ki;
Aradan geçen 6 bin 935 günde, yani, 19 yılda, ne Müslümanlar adlı bir örgüt bulunabildi, ne de bu örgüte üye bir Müslüman!..
Ama, onlarca insan, tam 19 yıldır zindanlarda çürütülüyor!..
AZİZ NESİNE BAKIN!
Bu, nasıl örgüttür ki; ne Apo gibi bir lideri var, ne de onun ev hapsine alınmasını isteyen siyasi uzantıları!..
Örgüt dedin mi, PKK gibi olacak... Apo gibi bir lideri olmayan örgüte, hiç örgüt mü denir?..
Kaldı ki;
Bir örgütün varlığına hükmetmişsen, adama sorarlar: 19 yıldır nerede bu örgüt?
Sen, var olduğunu iddia ettiğin örgütü 6 bin 935 gündür bulamıyorsan, derhal zulümden vazgeçecek ve zindanlarda çürüttüğün insanları serbest bırakacaksın!
Haa, illâ bir örgüt arıyorsan Sivasta değil, Aziz Nesinde arayacaksın!..
Aziz Nesinin MİTten maaş aldığı iddiaları ayyuka çıktığına göre; Sivas olayları da, Aziz Nesin kullanılarak, dönemin MİTi tarafından organize edilmiş olamaz mı?..
Bakın, AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli dün son derece ilginç bir söz söyledi...
Dedi ki;
AK Parti yetkilileri, Sivasın Maraşın, Başbağların katliam olduğunu defalarca söylediler.
Sivas olaylarından dolaylı AK Partiye doğrudan veya dolaylı bir suçlama yöneltilmesi insafla bağdaşmayacaktır... Biz gerçek anlamda faillerin bulunması için çalışıyoruz... Bunların hepsi derin mahfiller tarafından gerçekleştirilmiştir... Darbelerin araştırılması için komisyon kuruldu. Bunların nasıl kesiştiğini önümüzdeki dönem hep birlikte göreceğiz.
Söyleyin Allah aşkına;
Madımak Otelini ateşe verenler ve 35 kişinin ölümüne yol açan derin mahfillerin adamları ellerini-kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşırken, Sivasın mazlumlarını ve masumlarını hâlâ zindanda çürütmek, adalet midir?..
ÇELİKTEN BOMBA İDDİA
Dedim ya, dünü, gündeme bomba gibi düşen haberlerle geçirdik... Bunlardan biri de, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelikin bomba iddiasıydı...
Partisinin programlarına katılmak üzere Konyada bulunan Hüseyin Çelik, Tanıtım Medya Günleri toplantısında basın mensuplarıyla bir araya gelmiş... Basın mensuplarının terör sorununun çözümü konusundaki soruları üzerine Çelik demiş ki;
Geçmişte terör ile mücadelede başarılı olamamamızın temel sebepleri var. Devlet içerindeki çeteleşmeler, devlet gücünü kullanarak illegal faaliyet yapan terör mekanizmaları, ki bugün Ergenekon olarak karşımızdadır.
Maalesef kimin eli kimin cebinde belli değildir.
1995te benim üniversitemdeki odama bomba konuldu. Kısa bir süre ile yiyecek ekmeğimiz varmış ki bir şey olmadı. Günlerce ben kriminal laboratuarı aradım Ne oldu diye. En sonunda yetkililer bana, Boşuna üstüne gitme, zarar görürsün dediler. Nedir bunun adı? Siz bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Sonra dönemin emniyet müdürü geldi, bana dedi ki, ilk kez burada söylüyorum. Vallahi dedi, Sayın Hocam ben ne diyeceğimi şaşırmış durumdayım. Sizin odanızdaki bombayı vali koydurmuş dedi.
Türkiye bunları yaşadı, dolayısıyla terörün nereden çıkacağı, nereden geleceği belli olmayan bir tarafı var. Hangi taşın altından çıkacağı belli değil. Adam mayın döşüyor yola, sen geçerken uzaktan kumandayla patlatıyor. Terörle mücadele devam edecek. Terör silah bırakmadığı sürece bizim elimizi kolumuzu bağlayıp oturmamız mümkün değil.
Hani, atalarımız demiş ya;
Ummadığın taş, baş yarar!
Siz, hiç bir valinin kalkıp da bir öğretim görevlisinin odasına bomba koyduracağını düşünebilir misiniz?..
Elbette düşünemezsiniz!..
Zaten o yüzdendir ki;
Katiller uzakta değildir...
Katil, en yakındaki kişidir!..
Bu bomba iddiadan sonra gazeteciler şu soruyu sormuş Hüseyin Çelike;
O vali kim?
Cevap vermiş Çelik;
1995 yılında benim odama kimin bomba koydurduğunu merak ediyorsanız, girersiniz internete, dönemin valisinin kim olduğunu öğrenirsiniz!..
O VALİ, YILBAŞ MI?
Ben internete girdim ve öğrendim ki; o valinin adı Mahmut Yılbaştır... Sonradan DYP milletvekili olan Mahmut Yılbaş!..
Peki, kim bu Mahmut Yılbaş?..
Valilikten sonra DYPden milletvekili oldu, 14 Temmuz 1997de DYPden istifa edip 16 Temmuz 1997de, Hüsamettin Cindorukun DTPsine katıldı...
14 Ağustos 1997de Mecliste görüşülmeye başlanan 8 Yıl Kesintisiz Eğitim Yasasına; Bu tasarı çağdaş bir eğitim sistemi kurmayı amaçlıyor diyerek destek verdi.
26 Eylül 1998de, Hürriyetten Yalçın Bayer, sütununda iki okurun şu sözlerine yer verdi;
DTP Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, adı ve telefonu Çakıcının not defterinde yer aldığı ortaya çıkınca niye panikliyor?
Van Valisi iken Yılbaşın adı, Mahmut Yıldırımı (Yeşil) eylemlerde kullandırdığı yolundaki iddialara da karışmıştı.
Bizler onu Vanspor Başkanlığına getirerek, stadyuma adını verdik.
Sonra politikaya atıldı; DYP örgütünü Vanın ünlü Kartal Ailesinden alarak, parlamentoya girdi. Sonra DTPye geçti.
İki yıldan beri Vana gelmiyor. Vanın yolunu unuttu. Bize hayrı dokunmayan bir milletvekilinin adının Van Stadyumundan indirilmesini istiyoruz... Şimdi İçelden milletvekili seçilmek istiyormuş. Mersin ve Tarsuslulara hayırlı olsun!
4 Şubat 2000de Vanda, 42 kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon yapıldı... Gözaltına alınanlar arasında, Mahmut Yılbaşın Van Valisi olduğu dönemde makam şoförlüğünü yapan bir kişi de vardı.
7 Ağustos 2006da, Türkiyenin 51. partisi olarak Türkiye Müdafai Hukuk Partisi kuruldu... Partinin kurucusu da Mahmut Yılbaştı... Yılbaşın partisi, 2011 yılında DSP ile demokratik birliktelik kurdu ve Yılbaş da bu çerçevede DSPnin İstanbul 2. Bölge 1. sıradan adayı oldu ancak seçilemedi...
Hüseyin Çelikin, Odama bomba koydurdu dediği Vali, işte bu Mahmut Yılbaştır... Bakalım, bu iddiaya Yılbaş ne diyecek?..
.....
Görüyorsunuz ya;
Gündeme öyle bombalar düştü ki, Suriye ve PKKya operasyonu bile unuttuk... Hele Aziz Yıldırımın tahliyesine hiç değinemedik...
İnşaallah, onlara da değiniriz...
Emir-komuta zinciri
Artık; Yine haklı çıktık demekten bıkmış olsak da, işte yine haklı çıktık...
312 General Dâvâsının açıldığı ilk günlerde demiştik ki; Bu dâvâ emir-komuta zinciri içinde açılmış bir dâvâdır... Vakite dâvâ açan generallerin bir çoğunun Vakit gibi bir gazeteden, Asım Yenihaber gibi bir yazardan haberleri bile yoktur.. Birileri, ellerine bir metin tutuşturmuş, onlar da imzalamışlardır.
Hatırlatmaya gerek yok; son 9 yıl boyunca, hemen her fırsatta bunları söyledik...
Hatta, daha ileri gidip; bu dâvânın Ergenekon ve Balyozla ilişkili olduğunu söyledik...
İşte, yine haklı çıktık...
Vakite dâvâ açan 312 General arasında bulunan o günün tümgenerali, bugünün AK Parti Milletvekili Şirin Ünal demiş ki; O dâvâ emir-komuta zinciri içinde açıldı... Bana da; dâvâ açmam ya da istifa etmem yönünde baskı yapıldı!
Yerel mahkemenin bu ifadeleri dikkate almasını ve dâvâyı sonlandırmasını bekliyoruz.