Savcılara kim emir veriyor?
Normal bir ülkede medya suç örgütlerinin üzerine gider. Gazeteciliğin doğasında var olan gerçeği 'açığa çıkarma' dürtüsünün yanı sıra medyanın dilinden düşürmediği 'kamu görevi' anlayışı bunu gerektirir.
Yine, normal bir demokratik ülkede muhalefet suç örgütlerine karşı hükümeti göreve çağırır; ağır, aksak, kararsız kalan hükümetler de eleştirilir. Muhalefetin gereği budur. Bizim ülkede roller ters nedense. Polis ve yargı son bir yıldır bir terör örgütünü deşifre etmeye yönelik çalışmalar yaparken belli bir medya grubu gelişmeler üzerinde neredeyse bir karartma uyguladı. Hatta bir gazete kendine yönelik bir saldırıya karşı bile uzun süre sessiz kaldı. Şimdilerde gözaltılar haber yapılmaya başlandı, ama sadece soruşturmanın 'gayri ciddi' olduğu imajını vermek üzere. Ergenekon'un kitabını yazmış bir araştırmacı gazetecinin Ergenekon savcısıyla görüşmesinde aklında kalan sadece elindeki 'tesbih'i olmuş.!
İddianame henüz açıklanmadı ama basına yansıyan boyutu çok vahim; şiddet kullanarak hükümeti devirmek ve anayasal düzeni değiştirmek. Ergenekon yapılanmasının sivil ve asker uzantısıyla şimdiye dek birkaç darbe girişiminde bulunduğu ve darbeye zemin hazırlayacak sosyal kaos planları hazırladığı konuşuluyor. Bütün bu iddiaların ciddiyetle incelenmesi gerekmiyor mu? Medyasıyla, sivil toplumuyla ve siyasi partileriyle bu iddiaların üzerine gidilmesi gerekirken Doğan medya olayı karartmaya, Türkiye'nin en büyük 'sivil toplum' kuruluşunun başkanı, savcıyı korkutmaya, anamuhalefet lideri de soruşturmayı siyasallaştırmaya çalışıyor. Demokrasiye bu kişilerin ve kesimlerin ihtiyacı yok mu acaba? Demokrasisiz daha güçlü, daha varlıklı ve daha mutlu mu hissediyorlar bunlar kendilerini? Kuşku duymamak elde değil. CHP lideri Baykal hiç bu kadar hırçın, saldırgan ve de acınası görülmedi. Ergenekon'un avukatıyım diyor. Yakışır mı bir anamuhalefet partisi liderine? Bu sözüyle anılacak Baykal bundan böyle. Tıpkı Necmettin Erbakan'ın Susurluk için söylediği 'fasa fiso' gibi. CHP kurmayları ve destekçileri AK Parti kapatma davası ile Ergenekon soruşturması arasında ilişki kurarak, AK Parti'nin rövanş almaya çalıştığı iddia ediliyor.
Baykal da Ergenekon soruşturmasını yürüten savcının Başbakan'dan emir ve direktif aldığını ima ediyor. 'Ergenekon, Başbakan'ın kişisel davasıdır' demekle bunu kastediyor Baykal. Savcılar böyle emirler alıyorlarsa sormazlar mı adama, AK Parti'ye kapatma davası açan başsavcı kimden emir ve direktif almıştı peki? Ergenekon'un liderlerinden mi, yoksa Baykal'ın kendisinden mi? Baykal'ın iddiasının mantıkî uzantısı budur. AK Parti ile Ergenekon soruşturması arasında ilişki kuranlar, kapatma davasının açılmasıyla Ergenekon yapılanması ve soruşturması arasında nasıl bir bağlantı bulunduğu sorusuna da cevap vermek zorundalar. Ergenekon soruşturması demokrasinin pekişmesi için bir fırsat. Bunun şartı, tüm demokratik güçlerin bu 'aklanma' ve 'akıllanma' sürecine destek vermesi. Demokrasiyi medyasız, sivil toplumsuz ve muhalefetsiz kurmak mümkün değil. Ama bu aktörlerin de demokrasi dışında bir 'hiç' olduklarını akletmeleri beklenir. Darbecileri, darbe provokatörlerini ve darbe kışkırtıcılarını 'ifşa' etmek bile başlıbaşına bir milat olabilir, 'yeni ve tam demokrasi'nin miladı. Hâlâ orduyu kışkırtarak, sivil toplum adında paramiliter örgütler kurarak ve kamu kaynaklarını bunlara aktararak siyaset yapılmayacağını ve devlet yönetilmeyeceğini anlamalılar.
Son yıllarda sistematik bir şekilde kışkırtılan ulusalcı histeryadan bir darbe ortamı yaratılmak istendiği kuşkusuz. Ortaya dökülen, anılar, belgeler ve kamuoyuna açık beyanlarda böyle bir operasyonun izleri fazlasıyla mevcut. Hrant Dink suikastı, Danıştay baskını, rahip ve misyonerler cinayetleriyle birilerinin Türkiye'yi bir yerlere savurmaya çalıştıklarını biliyoruz. Ergenekon soruşturması bütün bunların tek merkezden ve planlı bir şekilde yürütülüp yürütülmediğini ortaya çıkaracak. Her durumda bu millet bu 'Ergenekon'dan da çıkacak; bu defa demokrasiye...