Nihayet itiraf ettiler
Yaşamakta olduğumuz sürecin; basit, sıradan, hemen her ülkede karşılaşılan türden bir " gündelik siyaset çekişmesi " olduğunu sananlar var.
Bu yüzden de bazı medyacıların, diğer bazı medyacılara karşı 'keskin' tavırlar almasını doğru bulmuyorlar.
Bize Süleyman Demirel'in sözünü hatırlatıyorlar: "Sivil siyasetin özü, bir gün önce birbirlerine hakaret edenlerin, ertesi gün kol kola girmeyi başarabilmeleridir."
Tamam ama hangi siyasetten söz ediyor Demirel?
Sivil siyasetten!
Yani seçimler yapılmış. Belli bir partiler kompozisyonu ortaya çıkmış. Meclis çalışmaya başlamış. Ondan sonra da " senben " çekişmesi oluşmuş.
Böyle bir çekişme karşısında, bir medyacının keskin tavır alması hakikaten ahmakça bir tutum olur.
Dün birbirine küfürler yağdıran kaşarlanmış siyasetçiler, bir bakmışsınız, kol kola koalisyona doğru yürümekte.
Peki, içinde bulunduğumuz süreç böyle sıradan bir durum mu?
Hayır! Hayır! Hayır!
Biz en azından Mayıs 2006'daki Danıştay saldırısından beri " sivil siyasete müdahale " süreci yaşıyoruz.
'Darbe Günlükleri' bu müdahale isteğinin ve hazırlıklarının 2003 yılına dek gittiğini gösteriyor.
Yani mesele, " Erdoğan-Baykal-Bahçeli " çekişmesi filan değil. Mesele; bir partiyi, bir lideri, belli bir politikayı savunma meselesi hiç değil.
Sorun bambaşka:
'Sivil siyaset' devam edecek mi, etmeyecek mi? Demokrasi olacak mı, olmayacak mı? Yoksa otoriter/faşizan bir rejimle mi yönetileceğiz?
Emekli tuğgeneral Nejat Eslen'in yazısı bir " itiraf " gibiydi: Ulusalcıların aynı zamanda Avrasya'ya (Rusya, İran, vs.) açılmak istediğini söylüyordu. ( Radikal, 5 Temmuz )
" Açılmak " dediği, elbette " ticaret " yapmaktan, " iyi ilişkiler " geliştirmekten, " ortak çıkarlar " temelinde dayanışmaktan ibaret değil.
Türkiye'nin " kamp " ve " kimlik " değiştirmesinden bahsediyor Eslen.
" Bu mücadele sadece Türkiye'nin jeopolitik kimliğini değil, aynı zamanda kaderini ve rejimini de belirleyecek " diyor.
Biz aynı saptamayı, çeşitli ipuçlarını değerlendirerek, bir buçuk yıl önce yaptık.
" Bunların amacı Putin tarzı bir sopalı rejim kurmak " dedik. "Ekonomide serbest piyasa devam edecek ama yönetim otoriter bürokrasinin hakimiyetinde olacak; hayalleri bu " dedik. " Bizi Batı'dan koparmak istiyorlar " dedik.
Gördüğünüz gibi basit bir siyasi çekişme değil yaşadığımız: Bir yandan sivil siyasete müdahale ediliyor, öte yandan kamp ve kimlik değiştirme çalışmaları yapılıyor.
İşin hazin yanı bu tezgahı kuranlar; " Atatürkçülük ", " laiklik ", " çağdaşlık " gibi maskelerin ardına saklanıyor.
Böylece onlar yüce değerlerin savunucusu oluyor, biz ise üç kuruş için hükümeti destekleyen çıkarcılar.
Hadi oradan!
Sen-ben çekişmesi değil bu.
Bir tarafta demokrasiyi, hukuk devletini, milli egemenliği, sivil siyaseti, Avrupa Birliği sürecini savunanlar var.
Diğer tarafta kimlerin yer aldığı ise zaten biliniyor. Artık iyice deşifre oldular.