Kayıp kuşak tehlikesi
Komşumuz Yunanistanı yere seren ekonomik kriz, temelde Avrupayı ve dolayısıyla bütün dünyayı etkiliyor. Avrupa Birliği, üyesi olan bu ülkeyi normalleştirmek için kesenin ağzını açtı, ama hâlâ krize çare bulunabilmiş değil. Yunanistan, krizden çıkabilmek için seçime gitti ve yeni bir hükümet kuruldu. Bakalım kriz aşılabilecek mi?
Nüfusu az, aydını çok olan Yunanistanın nasıl olup da krize girdiği uzun zamandan beri tartışılıyor. Başka sebepler de olmakla birlikte, krizin asıl sebebinin işi ehline vermemek olduğu anlaşılıyor. Konu ile ilgili bir soruyu cevaplandıran Prof. Dr. Nilüfer Narlı, şöyle demiş: Yunanistandaki istihdam trendlerine baktığımız zaman, ülkedeki kamu sektöründe her zaman bir şişkinlik olduğunu görüyoruz. Yunanistan ABye 80li yıllarda üye olmasına rağmen, bazı siyasî alışkanlıklarını terk edemedi. Bunlardan biri de nepotizmdi. (Akraba ve yakın arkadaşları kayırma.) Nepotizmden kaynaklanan sorunlardan biri de birçok insanın kalifiye olmamasına rağmen kamu sektöründe istihdam edilmesi ve göreceli olarak yüksek maaş alması... (Vs. [Vestel Vesaire] dergisi, sayı: 42)
Akraba ve yakın arkadaşları kayırma, temelde işi ehil olana vermemek anlamına gelmez mi? Benzer bir hastalık, Türkiye için de sözkonusu değil mi? Zaten, devlete ait işletmelerin hem de büyük kavgalar sonucu özelleştirilmesi bu tehlikeyi bertaraf etmek için yapılmadı mı?
Avrupa Birliğinin yeni üyelerinin de bu hastalıkla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Narlı, yöneticileri (ABye) Yeni katılan Romanya, Bulgaristan, Litvanyanın ABnin gerektirdiği şeffaflık düzeyine ulaşmamaları. Bu ülkelerde hâlâ kamu sektöründeki şişkin kadrolar olabiliyor. Nepotizm (akraba ve yakın arkadaşları kayırma) hâlâ devam ediyor diyerek uyarmış.
Bütün dünya krizde, biz rahatız dolmuşuna binmemek lâzım. Elbette Yunanistan ya da krizdeki diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar rahatız. Ancak işi ehline vermeme noktasında bizim de ciddî sıkıntılarımız var. Krizin derinleşmemesi için işi ehline verme anlayışından taviz vermemek icap eder. Türkiyenin sıkıntılarından biri de işsizlik. Üstelik gençlerin işsiz olması daha riskli. Nitekim Prof. Dr. Narlı, bu konuda da şöyle demiş: İşsizlik oranları düşüyor gibi görünüyor, ama şu anda bizim aldığımız rakamlar iş arayanlar arasındaki işsizliği gösteriyor. Türkiyede iş gücü arzı yüksek, fakat gençlere talep edilebilen, sunulabilen iş imkânları ise hâlâ çok sınırlı. Türkiyede hem istihdamın arttırılması hem de çalışma hayatındaki kalitenin ve koşulların iyileştirilmesi gerekir.
Peki, işi ehline vermez ve gençlere uygun iş imkânları sunamazsak ne olur? İşte tehlikeli olan nokta burası. Prof. Dr. Nilüfer Narlının tesbiti şöyle: Kaliteli eğitime çok ihtiyaç var. Genç kuşağın 21. yüzyılın gerektirdiği bilgi, beceri ve donanımına sahip olması gerekiyor. Bu sağlanamazsa kayıp kuşak olabilir. Türkiyede son yıllarda şunu da gözlemlemeye başladık: 40 yaşından sonra iş hayatından ayrılan çok kişi var. Çünkü alttan gelen çok iyi yetişmiş gençler olduğu için 40 yaşından sonra hiç iş bulamayan insanlar var. Bu nedenle 40 yaş üstünü de kayıp kuşak olarak değerlendirebiliriz.
Bütün bu tesbitlerin yanında, güzel ahlâk eğitimi almayan gençlerin de kayıp kuşak listesine girebileceğini hatırda tutmak lâzım. İnsanlar ve gençler çalışan ya da işsiz olsalar dahi önce güzel ahlâka sahip olmaları gerekir. Güzel ahlâkın tamamlayıcısının da Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) olduğunu unutmamalıyız. Nitekim, Peygamberimiz (asm) Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim buyurmuştur.
Güzel ahlâk sahibi olmayanların işi olsa ne fayda? O halde hem kayıp kuşak tehlikesine karşı, hem de işleri ehline vermek için sağlam temelli bir güzel ahlâk eğitimi şarttır.
Keşke 4+4+4lük eğitimin temelinde de bu olsa. O zaman ne kayıp kuşaklarla ne de işlerin ehline verilmediği sistemlerle yüz yüze kalırdık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.