Halkın, Durumu ve Düzeni Beğenmesi
Önümüzde çok büyük bin engel var. Müslüman halkın büyük kısmı ülkemizdeki dinî/İslamî durumun iyi olduğunu, iyiye gittiğini sanıyor. Halbuki dinî, Kur'anî, Nebevî, Şer'î ölçü ve endâzelere vurulduğunda durum için iyi değil, gelecek hiç parlak değil. Bunu anlamak için büyük din alimi olmak gerekmez. İlmihalini bilen şuurlu, firasetli, uyanık bir Müslüman, durumun iyi değil, kötü, hattâ çok kötü olduğunu anlar.
İslam dininin ve bu dini yaşayan toplumun esasları/temelleri nelerdir?
1. Kur'ana ve Sünnete uygun sahih=doğru bir itikad.
2. Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.
3. Hür ve mukim erkeklerin, şer'î bir özürleri olmadıkça (Bu şer'î özürler yirmi küsur adettir) farz namazları cemaatle eda etmeleri.
4. Müslümanların iman eden, namaz kılan, mârufla emr ve münkerden nehy eden hayırlı bir Ümmet olmaları.
5. Bu ümmetin başında ehliyetli ve liyakatli bir İmam-ı Kebir bulunması ve mü'minlerin bu zata biat ve itaat etmeleri.
6. İslam toplumu içinde İslam ahlakının hakim, geçerli, yaygın, yürürlükte olması.
7. Zekatın Kur'ana, Sünnete, fıkha ve Şeriata uygun şekilde verilmesi.
8. Nefs-i emmârelerle büyük, harbî küffarla küçük cihad yapılması.
9. Emanetlerin ehline verilmesi, ehil ve layık olmayanlara verilmemesi.
10. Müslümanları bölmeye, parçalamaya, yenmeye, zelil ve esir etmeye, İslamdan uzaklaştırmaya, yabancılaştırmaya çalışan harbî kafirlere karşı uyanık olmak, onların tuzaklarına düşmemek.
Bugün Türkiye'de Sünnî çoğunluk arasında büyük bozukluklar, parçalanmalar, bölünmeler, birbirlerine düşmanlık etmeler, gıybet ve diğer lisan afetleri, yaygın ve yoğun bir gaflet görülmektedir.
Bana inanmayanlar sabah namazlarında camilere gitsinler. Halk ve bilhassa gençlik sabah namazlarını cemaatle kılmaktan yüz çevirmiştir. Bundan daha büyük bir yoldan çıkma olabilir mi?
Kur'an bize ne diyor?.. Allah'a ve Resulüne itaat edin... Resul (Salat ve selam olsun ona) bize ne diyor?.. "Münafıklara en ağır gelen şey sabah ve yatsı namazlarıdır. Onlar bu ikisindeki hayrı bilmiş olsalardı, sürünerek bile olsa (camiye cemaate) gelirlerdi".
Kur'anda namazdan sonra üzerinde en fazla durulan ibadet zekat değil midir?
İslam'ın temel şartlarından biri, Allah ile olan bütün işlerimizde ihlaslı olmak değil midir?
Allah bize adaleti emr etmiyor mu?
İslam faizi/ribayı kesin olarak yasaklamamış mı?
İslam'da hırsızlık, haram yemek, hortumlama, ihalelere fesat karıştırma, rüşvet haram ve ağır suç değil midir?
İslam zinayı Kitab, Sünnet ve icmâ ile kesin şekilde büyük günah ve suç saymış ve kötülememiş midir?
İslam lüksü, israfı, saçıp savurmayı, gösterişi, kibri, gururu, aşırı tüketimi, aşırı konforu beyinsizlik saymış ve yasaklamamış mıdır?
İslam'ın temeli güzel ve iyi ahlak üzerine kurulu değil midir?
İslam kadınlara ve kızlara büyük değer verdiği, onları çok muhterem saydığı için iki tür tesettürü emr etmemiş midir?
Şimdi biraz yukarıdan, çok geniş bir bakış açısıyla memleketimize ve halkımıza bakınız. Bizde, İslamî ölçülere göre büyük bir kirlenme, doğru yoldan sapma, dinî konularda isyan, tehâvün (hafife alma), yaygın ve yoğun bir fısk ve fücur patlaması görülmüyor mu?
Kur'an ve Sünnet bize azgınlıkları ve günahları yüzünden batan devletleri, ülkeleri, toplumları anlatıp bildirmiyor mu?
İslamî ölçülere vurulduğunda bugünkü sistemin veya düzenin (yahut sistemsizliğin ve düzensizliğin) Kur'anî, Nebevî, Şer'î prensiplere ters düştüğü açıkça görülmüyor mu?
Dinimiz bize küfrü beğenen ve övenin kafir olacağını söylemiyor mu?
Müslüman halkın nicesinin beyinleri şeytanî propagandalarla yıkanmıştır.
Müslüman elbette Allah'tan ümid kesmez. Çünkü Kur'an bize, ancak kafirlerin Allah'tan ümid keseceğini bildiriyor. Müslüman ümit kesmez ama bunca kötülük, günah, isyan, küstahça işlenen açık fısk ve fücur varken, namaz büyük ölçüde terk edilmiş ve insanlar şehvetlerine uymuş iken "Durum çok iyidir, gelecek çok parlaktır" demez.
Allah bizi imtihan etmektedir.
Allah bize hürriyet, fırsat, imkan vermiştir.
Biz bu hürriyetten, bu fırsat ve imkanlardan, bunca paradan yararlanarak İslam, İman, Kur'an, Sünnet ve Şeriat için çalışmazsak dünya/hayat sınavını kaybederiz.
Bu ve bu gibi yazılarımdan dolayı beni fitne çıkartmakla ve karamsarlıkla suçlayanlar olacaktır. Böyle bir yazı Hâman-sıfat Millî Şef diktatörlüğünde yazılmış olsaydı, fitne çıkartmaktan bahs edilebilirdi. Bugün büyük bir hürriyet ve imkan içindeyiz. Halkı uyandırmaya, gayrete ve harekete geçirmeye çalışmak fitne olmaz. Asıl fitne böyle uyarıların yapılmamasıdır.
Eskiden batsın bu bozuk düzen, yerine âdil İslamî bir düzen gelsin diye haykıran, ellerine imkan ve fırsat geçince bozuk dedikleri düzenin haram rantlarına saldıran sahte mücahitler (yeni müteahhitler) bu gibi yazılardan hiç hoşlanmaz.
Bir müddet daha böyle uyarılar yapacağım. Bunu bir vazife bilmekteyim.
* (İkinci yazı)
Yirmi Üç Telgraf
Birinci telgraf:
Sinirlenirseniz satrancı kaybedersiniz. Hayli yanlışlar ve falsolar yapıyorsunuz. Rakibiniz hiç acımaz, sizi mat ederse işiniz bitiktir. Saygılar.
İkinci telgraf:
İstanbul Boğazı'nın kuzey kısmında ağaç ve yeşillik katliamı başladı. Ağaç kesmek çok uğursuz bir iştir. Kıydığınız ağaçların altında kalarak helak olabilirsiniz. Sizi uyarıyorum.
Üçüncü telgraf:
Şarkıcıların, futbolcuların, oyuncuların, dansözlerin, mankenlerin, çalgıcıların, şubedebazların yatak odası ve ayak üstü seks fantezilerini bırakın da yaklaşan depremlere karşı ne yapılacak, halkı bu konuda uyarın.
Dördüncü telgraf:
İçinde bin dalavere döndürülen bir kurumun başındakilere: Haber aldığıma göre borca batmışsınız, iflasın eşiğindeymişsiniz. Beter olun derim.
Beşinci telgraf:
Halka, halis yüzde yüz dana eti diye evcil domuz, yaban domuzu, eşek eti yedirdiğiniz meydana çıktı. Kazandığınız haram paralar zehir zıkkım olsun, burnunuzdan fitil fitil gelsin. Sürüm sürüm sürünün. Siz ve size göz yumanlar beladan belaya uğrasın.
Altıncı telgraf:
Kurumlu bir kuruma: Halktan e-posta ile gelen şikayet dilekçelerini gelir gelmez anında silen bir çete varmış içeride. Bilgisayardan silebilirsiniz ama kirâmen kâtibîn meleklerinin defterinize yazdıklarını silemezsiniz. Dilerim dünya da rezil ve rüsvay olunuz.
Yedinci telgraf:
Ne kalın kafalı adammışsın, terörün bir Kürt hareketi değil, bir Kripto hareketi olduğunu hâlâ anlayamadın.
Sekizinci telgraf:
Küçük bir hesap dersi: Helal ve tayyib bin lira, haram ve kara on bin liradan hayırlıdır. Bunu ne zaman idrak edeceksin?
Dokuzuncu telgraf:
Bütçen pirzola ve biftek yemeye yetişmiyorsa, sen de yeşil mercimek yemeği yap, pişerken içine sarımsak ve hafif acı biber ilave edersen nefis olur. Yanında meyhane pilavı ve erik hoşafı. Bol bol şükr ederek afiyetle yersin. Nankörce sızıldanmaları bırak.
Onuncu telgraf:
Sokakta yanındaki delikanlıyla herkesin arasında utanıp arlanmadan öpüşerek yürüyen başörtülü kıza: Pek hayâlı bir yosmaymışsın, kırk bir kare maşaallah! Tüh tüh tüh... Hak tuuu!
On birinci telgraf:
Geçen günkü kahvaltı sofrasında bir kuş sütü eksikti. Misafirler nefis nevaleleri yerken Suriye'de, Arakan'da, Somali'de ve daha nice ülkede Müslümanlar tavuk gibi boğazlanıyordu ve sizin iştihanız hiç kapanmadı. Ne yaman Müslümanlarmışsınız!
On ikinci telgraf:
Tecavüze uğrayıp hamile kalan ve çocuğunu doğurup sokağa atan kızın annesine ve babasına: Dövün bakalım şimdi dizlerinizi...
On üçüncü telgraf:
Elli bin liralık oto senin ihtiyacını görürdü. Gittin yüzelli bin liralığını aldın.
İsraf ettiğin yüz bin liranın zekatını vermelisin.
On dördüncü telgraf:
Yalakanın ve yağcının birine: Senin suratına toprak saçmak lazım ama sen de boş durmazsın, kova kova çamur dökersin.
On beşinci telgraf:
Haftada en az bir gün lüks otomobilinle sabah namazına camiye gitme kararını duydum. Tebrik ediyorum. Bu fakir için de ne olur dua buyurunuz.
On altıncı telgraf:
(Kendime:) Son tahlillerin kötü çıktı. Hemen sıkı perhize girmelisin.
On yedinci telgraf:
Sekiz katlı apartmanın bir katında yangın çıkar ve yayılırsa, bir kat değil, sekiz kat da yanar.
On sekizinci telgraf:
Ben ihlaslıyım diyenin ihlassız olduğunu bilmiyor musun?
On dokuzuncu telgraf:
Şeyhim beni kurtarır diyormuşsun, peki şeyhini kim kurtaracak?
Yirminci telgraf:
Ağla, belki açılırsın.
Yirmi birinci telgraf:
Çok acele üç fakir bul ve onlara ucuz da olsa bir lokantada Allah rızası için yemek yedir. Sana bu telgrafı niçin gönderdiğimi ileride anlayacaksın.
Yirmi ikinci telgraf:
Sadaka vermediğin gün olmasın. Evde veya büroda bir sadaka kutun bulunsun, içine her gün imkanına göre para koy, biraz birikince gerçek bir fakire ver. Sadaka parasıyla sigara alana, telefonuna kontür koydurana veya külüstür otosuna benzin alana verme.
Yirmi üçüncü telgraf:
Bulaşık ve şüpheli işlerden uzak dur. Durmazsan yanarsın, ileride uyarılmadım deme.