Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Modern hayat” hepimizi sıkıyor!

“Modern hayat” hepimizi sıkıyor!

Eskiden erkekler “ekmeklerini taştan” çıkarmak için envai çeşit yola başvurur, yeni yöntemlerin peşinde koşarlardı. Bu yüzden hayatlarında heyecan vardı, aksiyon vardı, gizem vardı, değişiklik vardı...

Kadınlar ise bahçede sebze-meyve üretir, ekmek yaparlar, oya işlerler, elbise dikerlerdi...
Yani erkek de meşguldü, kadın da: Hayatlarında boşluk yoktu.
Şimdi iki cinsin de hayatında boşluklar var...
Boşlukları nasıl dolduracağımızı ise bilemiyoruz.
“Modern hayat”, hayatımızı kemiriyor! Bu hayat tarzı, en çok psikiyatristlerin, psikologların ve avukatların işine yarıyor: Depresyona düşenlerle boşananların sayısı alabildiğine arttı.
İyiden iyiye rutinleşen bu hayatta erkekler daha şanslı, zira meşguliyet alanlarımız, kadınlara göre daha geniş, kendimizi kısmen oyalayabiliyor, boşlukları doldurabiliyoruz...
Ya ev hanımları ne yapsın?..
Bir araştırmaya göre, hayattan sıkılma konusunda ev hanımları şampiyon! Çünkü yaşantıları erkeklerinkinden daha monoton, daha rutin, daha renksiz ve heyecansız: Bir anlamda ütü ile mutfak arasına sıkışmışlar.
Hayatlarında hemen hemen hiçbir yenilik, hiçbir heyecan, hiçbir renk ve âhenk yok. Sabah kalk... Kahvaltı hazırla... Eşinin gömleğini, kravatını, çoraplarını ayarla... Çocukları kavga-dövüş okula gönder... “Vitrin” denilen heyulanın içindeki -ne işe yaradıkları belirsiz-fazlalıkların tozunu al...
Avizeleri parlat...
“Bugün ne pişireceğim” diye kafa patlat...
Yemek yap...
Sofra kur...
Sofra kaldır...
Bulaşıkları makinede yıka...
Çamaşırları as...
Gömlekleri ütüle...
Daha pek çok, birbirine benzer işler...
Bu arada artan vakti öldürmek için televizyon karşısına geç... Birbirine benzer diziler izle. Yaşanmamış hayatlara iki gözü iki çeşme ağla.
Nihayet akşam...
Beyefendinin geç saatlerde evi teşrifleri...
Onca çabasının birkaç güzel cümle ile takdir edilmesini bekleyen hanımına sert bir bakış...
Bir “Ne pişirdin?” sorusu...
Yemek beğenmeme kaprisi...
Kadının hangi zamandan kendine pay arayacağını düşünmeden, “Biraz kendine zaman ayır da kadına benze!..” çıkışı...
Kısacası, daha önceki gecelerden biri daha (yine bana “feminist” diyecekler, oysa ben erkekleri “kul hakkı”ndan, kadını “çatışma”dan, aileyi monotonluğa düşmekten korumaya çalışıyorum).
Hep aynı geceler, aynı sabahlar, aynı gündüzler; hep aynı işler, aynı şeyler...
“Sıkılmak” ne kelime, bu durumdaki her insan patlar! Zaten ev hanımları da sık sık “sinir patlaması” yaşıyorlar!
Keşke sihirli bir değnek olsaydı. Öyle bir şey olsaydı önce kendi hayatıma değdirir, kendimi değiştirirdim. Olduğumdan daha mü’min, daha derin, daha renkli, daha kararlı, mesela Hz. Ebubekir kadar fedakâr, Hz. Ömer kadar âdil, Hz. Hamza kadar sert, ama mert; Hz. Osman kadar mülayim; Hz. Âli kadar cesur; Yunus kadar âşık; Mevlâna kadar karmaşık; Gazali kadar âlim; Bediüzzaman kadar minnetsiz; Evliya Çelebi kadar gezgin; Sadi kadar hayalci, Nasreddin Hoca kadar komik olmak isterdim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi