Mustafa Kemal'i sevmeyenleri anladık; ama sevenleri de götürüyorlar...
Bakıyoruz manzaralara… Savcı, Cumhuriyet'in savcısı… Yakasına yapıştığı kişiler de Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laikçi… O zaman bu adamlar niye bağırıyorlar ki?..
Atatürkçüleri götürüyorlar!..
Savcılar Humeyni’nin savcıları olmuş olsaydı, hadi anlardık…
Ama değil…
Cumhuriyet savcıları.
Şu Ergenekon soruşturmasında polisin el attığı kişilerden çıkan nameler enteresan.
Sinan Aygün’ün deyişiyle; Atatürk’ü sevmekle suçlanıyormuş…
Adamın parmak izleriyle kullanmakta olduğu özel odasında tabanca, kasasında yüklü paralar…
Bir ara Derviş Günday da benzer sözleri döktürmemiş miydi?
Baktı ki, trafik tescil işlemlerinde bazı kalem işler elinden alınırsa imparatorluk sarsılacak, hemen Atatürkçülük ile laikçiliğe sarıldı…
çağdaş Atatürkçü, laikçi olduğumdan elimdeki yetkiler alınıyor…
Yutar mı Türk polisi?!
Bazı paşalar da tertiplerine el sallamaya gittiklerinde aynı telden çaldılar…
Arkadaşlarımız Atatürkçü, Cumhuriyetçi paşalar, başka hiçbir günahları yok…
O zaman mahkemelerin kapısına yazmalı: Bu kapıdan içeriye Atatürkçülerle, laikçiler giremez!..
Ne kolay; değil mi?..
Talebelik yıllarında, devrimci/Kemalist birisiyle İhsan Sabri çağlayan’ın İslâm ülkeleri Konferansı’na katılmasını laikliğe aykırı olup olmadığını tartışırken, karşıdan bir kalabalık belirdi…
Bu adam Atatürk’e sövüyor, vurun demesiyle az kalsın linç ediliyordum.
Bu arbededen beni bir MİT görevlisi kurtardı…
Bir sefer de, Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Yusuf Kenan… "Erkekçe söyle, Atatürk’e sövdün mü, sövmedin mi?" demez mi.
Dostum olan Bakan Seyfi Oktay, beni bakanlığa göreve çağırınca, müsteşarın bu tip provokatör sorusu ile karşılaştım…
Demiştim ki; o ne kelime, ben Lenin’e bile küfretmem. Ama, sevip sevmemek olayı kişinin tercih hakkıdır, ona da kimseler karışamaz…
Ne talihsizlik biliyor musunuz? Mustafa Kemal, öleli yıllar olmasına rağmen, ülke Kemalist geçinen bezirganlardan yakasını bir türlü kurtaramıyor…
Kabrini de resmi tarikat tekkesine çevirdiler… Birileri çıksa da Mustafa Kemal’i bu yamyamların elinden kurtarsa, hem Mustafa Kemal’in maneviyatı, hem de ülke huzura kavuşmuş olur.
Hele de Sayın Baykal, Mustafa Kemal’in koltuklarının kendilerine emanet edildiğini söylediğinde içim bayılıyor.
Koltukları tam da adamına emanet etmiş! İsmet Paşa sağ olsaydı, bu emanet işine kim bilir kaç sefer kahkaha atardı…
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren izlemeye başlayın…
Anayasa Mahkemesi’nin göz göre göre 367 maddesini toplantı yeter sayısı kabul etmesi, aynı mahkemenin Anayasa değişikliklerinde 148. maddeye aykırı olarak usûlden değil de, esastan değişikliği ele alarak sürpriz karar vermesi, parti kapatma olayı gibi antidemokratik girişimleri bir kısım medyanın canhıraş savunması boşuna değildi…
Olayların ulusalcı bir darbeye doğru gittiği kesin…
Hele de, durduk yerde Kara Kuvvetleri Komutanı Sayın Başbuğ’un Ağlama Duvarı mahreçli resimlerini medyaya birilerinin servis etmesini hayra alamet sayamayız…
Belki de eski tüfek darbeci emekli askerlerden kimileri, Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olmasını istemiyordu…
Derken film tam da ortasından koparıldı…
Şimdi kafalarda sorular var…
Bu darbe girişimi kimlerin işiydi ki; kimler tarafından son anda engellendi?..
Kim bilir; belki de ulusalcılarla ABD’ciler karşı karşıyadır…
Onun için bu rüzgarların yönlerine iyice dikkat etmemiz gerekiyor.
Bir kanat kimlerin hesabına esiyorsa, diğer kanat da kendi hesabına onu etkisiz hale getiriyor… Sonuçta kurulu düzenin hedef tahtası olduğunu görebiliyoruz…
Siz kalkın biz oturalım, ülke yararına bir şey yok.
Kargaşalık…
Piyasaları bozuyor, paramızın değerini düşürüyor, itibarımız zedeleniyor, halk ile askerin arasına kara kedi sokuluyor…
Şu an için elzem olan, adil ve de acil bir yargılama. Ama nasıl?
Bu şartlarda bu tip bir yargılama usûlü ile olacağını pek sanmam.
Hakimlerimiz yetersiz, altyapı eksik, soruşturma usûlleri ilkel… Hele de kafa yapısı ittihatçılıktan yana ise!..
Doğrusu iddianame 1 yıl kadar gecikmemeli. Ama oluyor…Bu gecikme olayı Ergenekon soruşturmasını yürüten savcının suçu da olamaz, gidin Yargıtay’ın arşivlerine bakın, göreceksiniz ki; 2 yıla yakın tutukluların dosyaları daha ele alınmamış… Ne işse, onlar için bağıran-çağıran yok.
Diyeceğim, bu gecikme ülkenin içerisine düştüğü adalet erozyonudur…
Adalet yürümüyor… Halk yargıya güvenmiyor…
Bakın CHP Grup Başkanvekili Mustafa özyürek ne diyor.. İsmet İnönü’nün dediği gibi eşkıyanın ne yapacağı belli olmaz…
Kim bu eşkıya? Soruşturmaları yürütenler mi, yoksa siyasi iktidar mi?..
Erdoğan’ın deyişiyle cevap bulalım… Yargıda o kadar gücümüz olsa, partimizi kapattırmaktan kurtarırız…
Doğru söyledi, garibim… 5 yıldır bir Anayasa'yı değiştiremeyen hükümet, orduevine polisi sokup da arama tarama nasıl yaptırsın? Yaptıramaz…
Cumhuriyet tarihinde ilk defa polis, orduevinde arama yaptığına göre, gündem ciddi… Sayın Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un altını çizdiği deyişiyle, hem de çok ciddi… Ok yaydan kimin hesabına çıkmışsa çıkmış…
Yarınlarda kim bilir hangi sahte Kemalistler düşecek yargının ağına…
Sömürücüler, istismarcılar…
İşin içerisine yüce dinimizi istismar eden simsarları da katabilirsiniz…
Neticede bu bir soygun düzenidir, ortalıkta bolca kemik dolaştığı sürece kavgalar, darbeler boynumuzdan eksik olmayacak.
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.