Birlikte rahmet vardır
Yakın tarihimizde parti liderlerinin aynı tabana hitap eden rakiplerine tahammül ettiklerini pek hatırlamıyorum.
Aksine her dönemde bölünmeler parçalanmalar hatırlıyorum.
Mesela, seksen öncesinin güçlü partisi Adalet Partisi, Demokratik Parti'yi doğurdu. Milli Selamet Partisi de AP liderinin vetosuyla ortaya çıktı.
Seksen sonrası da CHP DSP'yi doğurdu, MHP BBP'yi doğurdu, SP HAS Parti'yi doğurdu. AK Parti de RP liderliğinin tutumu sonucu ortaya çıktı.
Bu bölünmelerin tamamı parti içindeki yeni kuşakları ve farklı sesleri liderliğin kucaklayamamasından, kendi mensuplarına güvenememesinden ve hatta liderliği kaptırma korkusundan kaynaklanmıştır.
Bu sebeplerin temelinde de parti içi demokrasinin Türk siyasetinde henüz rüştünü ispat etmemesi yatmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da partiler kurumsal yapılarından ziyade liderleriyle güçlenip zayıflamaktadırlar.
Ciddi kurumsal yapıya sahip partilerde de güçlü liderlik önemlidir ama bizde kurumsal yapı henüz emekleme döneminde olduğu için partilerimizin tamamı bütün gücünü ya da zafiyetini liderlerinden almaktadır.
Mevcut siyasi partiler ve seçim yasaları başarılı siyasetçilerin kalıcı olmalarına ve siyasette yükselmesine kurumsal olarak engel teşkil edecek şekilde düzenlenmiştir. Siyasetçilerin kalıcı olmalarına da yükselmelerine de seçmen değil genel merkezler karar vermektedir.
AK Parti bu noktada bir çığır açtı ve seçilmiş görevleri üç dönem ile sınırladı. Üç dönem milletvekilliği, üç dönem belediye başkanlığı üç dönem il ya da ilçe başkanlığı gibi. Bu uygulama Türk siyasetinde ilk kez görülen farklı ama güzel bir uygulama gibi görünüyor. Görünüyor diyorum çünkü kulağa hoş geliyor ama o kadar faydalı bir uygulama değil kanaatimce.
Çünkü hizmeti dönem ile değil halk desteğiyle ölçmek bence daha demokratiktir.
Koltuğunu terk etmek bilmeyen muhterislerin önünü tıkamak için düşünülen bu uygulama, hizmet erbabı tecrübeli siyasetçilerin de önünü tıkayan bir uygulamadır.
Kontenjandan seçilenleri üç dönem ile sınırlamak belki makul olabilir.
Ama halkın beğenerek seçtiklerini dönem ile sınırlamak hizmeti de sınırlamak sonucu doğurabilir. Dönemle sınırlamak yerine takdiri halka bırakan, seçmene bırakan bir yöntem daha faydalı ve daha demokratiktir.
Seçilmişliği üç dönem ile sınırlamak yerine ön seçim ve tercihli sistemi getirerek -ki her iki sistem de AK Parti'nin programında vardır- seçmenin memnun kaldığı siyasetçinin önünü açmak daha demokratiktir. Karar seçmene bırakıldığı zaman koltuğunu terk etmeyen muhterisleri seçmen önseçimle değilse tercihle göndermesini bilir.
AK Parti'deki başarılı ve tecrübeli siyasetçilerin önümüzdeki dönemde Meclis dışında kalmaları bana göre sadece parti için değil Türk siyaseti için de önemli bir kayıp olacaktır.
Bununla birlikte üç dönem uygulaması halk nezdinde artı puan getirecek propagandaya müsait bir uygulamadır.
Gerçi AK Parti büyük oranda liderinin ihlası, samimiyeti, gayreti, icraatı ve karizmasıyla gönüllerde yer etmiş bir parti olduğu için ne önseçim ne tercih ne de parti içi demokrasinin eksikliğinden olumsuz etkilenmiyor. Aksine gün geçtikçe gücüne güç katıyor.
Son olarak HAS Parti'yle bütünleşme daveti de AK Parti'yi güçlendirecek bir hamle olmuştur. Bakıldığında AK Parti'nin en güçlü olduğu dönemde hiç de ihtiyacı olmadığı halde HAS Parti'yle bütünleşme çağrısı da AK Parti liderinin hem samimiyeti hem de aynı tabana hitap eden değerlerle siyasi kavga ihtirasını ve korkularını aşmış olması, kendi deyimiyle de ustalık döneminin hakkını vermesi olarak değerlendirilebilir.
Hangi sebeple olursa olsun HAS Parti ile bütünleşme çağrısı hem Türk siyasetine örneklik teşkil edecek bir hareket olmuş hem de Başbakan'ın dolayısıyla AK Parti'nin gücüne güç katmıştır.
Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.