Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

19 yıllık yalanı fotoğraflarla belgeliyoruz

19 yıllık yalanı fotoğraflarla belgeliyoruz

2 Temmuz 1993’te Sivas’ın Madımak Oteli’nde meydana gelen olaya “vahşet” ve “katliam” demekten, asla imtina etmiyoruz... Gerçekten de, 5 Temmuz’da Başbağlar’da olanlar nasıl “katliam” ve “barbarlık” ise, Madımak’ta olan da odur.

Yalnız, Madımak’la ilgili şu soruları yine sormak istiyoruz:


¥ SHP’nin eski Genel Başkanı Erdal İnönü’nün kontenjanından Sivas’a tayin edilen Vali Ahmet Karabilgin’in ataması, sadece bir “rastlantı” olarak görülebilir mi?..


¥ “Aşırı sol” eğilimleri ile tanınan Karabilgin’in; olay günü “devrim şehitleri” adına “saygı duruşu”nda bulunması suç değil midir?.. Bugüne kadar, Vali hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?


¥ Cuma hutbesi okunduğu sırada, cami etrafında bulunan “güruh”un davul-zurna çalmasına ve halkın tahrik edilmesine niçin göz yumulmuştur?..


¥ Camiden çıkan öfkeli kalabalığın büyümesi ihtimalini göz önünde bulunduran Emniyet Müdürü Doğukan Öner’in, “Dağıtalım mı?” önerisine, Vali Ahmet Karabilgin, niçin “Gerek yok” demiştir?.. Vali Karabilgin, bu “ihmal”inden dolayı herhangi bir kanunî takibata uğramış mıdır?


¥ Her yıl Banaz’da yapılan şenliklerin, 1993’te aniden “Sivas merkezi”ne alınması bir tesadüf müdür?.. Banaz köyündeki şenliklerin Sivas merkezine alınması için Vali Ahmet Karabilgin ve İl Kültür Müdürü’nün “özel gayret” göstermelerinin esbab-ı mucibesi nedir?...


¥ Aralarında, zamanın SHP Milletvekili Azimet Köylüoğlu’nun da bulunduğu bir çok Sivaslının, “Bu şenlikleri Sivas kaldırmaz!” şeklindeki uyarıları niçin dikkate alınmamıştır?.


¥ Özellikle Aziz Nesin, Sivas’a niçin davet edilmiş ve “Peygamberimize yönelik saldırgan ifadeler”le, kitleleri kışkırtmasına niçin göz yumulmuştur?


¥ Aziz Nesin, henüz şehre gelmeden, Sivas’ın dört bir yanına dağıtılan “bildiri”leri kimler, “nerede” hazırlamış ve dağıtmıştır?..


¥ Sivas olaylarının başlamasından iki gün önce; Sivas Numune Hastanesi’nin personelinin tamamına yakınının çevre illere gönderilmesi bir tesadüf müdür?..


¥ Devrin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Madımak Oteli’nde bulunanlara, niçin “Şehri terketmeyin!” tavsiyesinde bulundu?


¥ Madımak Oteli’nin kâtibi Ahmet Öztürk, tanık ifadelerine göre “içeriden” vuruldu!... Onu vuran “kurşun” kimin silahından çıktı?.. Gazi olayları dâvâsında, tüm polislerin silâhları balistik muayeneye tabi tutulurken, Ahmet Öztürk’ü “otel içinden” vuran kurşunun çıktığı silah veya silahlar konusunda niçin hiçbir balistik inceleme yapılmadı?..


MURAT ALAN’I TEBRİK


Bu “soru”lar, 19 yıldır sürekli soruluyor ve bu “iddia”lar sürekli gündeme getiriliyordu ancak “belge” yoktu...


Hele hele “fotoğraf” hiç yoktu...


19 yıl sonra bugün, muhabirimiz Murat Alan, işte o belgelere ulaştı... Sivas Emniyet Müdürlüğü’nde “kaybolan” veya “kaybettirilen” fotoğraflar, Madımak Oteli’nde ölen “37 kişi”nin “yakılarak” öldürüldüğü iddialarını tamamen çürütüyor.


Fotoğraflar; “Bazı kişilerin otel içinden açılan ateşle ve enselerinden kurşunlanarak vuruldukları” iddialarını doğrulamakla birlikte, “Yakılarak öldürüldüler” iddiasını da çürütüyor.


Murat Alan’ı bu haberinden dolayı kutlarken, yetkilileri de göreve davet ediyoruz...


Murat Alan’ın, bugün tam sayfa yayınladığımız haberi de göstermektedir ki, geçen 19 yıl, “yalanın hükümranlığı” ile geçmiştir... Bu hükümranlığa artık son verilmeli ve “Sivas mazlumları” ile ilgili yargılama yeniden yapılmalı, bu yapılırken de, ortaya çıkan “son belge ve fotoğraflar” dikkate alınmalıdır.


Uzun lâfın kısası;


Hem Sivas’ın, hem de onlarca Sivaslı ve ailelerinin 19 yıldır çektiği zulme artık son verilmelidir.


BOMBA VAR, ÖRGÜT YOK!


Geçen haftanın Türkiye’de ve dünyada en önemli olayı; şüphesiz ki “Suriyeli muhaliflerin Beşşar Esed’in 5 kurmayını öldürmesi” olsa da, “haftanın en ilginç olayı” Atabeyler Çetesi ile ilgili “karar” olsa gerek...


Olayı biliyorsunuz.


Tüm gazeteler, “Başbakan’a suikast hazırlığı” içindeyken yakalanan “Atabeyler Çetesi”nin 6 yıl yargılandıktan sonra “beraat” ettiğini yazdı, ardından da şöyle haberler yapmaya başladı;


“6 yılın hesabını kim verecek?.. Başbakan’a suikast hazırlığı yapmakla suçlanan yüzbaşı, eşinden boşanmak zorunda kaldı, bunu kim telâfi edecek?.. Anne kanser oldu, kim tedavi edecek?”


Yazı İşleri Müdürümüz ve Hukuk Danışmanımız Ali İhsan Karahasanoğlu, geçen hafta kaleme aldığı 2-3 yazı ile, “beraat sahtekârlığı”nı deşifre etti... Hem “Ergenekon Sözcüleri”ni deşifre etti, hem de mahkemenin “ucube karar”ını!..


Mahkeme, kararında demiş ki;


“Sanıklarda bomba bulunduğu sabit olduğundan 4 yıl 3 ay mahkûmiyetlerine!.. Suikast veya herhangi bir suç hazırlığı içinde olmadıklarından beraatlerine!..”


Gerçekten ucube bir karar...


Sanıklar, o “el bombaları”nı, o “C-4”leri, o “TNT”leri, o “kroki”leri ne yapacaklardı acaba?..


İçlerinde “yüzbaşı” rütbesinde bir “asker” varsa, o “patlayıcı”ları, evinde “hediyelik eşya” olarak bulundurduğunu söyleyemez herhalde!..


Bu nasıl iştir ki;


Mahkeme, “bomba”lardan dolayı “mahkûmiyet” veriyor ama “suikast hazırlığı”ndan dolayı “beraat” veriyor, iyi mi?..


İşin tuhaf tarafı;


“Ergenekon Sözcüsü” gazeteler, sanıkların “mahkûm” olduklarını gözlerden gizleyip, “suikast hazırlığı”ndan “beraat” etmelerini öne çıkarıyor!..


Üstelik, onları “masum” göstererek...


Ama bu “numara”lara karnı tok olan Ali İhsan Karahasanoğlu soruyor;


“Bu ülkede eşinden boşanan ve pazarda limon satan bir tek Murat Yüzbaşı mı var?.. Bir çok YAŞ’zede de eşinden boşanmak zorunda kaldı ama yine de ordudan atılmaktan kurtulamadı!.. Suçları da; Başbakan’a suikast hazırlamak değil, namaz kılmaktı!”


Şu hâle bakın;


“Patlayıcılar, bombalar ve patlama düzenekleri” ile yakalanan Atabeyler Çetesi’nin üyeleri “örgüt” sayılmıyor ama “çocuğunu okula götürürken” gözaltına alınan, tutuklanan ve “müebbet” hapse mahkûm edilen Salih Mirzabeyoğlu, üzerinde silâh bulunmamasına rağmen “örgüt lideri” olarak ceza alıyor?..


Bu nasıl iştir, bu nasıl hukuktur ve bu nasıl mahkemedir ki;


Atabey’lerde “silah var” ama “örgüt” değiller... Salih Mirzabeyoğlu’nda ise “silah yok” ama “örgüt lideri!”


BU TEZAT BİTMELİ


Aynı çelişki Sivas ve Başbağlar’da da yaşandı...


Çoğu “idam”la yargılanan Sivas sanıklarında “silah yok”tu ama “örgüt” olmakla suçlandılar...


Başbağlar’da ise, “silah var”dı ama “örgüt bağlantısı” tesbit edilemediği için, eli kanlı katillerin hepsi serbest bırakıldılar!..


Hani, Türkiye’de bazı insanlar “hukuk” değil de “guguk” diyorlar ya, pek de haksız sayılmazlar.


Atabeyler, Salih Mirzabeyoğlu, Sivas ve Başbağlar örnekleri, “hukuk”un nasıl “guguk”laştığını gösteren çarpıcı örneklerdir.


“Hukuk”un tekrar eski hüviyetine kavuşabilmesi için, Sivas’ın, Başbağlar’ın ve Salih Mirzabeyoğlu’nun yeniden yargılanması gerektiğini düşünüyoruz.


Öyle umuyoruz ki;


Yeniden yargılama, bir çok “maske”yi de düşürüp, “gerçek çehreler”in ortaya çıkmasına vesile olacaktır.


Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi