Eğer Alevilik bir dinse, bu olsa olsa batıl bir din olur!.. (2)
Alevilikle ilgili olarak daha önce Vakit Gazetesi’nde yayımlanan bir yazı dizisinde şöyle demiştim:
"…Ülkemizde din söz konusu olduğunda en çok tartışılan konulardan biridir Alevilik. Sadece din de değil: ideoloji, insan hakları, dinler tarihi, siyasi tarih, rejim, siyasi partiler, devletin birliği-bütünlüğü, Avrupa Birliği adaylığı süreci gibi çok farklı konularda da. İlginç olan, bu meselede, neredeyse herkesin ve her kesimin farklı bir görüş ortaya koymasıdır.
Benim en çok dikkatimi çeken ise, bu tartışmaların yazılı kayıt ve yaşanan gerçekliklerle değil, daha çok sözlü anlatılar, iddialar ve peşin hükümler-inanışlar üzerinden yapılıyor olmasıdır. Ben bunu bilgi bazında 'temellerden yoksun' oluşumuza ve 'kâmil insan olmak anlamındaki eksikliklerimize' bağlıyorum.
Temeller olmayınca tartışmalar da seviye kazanmıyor elbette. O zaman bir münazara değil, münakaşa yapılmış, dinleyen, izleyen insanlar ta “taraftarlığın” ötesine geçememiş oluyor. Netice itibarıyla bir uzlaşma ve barış ortamı sağlanamıyor, insanların karışık olan kafası netleşecek yerde daha da karışıyor..."
Ben bugün o yazı dizisindeki şu cümleleri de hatırlatmak istiyorum:
Alevilik sosyokültürel, dinsel, siyasal temelli bir olgu olup İslâm’la karşılaşan, çoğunluğu Şamanizm’e inanmakta olan göçer Türk topluluklarının bu yeni dini “kültürel, sosyal, ekonomik ve bölgesel yaşamlarına yani toplumsal dokuya uygun olacak şekilde” algılamasıdır. Burada altının çizilmesi gereken nokta Aleviliğin; aslında müstakil “yeni bir din” değil, “değişen bir din” de değil, sadece yeni bir “din anlayışı” olduğudur.
Camide sema gösterisine (ibadet!) gelince… Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir İslami anlayışta yoktur böyle bir şey. Burada; bu kadar oturmuş, kalıplaşmış din anlayışının içselleştirildiği bir coğrafyada nasıl olsun. Ben semayı diğer tarikatların, cemaatlerin bir araya gelip ritüelleri olan “zikir törenleri, ilahi okumaları, def çalmaları” na benzetiyorum. Alevi inancına sahip insanlar nezdinde; Allah’la yakınlaşmanın, maddi varlıktan sıyrılıp manevi olarak O’na yükselmenin bir yolu olduğunu düşünüyorum. Sebahat Akkiraz da “Cemevlerinin toplanma ve iletişim gibi çok önemli sosyal boyutu da vardır. Aleviler için bu boyut yaşamsaldır.” diyor; saygı duymak lazım. Ama dikkat edelim lütfen, “bunu TBMM’ye taşıyalım” da demiyor.
Emre Aköz’ün “kedi-ciğer” benzetmesi ise, -nasılsa ilgili taraftan negatif bir karşılığı olmaz rahatlığıyla yazılmış olsa gerek- en hafif tabiriyle “yakışıksız” bir ifade. Aslında özde yanlış değil. Diyanet kendi anlayışına uygun bir yorum yapıyor ve ona koşut da bir hüküm veriyor çünkü. Yani eşyanın tabiatına aykırı gibi görünen bir durum bu. Ama milyonlarca insanın (Sünni Müslümanın) temsilcisi durumundaki (resmi tarafını bir yana bırakalım) bir kuruma ya da onun başındaki insana böyle bir benzetme yapılması da kabul edilebilir şey değil. Nerede kaldı saygı. Ben meslek etiğine de yakıştıramadım bunu.
Aleviliğin ne olduğu meselesi gerçekten bir büyük sorunsal. İnsanlar Dinin tanımında bile hemfikir değilken nasıl ortak bir hükme varılabilir ki.
Din kavramını; “Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara ulaştırılan kurucusu Allah, muhatabı insanlar olan bir kanundur.” şeklinde İslami terminolojiyle tanımlayanlar yanında, "Din üyelerine bir bağlılık amacı, bireylerin eylemlerinin kişisel ve sosyal sonuçlarını yargılayabilecekleri bir davranış kuralları bütünü ve bireylerin gruplarını ve evreni bağlayabilecekleri (açıklayabilecekleri) bir düşünce çerçevesi veren bir düşünce, his ve eylem sistemidir." şeklinde açıklayıp Allah’a, peygambere hiç yer vermeyenler de var.
Eğer din tanımında ikinciyi yeğliyorsanız, bu durumda “Ya, Alevilik müstakil dinse, bunun Tanrısı, peygamberi, kitabı nerde” demenin de bir anlamı kalmıyor. Ya da birinciyi önceliyorsanız “Bu olsa olsa ilâhi vahye dayanmayan, insanların ihdas ettiği bir dindir, yani batıl bir dindir” demek durumunda kalıyorsunuz.
Ben, doğrusu böyle bir metaforun Alevi toplumunun genelinde kabul göreceğini düşünmüyorum. Bu benim de gönlüme sığacak bir şey değil. Yakıştıramam böyle bir şeyi; her biri çalışma arkadaşımız, komşumuz, hemşehrimiz olan bu toprağın insanına.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.