Ülkücülere verilen ceza kaçla çarpılmalı?
Yapılan son düzenlemelerle hüküm giymiş bazı tutukluların tahliye edilmesi, bir kısım gazete ve televizyon tarafından tepkiyle karşılandı.
Cinayetlerden mahkûm olmuş olan insanların, siyasi kimliklerine göre farklı cezalara çarptırılması olayı başka bir ülkede yaşanmış mıdır bilmiyoruz. Suç ve cezaların eşitliği ilkesinin ancak hukuk devletlerinde uygulanacağına inanılıyorsa, bu rezaletin bugüne kadar Türkiye'de yaşanması, hukuk devleti olma konusunda daha ne kadar adım atılması gerektiği sorusunu hep gündemde tutacaktır.
Türkiye geçmişte, büyük bir iç savaş durumu yaşamıştır. 12 Eylül yönetiminin sağ ve sol çatışması diye nitelendirdiği, sonra da "Biz dökülen kanı durdurmak için geldik" diyerek, bir darbeyle Türkiye'nin üstüne karabasan gibi oturduğu bir dönem yaşanmıştır.
Ne sağı ne solu!
"Sağcılar ve solcular birbirini neden öldürsünler" gibi basit bir soruyla işe başlamak, meselenin anlaşılması için yeterli bir adım olabilir. Bundan yaklaşık 30 yıl önce Türkiye'de sahne alan iç savaş, aslında Soğuk Savaş'ın bu topraklara yansımasıdır.
Batı sistemi, CIA, NATO gibi çeşitli kurumlarıyla Soğuk Savaş sürecinde Türkiye'yi iyice kuşatmıştı. Batı'nın kıskacında yer alan ülke, önce Sovyetler Birliği'ne karşı kendisini güvence altına alma refleksiyle hareket etmiş, fakat zaman ilerledikçe Batı sisteminin kendisini hareketsiz bıraktığını fark etmiştir. Doğu Avrupa veya çeşitli ülkelerde örnekleri bulunan Sovyet işgali olayından kurtulan Türkiye, kendi ayakları üzerinde durmak istedikçe, bizzat müttefikleri tarafından istikrarsızlığa itilmiştir.
Sovyet işgali tehlikesine karşı örgütlenmiş olan, çeşitli işbirliği yapıları, Türkiye'deki demokratikleşme talepleri karşısında doğrudan müdahalelerini Türkiye'ye yöneltmişlerdir. Türkiye'deki askeri darbelerin ve bu darbeler öncesinde yaşanan çeşitli provokasyon, katliam ya da en son 12 Eylül öncesinde olduğu gibi kitlesel çatışmaların arkasında, bu müdahalelerin etkilerini görmek mümkündür.
Muhtemel Sovyet işgaline karşı örgütlenmiş, işbirliği yapılarının ülke içinde illegal siyasal ve silahlı örgütlenmelere gitmesi, bunları sağ ve sol adına hareket ettirmesi, başta Kahramanmaraş, Çorum olayları olmak üzere, birçok yerde kardeş kanının dökülmesine yol açmış, suikastlar, cinayetler bu sürecin rutin olayları haline gelmiştir.
Suç ve ceza
Soğuk Savaş'ın resmi işbirliği örgütleri vasıtasıyla, devlet içerisinde belli bir mevki kazanan illegal yapılanmaların, ne kadar sol örgüt kurdurduğu, ne kadar sayıda sağcı diye adam devşirdiği ve bunların üzerinden hangi olayları sahnelediği ancak istihbarat kaynaklarının bilebileceği bir iştir.
Ergenekon yapılanmasıyla ortaya dökülen bilgi ve belgeler aslında Soğuk Savaş kurumlarının, Türkiye'yi istikrarsızlaştırarak bütünüyle Batı sisteminin kontrolünden çıkamaz hale getirmek, bağımlı kılmak için çalıştığını göstermektedir.
Ne yazık ki, nedenler sonuçları ve acıları değiştirmiyor. Bu karanlık günlerin bıraktığı acıların sebepleri ne olursa olsun, hiç olmazsa sonuçlarının hukuk düzeni tarafından adil bir şekilde değerlendirilmesi gerekirdi.
Devlet, hem mahkûmlara hem de kamuoyuna adalet duygusunu tahrip etmeden sorunu hukuk içinde çözeceğini gösterebilirdi.
Maalesef bu uzun süre yapılamamıştır. Cezaları siyasi kimliklerine göre tayin eden anlayış, solcuya verdiği cezayı sağcıya çarparak veriyorsa (tersi de olabilirdi) hukuk kavramını yok saymış demektir.
Son düzenleme eşit suça eşit ceza uygulamasını ihlal eden bir hukuksuzluğun giderilmesi yolunda atılan bir adım olmuştur. Meseleye Soğuk Savaş solculuğuyla "ülkücüler salıveriliyor" diye bakmak geri bir anlayıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.