Milliyetçiler ulusalcılara neden kompleks duysun?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Türk devletini temsilen tören alanına 16 savaşçıyı çıkarmasıyla başlayan tartışmayla ilgili yazdıklarımın bazı çevrelerde rahatsızlığa yol açması beklenen bir durumdu. Ama bu kervana kendilerine milliyetçi diyenlerin katılması da neyin nesi? Bu, son yıllarda ulusalcılık denilen akımın milliyetçi çevrelerde deformasyon etkisine yol açtığının bir sürü örneğinden sadece biri. Bu ideolojik ayrım hakkında, ilk olarak 2007 senesinde yazıp, konuşmaya, tartışmaya başlamamın üzerinden 7 sene geçti. Bu dönemde milliyetçilerin arasına sızmaya çalışan bazı ulusalcılar bundan oldukça rahatsız olduklarını saklamadan, maskeleri düşmüş gibi saldırıya geçmekte tereddüt etmezken, bazıları bu ayrımı reddetmeyi tercih etti. Hatta bazı Kemalistler, ulusalcı olmadıklarını, milliyetçi olduklarını söyleyerek aradaki teorik, niteliksel farkı kavrayamadıklarını ortaya koymuş oldular.
Milli tarih ulusalcılığa karşı
Öncelikle, Türk’ün tarihini yok sayıp, milli tarihten Osmanlı’yı, Selçuklu’yu çıkarıp,onların yerine Hititleri, Sümerleri, Anadolu’da yaşamış veya yaşadığı iddia edilen kavimleri ikame etmeye çalışan, Türk müziğini yasaklayan, Türk tarihinin zirveleri olan Selçuklu ve hele hele resmi dili Türkçe, bayrağı Üç Hilal olan Osmanlı’ya alenen düşmanlık yapan, Türk kültürü yerine eğitim yoluyla Yunan – Latin kültürünü empoze eden, bin yıllık alfabeyi yasaklayıp milli edebiyatımızı yok etmeye girişen veya din üzerinde baskı kuran Kemalizm’i Türk Milliyetçiliği mi zannedersiniz?
Tıpkı bir sömürge ülkesiymiş gibi tepeden aşağı ülkeyi, milleti Afrika’daki bazı kabilelerin yerine koyup “Batılılaştırmaya” uğraşanlarla milliyetçiler nasıl yan yana gelebilir? Peki buna direnen milliyetçilere, muhafazakar toplum kesimlerine her türlü baskıyı, zulmü hak gören, milliyetçiliğin en temel ideolojik prensibi olan “milli iradeye” düşman olan, demokrasiye karşı olan bu zihniyet kimin zihniyetidir?
Son olarak önerim rahmetli Nihal Atsız Bey’in Kemalizm’le ilgili söylediklerine, yazdıklarına ve o dönemde başta Alparslan Türkeş Bey olmak üzere milliyetçilerin3 Mayıs 1944’te neler çektiğine bakmalarıdır. Milli mücadeleden ve milli devletimizin kurulması döneminden sonra milliyetçilerin orada tasvip edeceği uygulama yoktur.
Hadi o tarihi okumadınız, beyniniz resmi eğitimle yıkandı, peki ya bugün ‘milliyetçilik’ diye bir kavram varken; birilerinin kendisine ‘ulusalcı’ demeye başlamasının, kendilerini ‘milliyetçi’ olarak nitelendirememesini neden sorgulamazsınız? Hadi bunu düşünmüyorlar diyelim, ulusalcılık ideolojisinin sahibi“Beyaz Türklerin” çökmekte olan “toplumsal iktidarlarının payandası olmayı” kendinize nasıl yakıştırırsınız!
Ulusalcılığa savrulmuş lumpenler
Yoksa “hükümet ne derse, ne yaparsa hemen tam tersi pozisyon alalım” diye mi bütün bunlar yapılmaktadır? Sebep ne olursa olsun, kendisi stematiği, rengi, kokusu, tavrı, kimliğiolmayan,kendisini sürekli başka bir yere göre konumlayanların bir fikri hareketi temsil etmesi mümkün değildir; bunların milliyetçiliğinden bahsetmek mümkün değildir, olsa olsa “milliyetçilikten ulusalcılığa savrulmuş lümpenler” söz konusudur.
Milliyetçi çevrelerin, “ulusalcı tepkiyi” teorik olarak mahkum eden eleştirileri yok sayıp, bilmem ne zaman söylenmiş bağlamından koparılıp cımbızla seçilmiş ve çarpıtılmış bir-iki cümlenin alıntılanmasından veya Türk milli devlet niteliğinden, bölünmez bütünlükten zerre taviz verilmeden yürütülen Çözüm Süreci’nden argüman çıkarmaya çalışmaları, hele hele AK Parti’nin neden 2009-2010 sonrası ABD’nin, AB’nin ve İsrail’in hedefi haline geldiğinin sorgulanmaması ise fıkralardan bile komiktir.
Milliyetçilerin ulusalcı, ulusalcıların da milliyetçi olamayacağını ortaya koyan birçok teorik sebebin yanında saymakla bitmeyecek pratik neden bulunmaktadır. Bu millete ancak sömürge yönetimlerinde görülebilecek Batıcı ve gayrı-milli uygulamaları reva gören ulusalcılarla bütünleşmeye çalışmanın kendi sosyal çevrelerindeki Beyaz Türk elitlere özenmenin, sosyal çevrelerinde onlara karşı duyulan aşağılık kompleksinin ve onlara şirin görünme çabasının bir tezahürü olarak değerlendirilmesi ise ayrıca tartışmaya değerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.