Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Ramazanlaşmak

Ramazanlaşmak

Merhaba sevgili dostlarım... Bin selam hepinize... Ramazanınız mübarek olsun... Bu ramazan-ı mübarekte ramazanlaşmayı, Allah hepimize nasip etsin... Günü gününe tebrik edemedim, çünkü memleketime gitmiştim. On beş gün kadar kaldım. Doğduğum topraklarda çocukluk arkadaşlarımla buluşurken, bir de baktım çocuklaşmışım: Dünyayı unuttum. Nihayet döndüm: Gönderene de, döndürene de şükürler olsun. Problemler ne gidişimle çoğalıyor, ne gelişimle çözülüyor; kısacası hayat, hiçbir etkimiz, belki de katkımız olmadan bildiğine gidiyor...

Buna rağmen ahkâm kesmeye de bayılıyoruz.


Yok, ahkâm kesmeyeceğim döner dönmez, sadece bu ramazanda “ramazanlaşmış insan”lardan biri olmak istediğimi söyleyeceğim: Yüreğiyle gören, yüreğiyle düşünen, yüreğiyle konuşan, yüreğiyle dinleyen, yüreğiyle dokunan biri...


Bir nevi “Yürek Adam” yani...


“Yürek Adam” cennetini yüreğine kuran insandır! Keşke başarabilsem...


Biliyorum ki, Osmanlı Devleti “Yürek Adamlar”ın yüreklerinde yüceldi, gelişti, zenginleşti ve dünya örneği haline geldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin de yücelmeye, gelişmeye, zenginleşmeye ve güçlenip dünya örneğine dönüşmeye ihtiyacı var...


O zaman yapılacak iş belli: “Yürek Adam” yetiştirmek: Yani insanları mümkün mertebe “ramazanlaştırmak”!


“Bu iş nasıl olacak?” diyorsanız, ninelerimize ve dedelerimize bakacaksınız...


Göreceksiniz ki, gönül kapıları açıktı...


“Öteki insan”lardan başlayan bir sevgi bağıyla hayata bağlanmışlardı. Varlıklara sevgi, şefkat ve merhamet penceresinden bakar, yalnız insanları değil, hayvanları ve bitkileri dahi şefkatle kucaklarlardı...


Bu karakteristik özellik yabancı gezginlerin o kadar dikkatini çekti ki, meşhur Batılı yazar ve gezginlerden Elisee Recus, şunları söylemekten kendini alamadı:


“Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa bilin ki o ev bir Türk evidir.” (Küçük Asya. c. 9).


Dostlar, ramazandayız, rahmet ayında, merhamet ayındayız. Böyle bir ayda sadece iftar ve sahura, yiyip içip gezmeye kilitlenemeyiz. Ecdadımız gibi hayvanları ve bitkileri de hesaba katmamız gerekiyor.


Çok kurak günler yaşıyoruz. Kuraklık sokak hayvanlarıyla birlikte, yaban hayatını da etkileniyor. Kedilerin, köpeklerin yanı sıra kuşlar, ceylanlar ve sair hayvanlar da susuzluktan ölüyor. Bitkiler susuzluktan kuruyor.


Oysa biz, sokaktaki ağaçları “sevap” duygusuyla sulayan bir kültürün çocuklarıyız. Bu konuda Guer şöyle diyor:


“Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür...”


Ramazanı bu yönüyle de idrak edebilirsek, bu ramazanımızı diğerlerinden daha farklı yaşayabiliriz.


Yapmamız gereken, müsait yerlere basit bir kap içinde bir miktar su bırakmaktan ibarettir. Böylece hayvancıkları öldüren susuzluk probleminin çözümüne katkıda bulunabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi