Şalom Aleyhem Aleyhem Şalom
Yahudi Türkler, Kripto Yahudiler, Kripto Ermeniler, Pakraduniler, Sabataycılar, Kürt Yahudileri ve benzeri konularda az, fakat sağlam bilgiye sahibim. Bunların pek azını, isim vermeden anonim şekilde yazabiliyorum. Daha fazla yazamam, hayatım tehlikeye girer.
Türkiye halkına, bilhassa Müslüman kardeşlerime acıyorum. Yatakta uyuyorlar, ayakta uyuyorlar.
Yakın tarihimizin içyüzünü, bugünkü durumu iyi bilen binde bir değil, on binde bir çıkar ancak.
Yalanlar, tabular, mitolojiler sarmış beyinlerimizi. Korkunç bir dezenformasyon ve anti-kültür cangılı içinde el yordamıyla düşe kalka bata çıka yürüyoruz. Bu gidiş nereye?
Bedevîlik, şifahî kültür, 1928'den önceki Türkçeyi bilmemek okuyamamak, ideolojik eğitim, arı ve duru sade dil bizleri robotlaştırmış, zombileştirmiş.
Kriptolar kemiklerimizin içindeki iliklere kadar nüfuz etmiş, sinmiş.
Genç nesillere liselerde doğru dürüst (veya hiç) mantık okutulmadığı için sebeplerle neticeleri bile birbirinden ayırt edemiyoruz.
Ne kadar dehşetli bir kültür fukaralığı içinde olduğumuzu anlatmak için bir örnek vereyim:
Türedinin yüz milyonlarca dolarlık serveti var. Cep telefonu (aynı zamanda bilgisayar) 2500 lira... Bu adamın cebindeki kalem ise elli kuruşluk bir tükenmez. O servetin içinde kültür bakımından yerlerde sürünüyor.
500 metre karelik lüks evinin yüzme havuzu var. O evin içinde bir kütüphane odası yok. Herif kültür fakirliğinden geberecek...
Mübarek Ramazan geldi, şu Müslüman halkın haline bakınız: Susamlı ve çörekotlu Ramazan pidesi... Camilerde klimalar... 120 desibel bağıran hoparlörler... İçkili mekanlarda lüks, ihtişamlı, israflı, papazlı, patrikli, monsenyörlü, zangoçlu iftar ziyafetleri... Para para para, cerrû yecirrû...
Ender istisnalar dışında doğru dürüst ne tarih bilen kaldı, ne edebiyat, ne sanat.
Türkiyede en çok satılan beş kitap içinde Fuzulî divanı'nın bulunması gerekmez mi? Ne satın alan var, ne okuyan, ne de anlayan...
Yakın tarih mi?... Filanca Paşanın annesi şöyleymiş böyleymiş... Bunlar ne biçim Müslüman? Kazf günahı ve haddi nedir bilmiyorlar mı? Seksen sopalık adamlar!..
Kripto Yahudiler...
Kripto Ermeniler...
Pakraduniler...
Kırımçaklar...
Tat Yahudileri...
Dağ çufutları...
Kanımıza iliğimize kadar girmişler...
Şalom aleyhem... Aleyhem Şalom!..
AB bayramı...
Queridos Muslumanos...
Türkiye halkı, Türkiye Müslümanları, sizlere iyi uykular...
* (İkinci yazı)
Nasıl Okunmalı?
Küçük bir Avrupa şehrinde yaşayan Müslümanlara bir mescid izni verilmiş. Müslümanlar (çoğu yabancı işçi) buna sevinmişler. İmkanlarına göre bir mescid yapmışlar, bir imam bulmuşlar. Namaz kılmaya başlamışlar, bilhassa Cuma namazlarında 100 kadar cemaat oluyormuş. Ne güzel...
Lakin ortaya bir problem çıkmış. Bizim Müslümanlar Ezanı hoparlörle okumuşlar, çoğunluk Hıristiyan, bundan tedirgin olmuş. Bilhassa sabah vakti... Üstelik de müezzinlik yapan zatın sesi güzel değil, Ezan okumasını da bilmiyor, Ezan okumuyor, Ezan bağırıyor... Şikayetler olmuş, tatsızlıklar çıkmış, polis, adliye ve medya işe karışmış... Bir yığın problem, fitne fesat...
Böyle bir durumda ne yapılması gerekirdi:
Ezanın cami içinde okunması gerekirdi.
Böyle küçük bir mescide hoparlör tesisatı takmak israftır.
Sesi güzel olmayanların ve güzel Ezan okuyamayanların, İslam ülkelerinde de Ezan okumaları caiz değildir. İlle okuyacaklarsa hoparlörsüz, uzatmadan çabucak okusunlar.
Nasıl herkes güzel Kur'an okuyamazsa, yine herkes güzel Ezan okuyamaz.
Müezzinin sesi çok güzel ve çok güzel de Ezan okuyor... Hoparlörler 100 desibelin üzerinde ses çıkartıyorsa bu ses yüksekliği ve şiddeti Ezana çok zarar verir.
Bütün din görevlileri akustik ilminin esasları, ses birimi desibel, hoparlör tesisatı nasıl olmalıdır gibi konularda eğitilmelidir.
Halkın beş vakit namazı terk ettiği bir İslam ülkesinde, herkesin gaflet uykusunda olduğu seher vakitlerinde hoparlörleri sonuna kadar açmak bazı kişilerin küfrüne yol açabilir.
Onların gafleti kulakları duymadığı için değil, gönül kulakları tıkalı olduğu içindir.
Ezanlar hiçbir zaman 65 desibeli, bilemediniz 70-80 desibeli geçmemelidir.
İstanbul'da Sultanahmet Firuzağa camiinin tek minaresinde 8 hoparlör var. Bahçedeki ağaçlara da iki hoparlör asmışlar, yekun 10 hoparlör eder...
O camiye, iki hoparlör yeter. Onlar da akustik ilmine göre ayarlanacak, sesi gerekenden şiddetli vermeyecek.
Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye'nin bütün camilerindeki hoparlörleri, ses ayarlarını bir nizama bağlamalıdır.
Mahalle arasında apartmanlar içinde bir cami... Şimdi yaz mevsimi saat 4,30'da Ezan okunuyor. Bu Ezan o kadar güzel okunmalıdır ki, namaz kılmayanlar bile doğrulup tatlı tatlı dinlemeli... Küçük çocuk uyanmalı gülümsemeli... Hasta, yatağında dinlemeli biraz olsun iyileşmeli...
Evime yakın lüks bir butik otel var. Sahibi anlatmıştı: Son on sene içinde bir turist Sultanahmet'in altı minaresindeki otuz iki hoparlörlerinden birden, belki de 120 desibel şiddetinde (Gök gürler gibi) sabah Ezan okunmaya başlayınca neye uğradığını şaşırmış ve yataktan düşmüş!..
Tezelden bir Ezan Enstitüsü kurulmalı ve sesleri müsait medenî Müslüman gençlere Ezan dersleri verilmelidir.
Birkaç yıl sonra bu gençlerin seçkin ve en başarılı bazıları tv'lerde, radyolarda beş vaktin Ezanlarını okumalıdır.
Şu yetmiş milyonluk ülkede çok güzel Ezan okuyacak kaç süper müezzin çıkar?.. Bin kişi çıkar mı acaba?
Süper olmamakla beraber yine de güzel Ezan okuyabilecekler de vardır. Onlar da yetiştirilmelidir.
Güzel Ezan okuma işini, hoparlör meselesini, desibel sınırını halledemiyorsak vah bize, yazık bize...
Bu yazımdan dolayı beni Ezan düşmanlığı yapmakla suçlayan biri çıkarsa ona özürlü derim... Bendeniz hoparlör düşmanıyım... Aşırı yüksek desibel düşmanıyım...
Ezan Tevhid'in sesli bayrağıdır. Ona karşı olan kafir olur.