Yaşlılarla gençler arasında iletişimsizlik mi var?
Gençlerle yaşlılar arasında bir kopukluk, bir iletişimsizlik var gibi sanki...
Zaman içinde iletişimsizlik diyalogsuzluğa, diyalogsuzluk düşmanlığa dönüşebiliyor.
Görüyorsunuz işte: Gençler yaşlılara, yaşlılar gençlere âdeta düşman!.. Gençlere göre yaşlılar anlayışsız... Hâlâ geçmişte yaşıyorlar... Bu yüzden de çağı kavrayamıyorlar... Sürekli kendi devirlerini sayıklıyorlar... Bizim zamanımızda diye bir başlıyorlar, susma bilmiyorlar. Olmadık bir sürü örnek, çağdışı bir sürü kavram, sürü ile işe yaramaz hatıra anlatıyorlar...
Onlar babalarının yanında yan gelip yatmazlarmış da, bacak bacak üstüne atmazlarmış da, sözünden çıkmazlarmış da, sözünü kesmezlermiş de, otobüse yaşlı biri bindiğinde hemen yer verirlermiş de, el öperlermiş de; estek-köstek...
Oysa devir, başka bir devir: Eskiden aileden bir kişinin çalışması herkese yetiyordu, ama artık yetmiyor.
Ekmek aslanın ağzında! Okuyanlar için dersler son derece ağır. Bir taraftan cep harçlıklarını çıkarmak için çırpınıyor, öbür taraftan imtihandan imtihana koşturmaktan anaları ağlıyor.
Gecenin köründe yola düşmekten, hem çalışıp hem okumaktan, ayrıca gelecek günlerin üzerine çöreklenen karanlık bulutları nasıl dağıtacaklarını düşünmekten canları çıkıyor. Onlara göre, gençler can derdinde, yaşlılar saygı derdinde!..
Hem saygı bekleyen birazcık sevgi gösterir. Gençlere göre yaşlılar sevgiyi, şefkati unutmuş...
Tespitlerim biraz abartılı görünebilir. Özet olarak söylemek istediğim şu: Aile içinde ve dışında gençlerle yaşlılar arasındaki ilişki sorunlu.
Biliyorum, çünkü bendeniz de bir baba ve dedeyim: Ayrıca konferanslarım, imza günlerim, radyo-televizyon programlarım münasebetiyle gençlerle sıkı diyalog halindeyim. Anne-babalarına soru bile soramamaktan, samimi bir atmosfer içinde onlarla dertleşememekten, kendilerini anne-babalarına açamamaktan şikâyetçiler.
Diyorlar ki, anne-babalar bilgisizliklerini ilgisizlikleriyle örtüp her sorudan kaçıyorlar. Üsteledikleri zaman ise annelik ya da babalık otoritesine sığınıp, bağırıp çağırmaya başlıyorlar. Ya da Sonra konuşuruz diyor, ancak hiçbir zaman konuşmuyorlar.
Zaman zaman endişeleniyorum: Acaba diyorum, saygıdan sonra sevgimiz, şefkatimiz de mi ölüyor?
Bir annenin, bir babanın -hangi yaşta olurlarsa olsunlar- çocuklarını sevip okşamasından, onlarla sohbet etmesinden daha tabiî ve gerekli bir şey düşünemiyorum. Yazık ki bazı bölgelerde babaların evlatlarına sevgi göstermesi zaaf sayılıyor, garip karşılanıyor.
Oysa rahmetli babam, amcası ölene kadar annemle yüze yüz konuşmadığını, çocuklarını kucaklamadığını anlatır, ama bunun son derece yanlış bir Karadeniz geleneği olduğunu da sözlerine eklerdi.
Hiç unutmam: Bir konferans için Trabzona gitmiştim. Oraya kadar gitmişken babamın elini öpüp hayır duasını almak için Rize/Pazardaki köy evine geçtim.
Rahmetli babamla kahvaltıya oturduk. Hem kahvaltı ediyoruz hem de her zamanki gibi öğütler vererek, yol göstererek babalık görevini yapıyor. O sıralarda da torunum Nilüfer birkaç günlük. Yani bendeniz çiçeği burnunda bir dedeyim.
Bana tavsiyelerde bulunan rahmetli babama bir şaşırtmaca vermek istedim:
Dede oldum biliyor musun, babacığım? dedim.
Çay bardağını dudaklarına götürmek üzereyken, kala kaldı. Sonra gülümsedi:
Doğru dedi, ama ben seni hep on beş yaşındaki halinde hatırlıyorum ve on beş yaş haline nasihat ediyorum.
Sonra da ciddileşti ve hayatın değişmez kuralını söyledi bana:
Yaşlıların tuğla parçasında gördüğünü, gençler aynada bile göremezler. Unutma ki, yaşlıların gençlere anlatabilecekleri bir şeyler her zaman vardır. Ve yaşlıların anlattıkları daima gençlerin yararınadır.
Ne dersiniz gençler, yaşlılar da kendi açılarından haklı sayılmazlar mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.