Namaz Yorgunluğa, Oruç Açlığa Dönmesin
Ramazan ayını mübarek kılıp diğer zaman dilimlerinden daha efdal kılan muhakkak ki Kuran-ı Kerimin onda inzal edilmiş olmasıdır. Bu temel vasfı takviye etmek içindir ki oruçla donatılmış, bütün müminleri rıza-i ilahiye ulaştıracak takvayı zenginleştirmek üzere ibadet ve tevbe çokça nasihat edilmiştir.
Ramazan ayının alamet-i farikası olan orucun, Kuran-ı Kerimde geçtiği her yerde namazla, infakla, ikramla, merhametle, tefekkür ve tezekkürle, muhasebe ve mücahedeyle birlikte anılması tesadüf değildir elbette. Oruçla birlikte anılan her salih amel bir zaman dilimi olarak Ramazan ayının mümin fert ve toplum için numune-i imtisal olduğunu işaretler.
Salih Amellerin İçi Boşaltılmasın
Hz. Peygamberden gelen bir rivayet şöyle: Öylesinin namazı var ki kişiye sadece yorgunluk bırakır. Öylesinin de orucu var ki kişiye sadece açlık kalır. Namaz ve orucu salih amel kılan ve Allahın rızası çerçevesine dahil eden maksadı ve ruhu terk ederek ulaşılacak menzil bellidir: Yorgunluk ve açlık. Buradan yola çıkarak ibadetlerin değerini küçülten, fiili ibadetleri önemsizleştiren Batıni sapmalara kapı aralayanlarla paralel durduğumuz sanılmasın. Haşa, maksadımız Kuranda farz kılınan ibadetlerin Rasulullah (a) tarafından nasıl örneklendiğinin hatırlatılmasından ibarettir.
Kuran-ı Kerim namazı insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyan bir ibadet olarak tanımlar. (Ankebut:45)
Namazla birlikte yalan, iftira, dedikodu, kibir ve müstağnilik yan yana gelebilir mi? Namaz kılarak faizcilik, tefecilik, içki, kumar alışkanlıkları sürdürülebilir mi? Namazı ikame eden bir mümin değil destek olmak zulme ve küfre rıza gösterebilir mi?
Bu soruların her birine toptan hayır cevabını verebiliriz. Peki ama namazlı bir toplumda bu kadar çok ifsat nasıl oluyor da hayatiyet buluyor? Bu tersliği izah değil düzeltmek mecburiyetindeyiz. Kuran-ı Kerimde namaz sabırla birlikte Allahtan yardım dilemek üzere bize lütfedilmiş bir nimettir.
Namazın tefekkür ve tezekkür edilmesine muhtacız. Namazın kazandırmayı amaçladığı vasıflara yönelmeksizin ne bireysel anlamda ne de toplumsal anlamda huzur ve sükuneti sağlamak mümkündür. Namazı ikame edenden başlamak üzere adaletin ailede, toplumda ve bütün insanlık nezdinde tesis edilmesi gerekir.
Namazla birlikte müminde tezahür eden her bir nitelik aynıyla oruç için de söz konusudur. Oruçla birlikte yan yana gelmesi, oruçla beraber anılması mümkün olmayan bazı tutum ve davranışların müminlerde karşılığının olması sorununun nasıl halledileceği üzerinde durmak gerek.
Oruçlu ama yalancı, oruçlu ama dedikoduyu seviyor, oruçlu ama şans oyunlarından kendini alamıyor gibi tanımlama hastalıklarına düşülmesi ne kadar büyük bir sapmadır! Orucunu tutuyor ama samimi bir Atatürkçü, oruca saygılı ama şeriata karşı, orucunu tutar ama ekonomide rasyonel davranıp maksimum faiz gelirini hesaplar, oruç bir ayın sonunda eğlence hayatına kaldığı yerden devam edecek gibi daha ne zamana kadar şizofrenliğe övgü kabilinden hikayeler dinleyeceğiz?
Oruç takva için, Allah nezdinde kişinin itibarını yüceltmek için bir ibadetken bir alışkanlığa, bir eğlenceye ve ikiyüzlülüğe dönüşmesin ki maksat hasıl olabilsin. Ramazan tavsiyeleri bağlamında sorunu beslenme alışkanlığına, diyetisyen tavsiyelerine indirgeyen haber ve yorumların anaforunda istikametimizi kaybetmeyelim.
Kemalist, liberal, sosyalist, muhafazakar, milliyetçi, mukaddesatçı, gelenekçi, demokrat gibi modern-seküler ideolojilerin vasıflarını değil mümin, muvahhid, muhsin, mücahit, muhacir, sıddık, muhlis gibi Kurani vasıfları haiz olmanın bizi Allah nezdinde muteber kılacağını unutmayalım.
Fitre ve Zekatlarımız
Suriyeli Kardeşlerimize
Ramazan ayını köklü bir biçimde Kuranı anlama ve yaşamaya, anlatma ve yaşatmaya dönüş hareketi olarak idrak etmeliyiz. Emri bil marufu unutmuş bir musalliyi, nehyi anil münkere gönülsüz bir oruçluyu tahayyül etmek bile normal şartlar altında mümkün değildir. Namazın ve orucun önce ruhunu sonra da fiziki varlığını silmeye niyetlenen sürecin muhasebesini iyice yapmak gerekir. Oruç ayında sabır ve namazla Allahtan daha çok yardım dileyelim, Kurana ve Rasulullahın sünnetine sıkı sıkıya sarılalım.
Fitre ve zekatlarımızı öncelikle Allah yolunda cehd eden Suriyeli kardeşlerimize ulaştıralım. Katil Baas-Esed ordusu tarafından tanklarla kuşatılan, savaş uçak ve helikopterleriyle bombalanan milyonlarca Suriyeli kardeşlerimizi unutan, onları katliamla yüz yüze bırakarak namaz ve oruçlarımızdan nasıl mutmain olabiliriz? Oysaki ilahi emir açıktır: Müminler bir saldırı ve zulme maruz kaldıkları vakit el birlik olup karşı dururlar.
Not: Suriyeli kardeşlerimizin direnişlerine destek amacıyla Halep cephesinde bulunup şehid düşen Av. Osman Karahan kardeşimiz için Cuma Namazını müteakip Fatih Camiinde kılınacak gıyabi cenaze namazına davetliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.