Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Başbuğ’a sahip çıkalım da...

Başbuğ’a sahip çıkalım da...

1982 Anayasası’nın 138. Maddesi, “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz” demeseydi iyiydi.

Dedi ama...

Ana Muhalefet Partisi Lideri Kılıçdaroğlu, Özel Yetkili Mahkemelerin hakim ve savcılarına demediğini bırakmıyor. “Onlar gerçek hakim değildir” diyor.

Gerçeği!..

Kılıçdaroğlu, iktidar olduğunda gerçek hakimleri getirecekmiş.

YARSAV patentli orijinallerini!..

Laf eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan açıldı.

Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturan birisinin örgüt suçlaması ile tutuklanması elbette ki bizi de acıtır. Ne var ki suç bu, işlenmişse hukuk devleti gereği savcılar devreye girecek.

Başka alternatifi var mı?

Ahkam kesemeyiz, ama silahlı bir örgütün davası görülürken mahkeme hakimleri ile savcılarına yönelik açıklamalara da kayıtsız kalamayız.

Hakim ve savcıların tümü gerçekten yanlış yapıyorsa doğrusunu kim yapacak?

Başka merci var mı?

Peşin fikirli olmamak için isterseniz İddianameden birkaç cümleye göz atalım:

“(...)Şüpheli Mehmet İlker Başbuğ’un Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaçları doğrultusunda, askeri bir darbe ortamı oluşturmak amacıyla, belirtilen internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiği,

(...) Ergenekon Silahlı Terör Örgütüne yönelik soruşturma ve kovuşturmaları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunduğu,

Devlet yöneticilerini baskı altına almak, Devlet otoritesini zaafa uğratmak,

(...) halkı Devlet yöneticilerine karşı kışkırtmak ve anarşi ortamı oluşturmak, böylece(...) suç tarihi itibariyle konumu ve diğer şüpheliler üzerindeki etkisiyle ara yönetici sıfatıyla psikolojik harekat faaliyetini yönettiği, örgüt üyelerini yönlendirdiği anlaşıldığından...”

Tabii ki son sözü mahkeme söyleyecek, biz söylemeyeceğiz, biz susacağız...

Ne var ki bir taraftan eski Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök, diğer taraftan sayın Başbakan suçlamaların asılız olduğuna dair konuştular. Olamaz böyle şey dediler...

Başbakan daha da açık konuştu:

“İlker paşamızla alakalı olarak ben yapılan benzetmeleri ve yakıştırmaları asla doğru bulmuyorum. Yani bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi bu tür yaklaşımları kesinlikle çok çok çirkin buluyorum.”

Bu açıklamaya Başbuğ’un verdiği cevap:

“Mesai arkadaşlığı birbirimizi oldukça iyi tanıma olanağını beraberinde getirmiştir.(...) bir anlamda özel yetkili savcılar tarafından hazırlanan ve mahkeme tarafından da kabul edilen iddianame ile ileri sürülen suçlamaların ‘çok çirkin ve insafsız’ olduğunu da açıkça söylemiştir.”

Mesai arkadaşlığı... Doğru bir benzetme mi?...

İyi tanıma işi gerçek mi?

O zaman iddianameden birkaç cümle daha aktaralım.

“R.T.E. - A.G. - B.A. üçlüsünden birisinin aday olması halinde;

CHP-ANAP-DYP’nin katılmadığı durumda seçilen cumhurbaşkanının sadece AKP’nin cumhurbaşkanı olacağı ve bu yüzden TSK’nin başkomutanı olamayacağından hareketle TSK’nin buna müdahale edeceği, bu müdahale neticesinde hükümetin düşeceği, bunun ANAYASA Mahkemesi ile görüşülerek sağlandığının bizzat Org. BAŞBUĞ tarafından ifade edildiği, ANAYASA Mahkemesinin AKP’yi kapatacağı, R.T.E. -A.G. - B.A. üçlüsünün siyaset yapmasının yasaklanacağı ve böylece AKP kadrosunun dağılacağı...”

Yorum yapmaya gerek var mı?

Ama şu var, dışarıdan hüküm okumak kafaları karıştırıyor.

İddianame hadi yakıştırma olsun, ama o iddianameyi mahkeme kabul etti.

O zaman mahkemenin de vereceği karar yakıştırma olmaz mı?

Bana göre “kara propaganda” ile yine örgüt galip...

Bu işlere bakan hakim ve savcılar iki derede bir arada kaldılar.

Çok çok yazık...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi