Şehidlerimizin katili sadece PKKlılar değil ki!
Bir Rüzgârlı Sokak efsanesi midir yoksa gerçek midir bilmem, ama o günden bu yana dilden dile, nesilden nesile anlatılır...
Efendim; tıpkı İstanbuldaki Babıali gibi, Ankarada da gazetelerin kalbi Rüzgârlı Sokakta atardı... İşte bu Rüzgârlı Sokakta, bir zamanlar bir Ulus Gazetesi vardı ve bu gazete CHPnin yayın organıydı...
Millî Şef İsmet İnönünün ağzından çıkan her söz ve aldığı her nefes, mutlaka Ulusta manşet olurdu...
Elbette fotoğrafıyla...
Günlerden bir gün...
Her zamanki gibi;
İsmet İnönü, yine konuşmuş, sözleri yine manşete taşınmış!.. Tabiî, yine İnönünün fotoğrafıyla...
Ama, o da ne?!?..
İnönünün fotoğrafının altında; Günde 25 kilo süt veren Montofon inek şeklinde bir resimaltı var!..
İşin tuhaf tarafı;
Sayfanın alt tarafında da bir Montofon inek fotoğrafı var ve onun altındaki resimaltında da şu ifade var;
Millî Şef İsmet İnönü
Uzun lâfın kısası;
İnönünün altında montofon!
İneğin altında İsmet İnönü!
Anlayacağınız;
Resimaltılar karışmış!..
Dönen gazete, epey sonra Yazı İşleri Müdürünün önüne gelince, adamın başından kaynar sular dökülüyor ve hemen talimat veriyor;
Durdurun baskıyı!.. Basılan gazeteleri de sakın piyasaya vermeyin!..
Yakın o gazeteleri!
Düşünebiliyor musunuz;
40-45 bin gazete basılmış!..
Çaresi yok, yakılacak!..
Öyle ya;
Binanın üst katı CHP Genel Merkezi!.. Gazetenin, İnönünün eline geçmesi an meselesi!..
Basılan ve paketlenen gazeteler, deponun yan tarafında toplanıyor ve söylendiğine göre, 3 gün boyunca yakılıyor!
Gazeteleri yakmasalar,
Kendileri yanacak!..
Zira, Millî Şef İnönü gibi bir adama 25 kilo süt veren montofon inek demek, ölümlerden ölüm beğen demek!..
Gazeteyi kapatırlar!.. Çalışanlarını da sürüm sürüm süründürürler!..
Neyse ki;
Hata telâfi ediliyor ve 45 bin gazeteden hiçbiri üst kata çıkmadan imha ediliyor!..
İnönünün haberi oldu mu, bilinmez...
Ama, birilerinin haberi olmuş olmalı ki, o günden beri anlatılır...
İLLEGAL BASIN KONSEYİ
İyi de;
Arakanda zulmün, Suriyede katliamın, Şemdinlide çatışmanın sürdüğü böyle bir günde, ben, kalkıp da yarım asırlık bu olayı niye hatırladım?..
Hatırladım, çünkü; bizim için illegal olan ve yasalar önünde hükmî şahsiyeti bulunmayan Basın Konseyinden bir yazı geldi.
Yazıda deniliyor ki;
Akit Gazetesinde 6 Ağustos 2012 tarihinde Ali İhsan Karahasanoğlu tarafından Şehidlerimizin katili sadece PKKlılar mı? başlığıyla bazı gazeteci ve yazarları hedef gösteren bir köşe yazısı yayınlanmıştır.
Bu köşe yazısında, ismi geçen gazeteci ve yazarların şehitlerimizin katili olarak işaret edilmesi ve onların açıkça hedef gösterilmesi nedeniyle, köşe yazısının Basın Meslek İlkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Basın Konseyi Genel Sekreterliği tarafından söz konusu köşe yazısıyla ilgili olarak Resen inceleme başlatılmıştır.
Bu çerçevede inceleme konusu köşe yazısına ilişkin görüşlerinizi 13 Ağustos 2012 tarihine kadar Basın Konseyi Genel Sekreterliğine bildirmenizi rica ederiz.
Hep söyledik, yine söyleyelim...
Bu gazetenin çalışanları olan bizler, Basın Konseyi denilen bu kuruluşu bugüne kadar tanımadık, bundan sonra da tanımayacağız...
Dolayısıyla;
Böyle bir kuruluşa görüş de bildirmeyiz, savunma da yapmayız!..
Zira, Basın Konseyini, birçok yasadışı örgüt gibi, illegal kabul ediyoruz.
Ceza mı verecekler, versinler!..
Kınama veya uyarı mı verecekler, hiç durmasınlar, versinler!..
Ama, savunma beklemesinler!..
Onları takan kim?..
Verecekleri karar, umurumuzda değil!..
KERESTELERE LÂF YOK!
Gelelim, savunma istenen yazının muhtevasına... İşte, açıkça yazıyorum; yazarımız Ali İhsan Karahasanoğlunun yazısının altına ben de imzamı atıyorum.
Aynı soruyu ben de soruyorum;
Şehidlerimizin katili
Sadece PKKlılar mı?
Ne yani, bazı gazeteciler ve yazarlar, bilerek veya bilmeyerek, PKKya psikolojik destek vermiyorlar mı?..
Hadi, söyleyin;
PKKya oksijen taşımıyorlar mı?..
Söyleyin Allah aşkına;
İnönünün altına inek, ineğin altına İnönü yazıldığı için 45 bin gazetenin yakıldığı günlerden, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin fotoğrafı yerine odun fotoğrafı konulan günlere gelmedik mi?..
Peki, bakanın yerine odun fotoğrafı koyan yontulmamış keresteler ve budaklı tomruklar, PKKnın ekmeğine yağ sürmüyor mu?..
Bu yaptıkları, PKKya psikolojik destek değilse, nedir?.. PKK, kurşunla öldürüyor, bunlar da kurşun kalemle!..
Ali İhsan kardeşim doğru söylüyor...
Şehidlerimizin katili sadece PKKlılar değil, aynı zamanda, maalesef yazar ve gazeteci sıfatlı PKK sempatizanlarıdır!
PSİKOLOJİK SAVAŞ TAKTİĞİ!
Odun yerine konulan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, tam da bugünlerde psikolojik harekâta dikkat çekiyor ve bakın ne diyor;
Şemdinlideki çatışma, İstanbulda da kitapla devam ediyor... Geçimlide atılan havan mermisiyle, Ankarada ve İstanbulda yazılan yazıların bir farkı yok!
Söyleyin, yalan mı?..
Türkiyenin bu kaos ve çatışma ortamına gelmesinde, yüzlerine aydın maskesi geçiren PKK sempatizanlarının hiç mi rolü yok?..
Hatırlayın 1990lı yılları...
Abdullah Öcalan, Suriyenin tahsis ettiği Bekaa Vadisinde göbeğini kaşırken, ayağına giden gazeteci ve televizyoncular, onunla röportaj yarışına giriyor, dönüşlerinde de bebek katili adamı sevimli gösterebilmek için tam bir psikolojik savaş taktiği uyguluyorlar ve diyorlardı ki;
Aaa, bakın;
Öcalan da Galatasaraylıymış!..
Bunun gibi, daha neler neler!..
Onun döktüğü kandan söz etmek yerine sevdiği yemekleri sıralayan mı ararsınız, dinlediği müziği yazanları mı?..
Hasılı kelâm;
Bir katil ne kadar masum ve sevimli gösterilebilirse, o kadar barışçı gösterdiler Apoyu!..
Sonra da; PKK vurdu,
Bunlar selâma durdu!..
YAZARLAR DA SUÇLU!
Söyleyin şimdi;
Ali İhsan Karahasanoğlu, Şehidlerimizin katili sadece PKKlılar mı? diye sorarken haksız mı?..
İdris Naim Şahinin fotoğrafı yerine odun resmi koyan keresteler, PKK cehennemine odun taşımış olmuyorlar mı?..
Haksız mı Ali İhsan kardeşim?..
Düşünüyorum da;
8 insanımızı şehid edenler, sadece PKKlı teröristler mi?
Sadece kurşunu sıkanlar mı, fail..
Bu cinayetlerde, aramızda dolaşan sözde sivil gazetecilerin, düşünürlerin, yazarların hiç katkısı yok mu? derken, haksız mı?..
Bu cinayetlerde, Yaparsınız siz... Hakkınızdır sizin.. Devlet de çok baskıcı.. Siz hakkınızı arıyorsunuz türünden moral destek verenlerin, hiç kusuru yok mu?
(...)
İstanbulda Şehir Tiyatrolarındaki ballı ekmekleri kesilince kızılca kıyametler kopartan, bugün de Şemdinli, Kamışlıya selam duruyor diye başlık attığı yazısı ile, adeta Türkiyenin Suriyeye dönmesini arzuluyormuşcasına, halkı isyana tahrik eden Orhan Alkayaların, bu asker şehadetlerinde hiçbir günahı yok mudur?
Maya Arakonun Neden onlar bunca yıllık Bask sorununu çözdü de biz hâlâ Kürt sorununda gerçekten demokratik bir noktaya varamadık? diye yazarak, suçu devlette bulan, teröristin hiç kabahati yokmuş gibi gösteren yazılarının, asker şehadetlerinde hiç katkısı yok mu?
Nuray Mertin, Tarihin hangi noktasında, dünyanın neresinde isyan edenler kusursuz bir yoldan gittiler, isyan ettiklerinin önüne dört dörtlük toplum tasarımları sundular, karşılarındakileri böylece ikna edip evlerine döndüler? diye yazarak, teröristlerin askerleri katletmesine adeta onay veren yazısının, o hain cinayetlerde hiç mi payı yok?
Bunların manyetik alanına girerek, Şemdinlide neler oluyor diyerek, Başbakanı aklınca sıkıştırmaya kalkışan, Şemdinlide durup dururken, sanki halka bir operasyon düzenlenmiş gibi örgütün ağzı ile kendi genel başkanına sorular soranların, hiç kusuru yok mu?
Tüm bu anlatılanlarda sergilenen eylemler, yazılan yazılar; PKKnın silahına kurşun taşımak değil mi?
Evet soruyorum, 8 şehidin katili, sadece tetiğe basan PKKlılar mı?
Yoksa onların yanında;
PKKlılara o kurşunları sağlayanlar..
Silahları verenler..
Sınırı geçmelerini sağlayanlar..
Ve en önemlisi o eylemleri düzenlemeleri için onlara moral destek verenler..
Arkalarını sıvazlayanlar..
Yaptıklarının hak arayışı olduğunu söyleyenler..
Nadiren yakalandıklarında, yargılanıp mahkûm edilerek cezaevine konulduklarında, onları kahraman gibi gösteren tanıtımları yapanlar..
Bunların hepsi, bu cinayetlerden az veya çok sorumlu değil mi?
Terör örgütünün tüm saldırılarının arkasında, Devlet yakında bizimle masaya oturacak. Gazeteciler bizim lehimize yazıyor. Televizyonlar bizi konuşuyor. Avrupa bizi destekliyor.. Bunun sonu, genel aftır. Biraz daha öldürelim. Devleti biraz daha çaresiz bırakalım yaklaşımı yatıyor..
Sanıyorlar ki;
Daha çok öldürünce, daha kolay af ilan edilecek!
Yanılıyorlar..
Sıktıkları her kurşun, ne kadar acımasız olduklarını, ne kadar dış devletlerin oyuncağı olduklarını, ne kadar hain olduklarını ispatlıyor..
Onlarla birlikte, işbirlikçilerinin gerçek yüzü de, böylece ortaya çıkıyor!
HAYIR, SAVUNMA YOK!
Yalan mı bunlar?..
Bunları yapanlar, PKK değirmenine su taşıyanlar değil midir?..
Peki, bunun neresi hedef göstermedir, neresi hakarettir!.. Kaldı ki; bu hedef gösterme lâfı da iyice çağdışı kaldı, kabak tadı verdi, bayatladı!..
Ali İhsan Karahasanoğlunun yaptığı; sadece ve sadece PKK yandaşlarını deşifre etmek ve maskelerini indirip, gerçek çehrelerini teşhir etmektir!..
Bu yazının altına ben de imzamı atıyor ve Ali İhsan Karahasanoğlunu sonuna kadar destekliyorum...
İllegal Basın Konseyi;
Boşuna savunma beklemesin!..
Eğer savunma isteyeceklerse;
Keresteler önden buyursun!..
Kılıçdaroğlu mu, Kocaoğlu mu?
Hangi CHP samimi?.. Meclisi olağanüstü toplayalım ve terörü görüşelim diyen Kemal Kılıçdaroğlunun CHPsi mi, yoksa İzmir Foçada askeri üsse giden servis otobüsünün taranması sonucu 1 askerin şehit olmasına, 11 askerin yaralanmasına rağmen çim konserlerinden taviz vermeyen ve vur patlasın, çal oynasına devam eden Aziz Kocaoğlunun CHPsi mi?..
Birisi Kemal Kılıçdaroğlu, öteki Aziz Kocaoğlu...
Hangisi dürüst, hangisi samimi?.. Hangisi içinden gelerek konuşuyor, hangisi rol yapıyor... Ve hangisi gerçek CHPyi temsil ediyor?..
Açık ve net söylüyorum; ister Gâvur İzmirin başkanı deyin, isterse İzmirin gâvuru deyin, nihayetinde Aziz Kocaoğlu, daha dürüsttür... Hayır; şehitlerin acısına rağmen çim konserlerine devam etmesini onaylıyor değilim... Tam aksine, gırtlağına sarılasım gelir!..
Ama, adam dürüst... Hiç olmazsa, Kemal Kılıçdaroğlu gibi, timsah gözyaşları dökmüyor, tribünlere oynamıyor ve doğrudan diyor ki; Benim böyle bir derdim yok... Asker ölmüş, asker yaralanmış, benim umurumda olmaz... Gözlerimi kaparım, konserimi yaparım!
Adam, hiç olmazsa, Kılıçdaroğlu gibi sahte gözyaşı dökmüyor, yapmacık tavır takınmıyor... Yiğidi öldürüp, hakkını vermek gerekirse; hem de İzmirde bir şehit verildiği gün, Aziz Kocaoğlunun konser vermesi, Gerçek CHP benim mesajıdır!..