Anlayış
Sıcaklıklar, mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Türkiye’nin gündemi ise bu sıcaklığın da çok çok üstünde. Böyle iki sıcak arasında kalınca, insanların kafasındaki sorular ve cevaplar da haliyle fokur fokur kaynıyor.
“Anlayış Dergisi”, Temmuz sayısında Türkiye’deki fokurdayan gündeme “anlayış” çerçevesinde yaklaşarak çok güzel yorumlar ve yazılarla katkıda bulunmuş. Dergi kapak konusunu; “Hukuk Yuvarlaktır” olarak belirlemiş ve Türkiye’deki hukuk anlayışını, hukukun siyaset anlayışını, hukukun devlet yönetim anlayışını bir güzel ortaya koymuş.
Editör “merhaba” hitabında şöyle diyor: “Döndük dolaştık, hukukun yuvarlak olduğu günlere geri geldik. Belki şöyle denecektir. ‘Hukuk her zaman yuvarlak değil miydi?’ Rönesans düşünürü Celini; ‘Kanun büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir ağdır’ dememiş miydi? Değişen ne ki? Belki hiçbir şey, belki de her şey!”
Güçlüler, her şeyin güçten ibaret olmadığını kavradıkları ölçüde güçlü kalırlar. Gücü devam ettirecek olan güç değil, meşruiyettir. Bu da oyunun kurallarına yan çizmemek, belden aşağı vurmamaktır. Haksızlığa maruz kalanlara gelince, onlara sadece Tevfik Fikret’in şiirini hediye edebiliyoruz.
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakk’ın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez ebedi. Her gecenin gündüzü vardır.
Evet, Türkiye’de haksızlıklara karşı boyun eğmeyen ama boyun eğdirmek isteyen sistemle milletin mücadelesi sürüyor. Milleti temsil eden TBMM ile milletin iradesini hiçe sayan çevrelerin güç denemesi, patinaj dönemine girdi. Bakalım hangi tarafın balataları daha sağlam çıkacak onu önümüzdeki günler gösterecek.
‘önümüzdeki günler gösterecek’ derken, millet iradesine ambargo koyanlarla, millet iradesini üstün tutanlara karşı seyirci kalalım anlamında söylemiyorum. ülkede ne olup bittiği konusunda objektif olarak bilgilenmez ve bu bilgilerimizi yerli yerinde kullanmazsak, seyirci kalmak bir yana, göremez ve duyamaz olur ve kötü akîbet, beşikteki bebeleri bile ezer geçer.
O sebeple, yurdumuzda neler olup bittiğini her fırsatta öğrenme ve bilme mecburiyetimiz vardır. Bunun için de okumak, araştırmak, dinlemek ve konuşmak gerekir. “Bir tarla bostan yan gel Osman” mantığıyla ya da “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle ancak Ağustos böceği olunur.
Geçelim derginin diğer sayfalarına. “Din başka, dünya başka mıdır?” sorusuna Mustafa özel, Japonya örneğiyle cevap veriyor ve “Araçları amaç haline getirmeyelim” diyerek; amaç ile araç arasındaki farkı anlatıp, Japonya modelinden söz ediyor.
“Memleket Halinde” “Organize Darbe” başlığıyla; Yücel Bulut şunları söylüyor: “Bugün Türkiye’de ordu, yargı, sermaye çevreleri ve medyanın işbirliği içinde olduğu hukuk dışı bir süreç yaşanıyor. Medyaya yansıyan görüşmeler, örgütlü bir iş bölümünün olduğunu ve her bir kişinin kendi üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirdiğini gösteriyor.”
“Siyasi Narkoz” başlığıyla Taha özhan; “Başörtüsü kararını, hukuken Meclis’i, siyaseten ise Türkiye’yi ‘eski düzen’in köhne bir aktörü haline getirme çabası olarak okuyan bir akıl, siyasi narkozdan hafıza kaybına uğramadan uyanacaktır. AK Parti ya millete yaslanma cesareti gösterecek, ya da milli normalleşmemiz derin bir kırılma yaşayacaktır.
“Anayasa Mahkemesi’nin Tarihi Misyonu” başlığıyla yazan Yusuf Tekin ise; “Anayasa Mahkemesi, merkeziyetçi elit sınıfın ekonomik, siyasi, hukuki ve bürokratik ayrıcalıkların kaybı üzerine ve ihtilal döneminin olağanüstü koşulları sonrasında anayasal geleneğimize dahil oldu” diyor.
Dergide en çok okunması gereken sayfalardan biri de “Topluyorum” sayfası. Bu sayfa keşke tiyatro eseri olarak Türkiye’nin her yanında oynanabilse. Ayrıca CHP’li önder Sav’ın bizim gazeteye iftira atarak yüzyılın “savsaklamasına” sebep oluşu da bir güzel ele alınmış. Anlayışlı ve anlaşılır okumalar dileğiyle.
Dergiyle iletişim için: (0212) 520 74 74
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.