Apo ve Karayılanla görüşmek gazetecilik mi oluyor?
Görüşlerine değer verdiğim bazı meslektaşlarım, Cumartesi günü AK Parti İstanbul İl Teşkilatının verdiği iftarda, etrafımı kuşattı... Yeter artık, bu kavgaya son verin dediler, Yoksa, yazılar daha da sertleşecek ve kırıcı olacak... Bundan, hepimiz zarar görürüz!
Tamam dedim, İlgileneceğim!
Ertesi gün, yani Pazar günü gazeteye geldiğimde, bir de ne göreyim;
Cengiz Çandar; kendi köşesinden Akite yönelik hakaretleri yetmiyormuş gibi, bir de kalkmış ne idüğü belirsiz bir gazeteye, evet Tarafa, sayfa dolusu röportaj vermiş!..
Ne tetikçiliğimiz kalmış, ne de Başbakanın her gezisinde şeref konuğu olduğumuz!..
Demiş ki;
Tetikçi bir gazeteye bu paye verilir mi?.. Vesayet zihniyeti yer değiştirdi!.. Dün askeri vesayet, bugün AK Parti vesayeti!.. 28 Şubat, on senede nereye geldiyse, bu kafayla gidilirse, şu andaki iktidar da Cumhuriyetin 100. yılını göremez!
Hükümeti yerden yere vuran Cengiz Çandar, bir de kalkmış; Başbakan, bu gazeteye ne diyecek çok merak ediyorum diyor ve hemen ardından ekliyor;
Bugüne kadar, ben de dahil, Hükümetin tüm demokratik hamlelerini destekleyen bizler, yıllardır Başbakanın faaliyetini izlemek için hiçbir davet almıyoruz!.. Akit gibi tetikçiler ise baştacı ediliyor... Bu kafayla ne yaparız biz?
Vah!.. Vah... Vah!..
Hüngür, hüngür!!!
Adamın derdi;
Başbakanın uçağına binememek... Demek, içine iyice dert olmuş!..
Söyleyin Allah aşkına;
Şimdi ne yapayım ben?..
Susayım mı,
Cevap mı vereyim?..
Hz. İsa (a.s.)nın; Bir yanağına vurduklarında öteki yanağını çevir sözüne uyacak bir Hıristiyan değilim, elhamdülillah Müslümanım...
TEK TEK GELİN!
Dolayısıyla;
Cengiz Çandar saldırırken, kusura bakmayın ama karşılık vermeden duramam... Öyle ya; benim elim armut toplamıyor!..
Kavga istemeyen, bir yerde susar veya kendi köşesinden cevap verir... Ama Akite saldırmak için kalkıp da Taraf gibi kin bültenlerini ve tetikçi gazeteleri kullanmaz!..
Erkek adam, teke tek dövüşür, öyle; mahalle halkını arkasına alıp da kavgaya gelmez!..
Kendin yazdın, anlarım...
Bozacının şahidi, şıracı misali Faruk Mercanları, Amberin Zamanları yanına aldın, onu da anlarım!.. Tek misyonu tetikçilik olan Tarafla işbirliği yaptın, onu da sineye çekerim. Ama, görüyorum ki; etraf, Saldır Colarla dolu!..
Erkeklik değil bu!..
Yiğitlik hiç değil!..
Kendine güveniyorsan, kendi kavganı kendin verirsin... Arkana medya mahallesini alıp da, mahalle baskısı uygulayacağını sanıyorsan, aldanıyorsun!..
Cengiz, kusura bakma ama; Seni abime söylerim diyen çocuklar gibisin!..
Bilmiş ol diye söylüyorum;
Demirden korksaydık,
Trene binmezdik!
YARASI OLMAYAN GOCUNMAZ!
Bunları söyledikten sonra, gelelim röportajın çözümlemesine...
Öncelikle söyleyelim;
Şemdin Sakıkın gönderdiği mektupta, birçok kişiye yönelik eleştiri vardı.
Mesela, Apo için Tiran diyordu... BDP Van Milletvekili Aysel Tuğluk için ise; Kemalist, ateist ve milliyetsizdir... Laik elittendir ve CHPden siyaset dersi almıştır diyordu... Mihri Belliyi, silah bırakılmasını engellemekle itham ediyordu...
O mektupta;
Ahmet Altan için de, Yasemin Çongar için de, Doğu Perinçek ve Hasan Cemal için de eleştiriler vardı.
Merak ediyorum;
İçlerinden hiçbiri Sakıka veya Akite cevap vermezken, Cengiz Çandar niye bu kadar alınganlık gösterdi, niye bu kadar panik yapıp, hedef gösteriyorlar yaygarası kopardı!.. Bir yarası mı var ki, bu kadar gocundu?..
Şu hedef gösterme lâfı da, iyice bayatladı artık... Hafif bir yel estiğinde kılı kıpırdayan biri, hemen basıyor yaygarayı: Beni hedef gösterdiler, rüzgâr da geldi, kılımı kıpırdattı!..
Bu lâfı, özellikle gazetecilerin kullanmasına fena halde gıcık oluyorum...
Be adam;
Sen hedef gösteriliyor isen, senin yaptığın ne?.. O zaman, sen de Akiti hedef göstermiyor musun?..
Hem de PKKya!..
Hedef gösterilmekten korkarsan, ya bu mesleği yapmayacaksın ya da eleştirilere tahammül edeceksin!..
HANGİ DERDE İLÂÇ OLDUNUZ?
Ne yani;
Başbakanın her gezisinde şeref misafiri diyerek, sen de beni hedef göstermiyor musun?..
Yoksa, benim üzerimden Başbakana çakmaya mı çalışıyorsun?..
Söyle hele;
Ben Başbakanın uçağına binmezsem Kürt sorunu çözülecek mi?..
Başbakan, uçağına beni değil de seni alırsa, eli kanlı PKKnın eylemleri sona erecek mi?.. Eğer terör sorununu çözecekse, ben uçağa da binmem, yazı da yazmam!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bugüne kadar Cengiz Çandargiller tarafından teklif edilen, tavsiye edilen ve bir anlamda dayatılan metodlardan hangi biri işe yaradı?..
MİT yetkilileri Osloya gidip PKK temsilcileriyle görüştü de ne oldu?..
Devlet görevlileri İmralıya gidip Apo ile görüştüler de ne değişti?..
Demokratik açılımın uzantısı olarak, eli silaha değmemiş PKKlıları affetmek için Haburda mahkemeler kuruldu da ne oldu?..
Açıkça ortaya koyalım;
80 yıllık Türkiye Cumhuriyetinin hükümetlerince Kürt halkına uygulanan ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına, AK Parti Hükümeti döneminde son verildi, Kürtçe konuşma yasağı kaldırıldı, Kürtçe kurslar açıldı, Kürtçe televizyonlar kuruldu ve şimdi de ana dilde eğitimin alt yapısı hazırlanıyor... Peki, tanınan bunca hakka ve bunca kucaklamaya rağmen, PKK, bir adım olsun geriye çekildi mi?..
Vurmaya-kırmaya, yakmaya-yıkmaya ve hatta Kürtleri bile öldürmeye devam etmedi mi?..
Söyle be Cengiz;
Hangi derde ilaç oldunuz?..
PKK kongrelerine katılıp bildiriler yayınladınız, KCK toplantılarında boy gösterip Operasyonlar dursun dediniz!.. Peki, silâh bıraktırabildiniz mi PKKya!..
Hep fiyasko... Hep fiyasko!..
Başbakan, açıkça deklâre etti;
Terörle mücadele,
siyasetle müzakere!
Söyle hele;
PKKdan veya BDPden, biraz olsun olumlu adım atan oldu mu?..
Daha ne yapsın hükümet?..
Sizler PKK kongrelerinde mastürbasyon yapasınız diye, şehit cenazelerini uğurlamaya mecbur mu hükümet?..
BU MU GAZETECİLİK?
Kalkmış, diyorsun ki;
Akitin yaptığı gazetecilik değil!
Gazeteciliğin nasıl yapılacağını, elbette senden ve diğer PKK sempatizanlarından öğrenecek değiliz ama hele şu sorulara cevap ver;
¥ Aponun Bekaada saltanat sürdüğü yıllarda, Apo ile röportaj için kuyruğa girip, öbek öbek onun yanına gittiniz, röportajlar yaptınız ve Aponun ne dediğini gelip Türkiye kamuoyuna yansıttınız.
Bu mu gazetecilik?..
¥ Apo yakalandıktan sonra, avukatlarına yaptığı açıklamaları çarşaf çarşaf yayınladınız ve aklınız sıra çözüme katkı sundunuz!..
Bu mu gazetecilik?..
¥ O da yetmedi, Kandilden davet alıp, Murat Karayılan tarafından baş köşede ağırlandınız... Siz de onu çözümün adresi olarak gösterdiniz... Ya da, Kuzey Iraka geçip Mesut Barzani ile röportajlar yaptınız, onun görüşlerini engin fikirler olarak aktardınız kamuoyuna!..
Bu mu gazetecilik?..
¥ Akitin haberlerinin arkasında istihbarat birimleri var diyorsun, ama bu bilgiyi istihbaratçılardan aldığını söylüyorsun. Bu durumda, istihbaratçılarla ilişkisi olan kim oluyor?..
Sen mi, biz mi?..
¥ Başbakana bile hakaret edebildiğiniz halde, sürekli Türkiyede basın özgürlüğü yok diyorsunuz... Peki Akitin kendisine gelen bir mektubu yayınlamasını engellemeye kalkışmak basın özgürlüğüne sığıyor mu?..
Sizin yaptıklarınız gazetecilik oluyor ama Akitin, Şemdin Sakıkın mektubunu olduğu gibi ve de yorumsuz yayınlaması tetikçilik oluyor, öyle mi?!?..
Geçti o devirler Cengiz, geçti!..
Bir zamanlar sizin ağızlarınızdan çıkanları emir telâkki eden ve şehitlerin kanı yerde kalmayacak edebiyatını dillerinden düşürmeyen Süleyman Demireller, Mesut Yılmazlar, Tansu Çillerler yok artık!
Bugün, terörle mücadele, siyasetle müzakere diyebilen, ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son verme kararlılığı gösterebilen bir Başbakan var...
Bu Başbakana destek olmak yerine, her fırsatta çakmak ve sürekli hakaretler edip çelme takmak, gazetecilik değil, PKK yandaşlığıdır ve ayrıca Kürt halkına en büyük kötülüktür!..
DAHA FAZLA KÜÇÜLME!
Haa, şunu da söyleyeyim;
Ahmet Altanı, Doğu Perinçeki, Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Aysel Tuğluku tanımak için, bizim Şemdin Sakıkın şahitliğine ihtiyacımız yok...
Biz, sizlerin eylemlerinize ve söylemlerinize bakınca, zaten yeteri kadar tanıyoruz sizi...
Ne kadar yiğit, ne kadar erkek olduğunuzu da tetikçi gazeteye verdiğiniz röportajdaki belaltı vuruşlarınızdan öğrenmiş olduk.
Benimle bir meselen varsa, çık açıkça söyle... Benim; Başbakanın uçağında şeref misafiri gibi ağırlandığım yeni mi aklına geldi?..
Haa; Benim üzerimden Başbakana çakmak istiyorsan, onu da sütre kullanmadan yap!.. Çünkü, belaltından vurmak, sütre gerisinden atış yapmak erkeklik değildir!..
Ve, son tavsiye;
Eğer bir derdin varsa, kendi gazeteni ve kendi köşeni kullan!..
Yazacaklarını orada yaz!..
Haaa;
Okunmuyorsan o başka!..
Ama, bunun çaresi de;
Okunmayan bir gazeteye röportaj vermek değildirki!..
Küçülme Cengiz Çandar!..
Gözümde bir yerin vardı, ne olur onu koru... Daha fazla küçülüp de, ayağıma takılma!.. Gözlerim miyoptur, göremem de, üzerim seni!..
Şimdilik bu kadar!..
Danışıklı dövüş mü?
Hiç kimse kusura bakmasın ama, ben bu kaçırma olayında bit yenikleri seziyor ve kaçırılmaya pek inanmıyorum. Bir danışıklı dövüş demeyeyim de, biraz anlaşmalı bir kaçırma(!) gibi geldi bana...
Önceki gece, haber ilk geldiğinde, tamam dedim;
CHP, Meclisi toplamanın yolunu bulmuş!.. Hüseyin Aygünü PKK kaçırdı ya; Meclisin toplanmasının ne kadar zaruri ve hayati olduğunu söyleyip, AK Parti ve MHPyi sıkıştırmaya çalışacaklar!
Ama, yemedi tabiî... AK Parti de, MHP de açıklama yaptı:
Biz Meclise gelmeyeceğiz, siz de bu sevdadan vazgeçin!
Anlayacağınız, Hüseyin Aygün, kaçırıldığı(!) ile kaldı...
Tabiî, buna kaçırılma denilirse!..
Nedendir bilmem, hiç kimse Hüseyin Aygünün kaçırıldığına inanmadı...
Öyle ya; Hüseyin Aygün bir Alevidir... Ehh Şemdin Sakık ve Osman Öcalanın dediği gibi; PKK da Solcu Alevilerin yönetiminde olduğuna göre, ortada bir kaçırma değil, herhalde bir komşuyu ziyaret olmalıdır!..
Kimbilir, belki de istişare amacıyla götürmüşlerdir!.. İşte bu yüzden, yani Alevi, Aleviyi kaçırdığı için, pek endişe eden olmadı!..
Tabiî, şu da var... Malûm, CHP ve PKK güdümündeki BDP, Meclisin olağanüstü toplanmasını istiyor ama, AK Parti ve MHP buna karşı çıkıyordu... PKK, Hüseyin Aygünü kaçırdı ki, CHPnin çağrısının ne kadar ciddi olduğu anlaşılsın!.. Bir nevi, PKKdan CHPye kıyak!..
Sözün özü; hiç kimse bu kaçırılma işine inanmadı... Ben de inanmadım!..