Bir yanımız bayram ediyor...
Neredeyse yüz yıl önce Mehmed Âkif, bir mevlid gecesi dolayısıyla yazdığı şiirde, Aylar bize hep muharrem oldu diyor.
İslâm dünyası yüz yıldır bu hissi yaşamaya devam ediyor. Sevinç günleri ile yas günlerini ayırmak mümkün değil.
O zaman Mehmet Âkif, Âlem bugün üç yüz elli milyon/Mazluma yaman bir âlem oldu diyordu. Dünya şimdi bir buçuk milyar Müslümana yaman bir âlem olmaya devam ediyor!
Müslümanların yüz yıl içinde sadece nüfusları mı arttı?
Devletleri de arttı!
Mağripten maşrıka nüfusu Müslüman çoğunluklu çok sayıda devlet var.
Bazı devletlerin adında İslâm geçiyor. Bazıları İslamî yönetim olma iddiasında.
Fakat dünya Müslümanlar için 21. Yüzyılda da zulüm, açlık ve yokluk dünyası.
Zengin Müslüman ülkeler, devletler yok mu?
Var elbette. Parasının hesabını bilmeyen, fazladan kâfirlere emanet edip, hesabını onlara tutturanlar var.
Onların zenginliği Avrupanın, Amerikanın yapmadığı, yapmak istemediği yükseklikte kuleler dikmekle, lüküs hayat yaşamakla, ısrafla kendini belli ediyor.
Onların zenginliği, yeryüzünün en fakirlerinin Müslüman olmasına tesir etmiyor!
Yeryüzünde Müslümanları temsile yönelebilen güçlü bir ülke yok.
İran keskin şekilde İslâm iddiası olan bir ülke. Fakat böyle bir temsil zemini oluşturamadı, bu gidişle (siyasetle) de oluşturamaz. Şii Müslümanları temsil edebilir mi? Belki!
Türkiye bu boş alanı doldurabilir mi?
Türkiye istese de, istemese de bu alanı doldurmanın değişmez adayı!
Türkiye bu temsil iddiasını, 1924te resmen terk etti.
Zor karşısında terk etmeye mecbur kaldı, fakat bunun resmi anlatımı elbette böyle değildir. Türkiye Cumhuriyeti hilafeti kendince makul sebeplerle kaldırdı. İlga etti. Son halifeyi, düşmana yapılmayacak muameleyle ülkeyi terke mecbur etti. Halbuki, o zatı halife seçen aynı Meclisti.
Türkiye Cumhuriyeti hilafet sorumluluğunu omzunda taşıyabilir miydi? Cevabı, tutulan yolda gizli! Cumhuriyet kurucuları, yeni devletin gücünü biliyorlardı, Lozanda verilen sözleri yerine getirmemeleri halinde başlarına gelecekleri de.
Türkiye hilafeti ilga etmekle kalmadı, Milli Mücadelenin zeminini oluşturun esas düşünceyi terk etti, hatta düşman yerine koydu. Bin yıllık meşruiyet kaynağını yok saydı, ideolojik/sentetik bir meşruiyet icat etti.
İslâm batı kapitalizminin dış düşmanı idi, Türkiyenin iç.
21. yüzyıl, Türkiyenin ideolojisini darma duman etti. Silahların gölgesinde yaşatılan ideoloji buna rağmen idame-i hayat edemez hale geldi. Şimdi ne ideoloji atı koşturuluyor dolu dizgin, ne onun esası sayılan laiklik üzerinden meşruiyet tesis edilebiliyor.
Türkiyenin yüz yıl önce terk ettiği alana avdeti kaçınılmaz şekilde kendini gösterdi. Bu esasında bir AK Parti siyaseti değil. Başlangıçta, hiç değildi. Yalnız AK Partinin yönetimi üstlenmesi bu siyasete ciddiyet ve geçerlilik kazandırdı.
Bir Ramazan Bayramı daha geldi. Türkiye bayram havasında, birçok İslâm ülkesi de aynı havada. Fakat, hemen yanımızda, Suriyede sahurlar kanlı idi, güneş kan gölü içinde batıyordu ve iftar eğer yapılabiliyorsa, bu manzara eşliğinde yapılıyordu. Bayram bundan farklı mı olacak?
Zulmün, baskının, şiddetin açlığın tek adresi Suriye değil elbette. Filistinden Somaliye, Sudana, Arakana... Nereye giderseniz gidin, bayram bir tezat olarak önünüze çıkıyor. Bu zor şartlarda da bayram yapılıyor elbette.
Müslümanların bir eli bayramda, ya diğeri?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.