Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Eski Türkiye- Yeni Türkiye

Eski Türkiye- Yeni Türkiye

Başöğretmenim, dönemin çoğu memurları gibi iflah olmaz bir “İnönücü”ydü, Demokrat Parti’yi ve özellikle de Başbakan Adnan Menderes’i hiç sevmezdi.
Babam ise çok severdi: Durmadan Menderes’in getirdiği yenilikleri, yaptığı hizmetleri anlatırdı. Başöğretmenim ise cumhuriyeti ve demokrasiyi İnönü’ye borçlu olduğumuzu, memleketi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayarak ülkeye en büyük hizmeti yaptığını söylerdi. Bizim köye yol yapıldığı yıl, dayanamadım, sordum:
“Başöğretmenim, daha önceleri de köylere yol yapılır mıydı?”
“Hangi daha önceleri?” diye sordu kuşkuyla, sözün nereye varacağını sanırım kestirmişti.
“Eski partinin (CHP’yi kastediyordum) döneminde meselâ...”
“Eski denmez, Atatürk’ün partisine eski denmez, gelirsem yanına...”
Bilmez miyim, mutlaka dişlerimi sökerdi! Başımı indirdim. Ya halime acıdı, ya da propaganda vesilesi yakaladığı için devam etti: “Yapıldı tabii, yol yapılmaz mı?”
“Bizim buralarda hangi köylere yapıldı mesela?”
İsim veremedi, çünkü yoktu. Bölgedeki tüm köy yolları Demokrat Parti döneminde yapılmıştı.
Benim okuduğum ders kitaplarında 27 yıllık CHP iktidarı döneminde sanayi ve kalkınma adına yapılan üç “tesis”in fotoğraf vardı yalnızca: “Sivas’ta bir silo (tahıl ambarı), “Alpullu Şeker Fabrikası” ve “Çubuk Barajı”.
Çubuk Barajı fotoğrafının altındaki yazıyı aynen hatırlıyorum: “Ankara’nın şehir suyu Çubuk Barajı’ndan gelir.”
Ha bir de Arkara-Sivas Demiryolu vardı: Hani şu, “Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” palavrasının kaynağı...
Yatırım rahmetli Başbakan Adnan Menderes’le birlikte başladı...
Bizim köylere onun zamanında su geldi. Ondan önce yarım saatlik yoldan iyice yıkanmış faz tenekeleri ya da büyük güğümlerle su taşınırdı evlere. Düşünün ki Doğu Karadeniz’in her tarafı sudur. Ama mahalleler susuzluktan kırılıyordu. Hele de “Celvas” dediğimiz bir mahallemiz vardı ki, çölden farksızdı: Yağmur suyunu biriktirip içerlerdi. Bereket versin ki, bölgeye fazla yağmur yağardı.
Biz buğdayı ve buğday ekmeğini de Menderes döneminde tanıdık. Mısır ekerdik. Mısır ekmeği yerdik. Bazı fakir ailelerin çocuklarının buğday ekmeğini mısır ekmeğine katık yaptıklarını hâlâ acı acı hatırlıyorum.
Bizim mahalleye borularla su gelip akmaya başladığında büyük yengemin (Elmas Hala) yaptığı dualar Menderes’in yedi sülâlesine yeter. O kadar yani... Kadıncağız yarım saatlik yoldan nefes nefese su taşımaktan kurtulmuştu. Bir süre sonra da herkes suyu evine ya da avlusuna aldı. O dönemde büyük bir lükstü bu. “Şehir olduk” diye övünüyorlardı.
Ardından yol geldi. Arazi araçları tarlaları yara yara yol yaparken, ben hasta yatağımda toprağın nasıl yarıldığını hayal ediyordum. Çünkü o zamana kadar dozer filan görmemiştim. Arkadaşlarım abartarak anlatıyor, her biri kendi yorumunu eklediğinden iş giderek içinden çıkılmaz bir hale geliyordu.
Neyse, uzunca bir süre sonra iyileştim ve hem arazi araçlarını, hem de yolu gördüm.
Bütün bunlar Başöğretmenimin hiç umurunda değildi. O hâlâ, şimdilerde Sayın Kılıçdaroğlu’nun sayıkladığı “hizmet”leri sayıklamakla meşguldü: “Vatanı biz kurtardık!”... “Cumhuriyeti biz kurduk!”... “Demokrasiyi biz getirdik!”
Başöğretmenim sıkı bir CHP’liydi. O da fötrünü başına geçirir, güneş gözlüklerini takar, ilçedeki “CHP’li önder”lerle birlikte, “küçük dağlar bizden sorulur” havasında, şehir turu atardı.
Hâlâ da öyle: İktidarlar değişiyor, ama CHP önderlerinin havaları değişmiyor...
Neden acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi