Bediüzzamanın içtimâî-siyasî duruşu da İslâmcılardan farklı
Ali Bulaç, İslâmcıların, dünyanın Kurân ve Sünnet perspektifinden okunması; Müslümanca bir hayatın mümkün hâle getirilmesi (siyaset bunun yegâne değil, ama etkili enstrümanlarından biridir); İslâm Birliğinin kurulması (ittihad-ı anasır-ı İslâm) (Zaman, 18 Ağustos 2012) şeklinde üç ana hedefleri olduğunu ifade ile Bediüzzamanı da İslâmcılar kategorisine koyar.
Oysa bu hedeflere ulaşmada da Bediüzzaman İslâmcılardan ayrılır, farklı bir hizmet metodu takip eder, içtimâî ve siyasî strateji öngörür.
İslâmcılar dâvâlarını, düşüncelerini topluma mâl edebilmek için maddî güç, siyasî iktidar ve tepeden inmeyi esas alırlar. Yani, ıslaha, düzeltmeye yukarıdan başlayarak aşağıya doğru hareket etmeyi öngörürler.
Bediüzzaman ise, aşağıdan yukarıya çıkan Nebevî metodu benimser. Müslüman ferdin, şahsî, içtimaî ve siyasî hayattaki vazife ve hizmet şemasını En yakınlarını uyar (Kurân, Şuârâ Sûresi, 214.) âyetinden de istinbatla şöyle tanzim eder:
Her insanın; kalp mide [Allaha ve kendisine bakan yönüyle] beden hane (bedeni ve ev halkına) mahalle şehir ülke dünya insanlık zîhayat ve kâinata kadar birbiri içinde daireler ve her bir dairede, her bir insanın bir çeşit vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir. (Asa-yı Musa, Yeni Asya Neşriyat, s. 20.)
Bunu açarsak: İnsanın hem etki alanı vardır, hem de ilgi alanı. Etki alanı, kalp, mide, beden ve hane, ilgi alanı ise diğer geniş dairelerdir. Etki alanı ile ilgi alanını birbirine karıştırmamalı, birbirinin yerine geçirmemeli. (Yeni Asya gazetesi, Enstitü Sayfası, 12 Ocak 2001.)
Bu da, birinci sıraya siyaseti değil, Allaha karşı kulluk vazifesini, ardından aile ve peşinden de çevreye karşı mesuliyetleri getirmeyi gerektirir. vatan ve memleket dairesiyle alâkalı siyaset görevi ise, en üst, son sıralarda ve ara sıradır.
İslâmcıların öngördüğü gibi, hareket yukarıdan, tepeden başladığında bütün güç, enerji, imkânlar tepeyi ele geçirmek için harcanacaktır. Tepe ele geçirildikten sonra da kalp, mide, hane... dairelerinden, yani aşağıdan, sıfırdan başlanacaktır! Tabiî ki, Suriyeli tanınmış âlim Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Butînin işaret ettiği gibi, eğer siyaset derman ve güç bırakmışsa: Dâvetçi insanlar arasında silâha sarılmadan, şiddet kullanmadan dâvâ yürüten bir insan yok. Kendileri ile devlet ve siyaset arasındaki dengeyi kuramıyorlar. Ya siyasete girip kendilerini kaybediyorlar. Ya bir şekilde silâha sarılıyorlar. İki taraftan biri zarar görüyor. Ya çatışacak, ya da siyasete girip onlar gibi olacak; o zaman da irşad vazifesi yok olacak tabiî. Demek onlar bir örneğe muhtaçtır. Örnek de Üstad Bediüzzamanın metodudur... (Yeni Asya, 4.2.2011.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.