Sıkın Dişinizi, Kışa Az kaldı!
Bayramda, yoğun telefon trafiği içerisinde iktidar partisinin önceki dönem vekillerinden biriyle bayramlaştım. Hal hatır sormalar, ortak dostlardan kelam etmeler ve tebrikleşmenin ardından, terör gündemi ve hükümet cephesinde ‘ne var-ne yok’ muhtevalı sohbetimizde sabık vekil dostumuz, sohbetimizi aynen bu yazının başlığı haline getirdiğim talihsiz cümleyi sarf ederek bitirdi…
Öncesinde PKK terörünün niçin azdığını kendince anlatmaya çalıştı. Daha sonra Esad'ın yıkılması halinde Suriye'nin tek bir devlet olarak devam etmesinin imkânsızlığından anlattı. Bu bağlamda Ortadoğu ülkelerine mahsus tipik bir istihbarat örgütü olan, kendi halkı arasında korku yaymaktan öte bir yetenekleri olmadığını düşündüğüm, var olan iktidarı korumaya yönelik yapılanmaları olan ve benim nazarımda herhangi bir özel güvenlik şirketinden bile daha etkili olamayan Mossad’ın zırt-pırt maymuna çevirdiği “el Muhaberât” tan bahsetti uzun uzadıya… Son terör eylemlerini PKK- el Muhaberat ortaklığına bağladı...
Söyledikleri sormadan söylenmiş bilindik şeylerdi. Lakin “millet biraz daha dişini sıksın, kışa az kaldı” demesi ilginçti. Bu eski vekil dostumuz terör belasından ve hükümetin çözümsüz meşguliyetlerinden hayli bunalmış… Terör gündeminden bir an evvel kurtulmak için “kış gelse de eşkıya inine girse ve bizde millette 3-5 ay rahat etse” bed kelamı şahsi düşüncesidir. Bunu partisinin ve hükümetin genelini teşmil eden bir anlayış gibi sunmak insafsızlık olur. Memleketi yönetenler eleştiriden müstağni değil… Zaten memlekette her şey kusursuz ve her yer güllük gülistanlık da değil… Her bela ve musibeti hükümeti yıpratmak için bilinçli, planlı ve maksatlı eylemler olarak nitelemek, apayrı patolojik mahiyette tezahür eden bir davranış biçimidir.
Artık “terörle mücadele uzun soluklu ve meşakkatli bir süreç gerektirir” bahaneleri de kredisini tüketti… Aynen her terör olayı sonrası “terör örgütü gerçek yüzünü bir daha göstermiş oldu’’ suni, sığ ve içinde çözüm barındırmayan beyanatlarda aziz milletimizce yenip yutulmuyor!
PKK Terör örgütünün gelenekselleşen şerefsizlikler silsilesinden biri sayılabilecek “kış ile beraber PKK ateşkesleri de gündemi işgal eder” gerçeği 30 yıldır hiç şaşmaz yaşanır. Hemen ardından da PKK yandaşı Truva atları devreye girer: “Operasyonlar dursun, akan kan dinsin, barış gelsin” sahtelikleri dillerden ve kalemlerden dökülür! Neticede bunlar bahara kadar böyle ağlaşırlar. Havalar ısınmaya başlayınca bir bakarsınız katiller inlerinden çıkar bebek çocuk demeden masumları katletmeye kaldıkları yerden devam ederler…
Eşkıya soğuk havalarda nefes alacak ve toparlanacak imkânları elde ederken, terörün mağduru ve şehit sayılarının azalması, sıcak çatışmaların iyice münferide düşmesi nasıl olurda bunalan gündemi rahatlatacak bir fırsat halini alır? Ne yani; ülke gündem terörle iyice bunalınca PKK’nın doğal ve sittin sene şaşmaz bu doğal stratejisi mi derde derman olacak? Böyle saçmalık olur mu?
Terörün artmasını; Türkiye’nin bir bölgesel güç olarak yıldızının parlaması, bölgesel bir güç olarak bölge politikalarıyla ilgilenmesi ve bölgeyi kendi değerleri doğrultusunda şekillendirmek için gayret sarf etmesi nedeniyle terör malum devletler tarafından azdırılıyor mantığına bağlayanların siyaset üretimi ve bahaneleri kadar boş ve eksik durum tespitidir…
"Kimin elinin kimin cebinde olduğu"nun bilinmediği bu ortamda güçlü ve bağımsız bir istihbarat gücünüz olmadıkça… Atlantik’in ötesinden getirilip civarımızda konuşlandırılan binlerce ABD askerinin işini onlardan kat kat ucuza yapmaya amade taşeron düzenli ordular oldukça… Gırtlağına kadar kana bulanmış ABD’nin faaliyet alanı içinde savaşmaktan ve çatışmaktan başa bir şeye yaramayan, yoksulluk ve cehalet içerisinde kafası karışık haldeki Müslüman kitleler var oldukça… Bir diktatörün zulmünden kurtulmak için başka küresel diktatörlerin himmetine muhtaç hale gelen ve bir koyup üç alacağını tasarlayan ahmaklar oldukça… Bir kez elinizi kaptırdığınızda kolunuzu kurtaramayacağınız dertlere düçar eden yol haritaları takip edildikçe, ABD ve türevleri “dost edinildikçe” biz bu terör belasından kurtulamayız…
Hülasa,
“Türk devleti elinde imkânı olduğu halde neleri yapmıyor ya da yapamıyor?” sorusu ile yıllardır muhatap kalan siyasi iktidar, ciddi güvenlik stratejileri geliştirmeye devam etmeli. Türkiye’ye silah çeken eşkıyanın silahı elinden düşürülmedikçe masa başı hiçbir çözüm gündeme taşınmamalı. Eşkıyaya devlet muamelesi yapılması ya da böyle bir izlenim verilmesi acilen terk edilmeli. Mobil ve sadece bu işle iştigal eden yetkin personelle teröristle mücadele dönemi bir buçuk yıldır verimli işler yaptı. Terörist gibi yaşayan onun gibi düşünen, savunmada olmayıp sürekli saldırmayı düşünen mobil güçlere daha da fazla ağırlık verilmeli. Gündüz külahlı gece silahlı olan, PKK da dâhil olmak üzere bütün fraksiyonlarının üzerinde bir konumda olan KCK'yla verilen mücadeleler hız kaybetmeden ve suiistimal edilmeden devam edilmelidir. Teröre destek veren iç finans kaynakları, uyuşturucu ve mafya tarzı örgütlenmelerle mücadeleler artmalı. Teröre haricî destek ve finans sağlayan kaynaklar üzerinde, kesin kararlı ve gerekirse “misli ile karşılık verme” politikası konusunda ciddi adımlar atılmaya başlanmalı. Dağınık durumda olan; yaptıkları, ettikleri, işledikleri yalnız ve ancak kendi sınırları içinde tanımlanabilen istihbarat kurumları arasında işbirliği sağlanması istikametinde atılan olumlu adımları sekteye uğratacak hiçbir girişime ve düşünceye itibar edilmemeli… Bir de iç güvenlik ve terörle mücadele politikalarını başarılı bulduğum İdris Naim Şahin; PKK ile yapılan mücadeleyi sulandıran ve bebek katillerine direnişçi diyebilecek kadar dibe vuran maksatlı odaklara karşı desteklenmeli arkasında kapı gibi durulmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.