Dünya İmtihanı
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) "Dünya mü'mine zindan, kafire saraydır" buyurmuş.
Biz zamane Müslümanlarının çoğu, dünyayı bırakın kendimize saray yapmak, cennet yapmak için çırpınıyoruz.
Boş hayal... Dünya cennet olmaz. Dünya bir imtihan yeridir, çileler geçididir.
Dünya aldatıcıdır... Dünyaya güven olmaz... Dünya gençliği, dünya güzelliği, dünya malı ve zenginliği, çoluk çocuk hep fânîdir, gelip geçicidir, bir varmış bir yokmuştur.
Dünyayı yalancı ve şeytanî bir cennet yapmak için çalışmak en hafif tabirle cinnettir, sapıklıktır. Dünya nedir?.. Her doğan ölecektir... Her kemal zeval bulacaktır... Her genç ihtiyarlayacaktır... Her maddî ve fizikî güzellik solacaktır...
Peki Müslümanlar dünyayı imar etmesinler mi?.. Böyle diyen yok... Elbette imar edecekler ama fânî olduğunu bilerek imar edeceklerdir. İmtihanı kazanmak için imar edeceklerdir. Kur'anın, Sünnetin, Şeriatin ve İslamî hikmetin prensipleri dairesinde imar edeceklerdir.
Dünyayı, riba üzerine kurulu bir iktisat, ticaret, finans sistemi ile imar ederlerse, Allaha ve Resulüne savaş açmış olurlar (Kur'an ribacılar için öyle diyor) ve sonunda büyük yıkım ve zarara uğrarlar.
Dünyada bina ve zina medeniyeti kurarlarsa, zahirde imar gibi görünen şey yıkım ve tahripten başka bir şey olmaz.
Dünya işleri Allahın, Resulünün, Kur'anın, Sünnetin, Şeriatin ve hikmet-i islamiyenin ışığında ve çizdiği sınırlar içinde görülecektir.
Kur'ana aykırı bütün imarlar hederdir.
Dünyayı riba/faiz ile imar etmeye yeltenenler büyük bir yanılgı ve sapıklık içindedir.
Allah bize adaleti emr etmiştir. Riba büyük bir zulümdür, adaletsizliktir.
Son otuz kırk yıl içinde Türkiye Müslümanları çok kötü bir şekilde dünyevîleşmiştir.
Âhiret inancı dilde kalmış, bütün gayretler dünya fanîliklerine yöneltilmiştir.
İnsanlar hiç ölmeyecekmiş gibi çılgınca dünya için çalışmaktadır.
Para, zenginlik, israf, aşırı tüketim, aşırı konfor put haline getirilmiştir.
Müslüman için para ve zenginlik nedir?
Zekat ve sadaka vererek, dine uygun faydalı ve hayırlı işler yaparak, Allaha para ve mal ile ibadet etmek...
Ticaret, ziraat ve sanayi işleri ile uğraşarak insanlara ekmek kapısı açmak.
Hakikî ticaret Allah ile yapılanıdır.
Hep bana hep bana zihniyetiyle yapılan ticaret korkunç bir zarardan başka bir şey değildir.
Kırk bin liralık bir otomobil ihtiyacına yetecekken yüz kırk bin liralık lüks bir oto alıp caka satmak azgınlık değil de nedir?
Halkın bir kısmı aç iken kendisi Nemrudlar ve Firavunlar gibi tıkınan kimse sapık değil de nedir?
Allah biz mü'minlere dünya hayatında en güzel örnek ve model (usvetün hasene) olarak Resululahı göstermiştir. O, dünyevî bir nizam kurmuş, İslamı yaymış, insanlara nasıl yaşanması gerektiğini öğretmiştir.
İslam nizamı yüksek şeddadî binaları, ribayı, zinayı, şehvetlere kapılmayı, dünyaya tapınmayı, para ve mal kölesi olmayı, azgınlığın her türlüsünü, zenginlerin ve güçlülerin fakirleri sömürmesini yasak kılmıştır.
Dünya, âhiret imtihanını kazanmak için imar edilir.
Dünyayı kendilerine yalancı bir cennet haline getirmeye çalışanlar çılgındır.
İslam yorulunca dinlenmeye, ticaret yapıp helalinden zengin olmaya, hayatın çeşitli zevklerini tatmaya izin veriyor ama bunlar hep Kur'anın, Sünnetin, Şeriatin, hikmetin, İslam ahlakının çizdiği meşru sınırlar içinde olmalıdır.
İslam ribaya izin vermez... Zinaya izin vermez... Azgınlıklara izin vermez...
Bir mü'min namazını kılsa, orucunu tutsa, zekatını verse bile islamî sınırları çiğnerse zarardan kurtulamaz.
Bir Müslüman Karun kadar zengin olsa bile doyduktan sonra yemesi haramdır.
Meskenleri, otoları, ev eşyasını ihtiyaca göre değil de, statü için yapan ve alanlar israfa kaçtıkları için haram işlemiş olurlar.
Ben zekatımı verdikten sonra canımın istediğini yaparım diyenler büyük bir yanılgı içindedir.
İsraf büyük günahtır, haramdır. İsrafın haram olduğunu inkar eden kafir olur.
Bizimkilerden çok zengin Japon iş adamları 75 metre karelik evlerde otururken, Müslüman zenginlerin 500 metre karelik kâşânelerde israf ve lüks içinde yaşamaları haramdır.
Şu sefillere bakınız: İhtiyaçlarından fazla yiyorlar, kilo alıyorlar ve sonra zayıflamak için çuvalla para ödüyorlar. Bu, beyinsizlik değil de nedir? Be adam, madem ki, Müslümansın niçin Kur'ana, Sünnete, hikmete uygun şekilde yiyip içmiyorsun?
Ramazanın son günlerinde, üç dostumun bana gönderdikleri zekat paralarını dağıttırdım. Dağıtan genç, yaşanmaz bir bodrumda yatağa esir olmuş bir felçli erkek ile yaşlı hanımının feci durumlarını anlattı. Erkek kıpırdayamıyormuş, sondaya bağlıymış. Bodrumda elektrik yokmuş...
Bunlara kim yardım edecek? Zekat mükellefi zengin Müslümanlar değil mi? Niçin himmet ellerini uzatmıyorlar? Öncelikle miskin ve fakir Müslümanlara verilmesi gereken zekatları, Kur'ana Sünnete fıkha ve Şeriata aykırı olarak toplayan cemaatler, tarikatler, vakıflar ve dernekler utansın!
Bu yazımın acaba bir faydası olur mu?..
Rahatları bozulan gafiller kızar köpürür mü?
Birinin böyle bir yazı kaleme alması gerekiyordu. Ben yazmış oldum.
Kendimi tebrik etmiyorum. Ben de gaflete batmışın, günahlara gömülmüşüm.
Cenab-ı Hak cümlemizi dünyaya tapmaktan, dünya tuzaklarına düşmekten, dünyayı kendimize yalancı bir cennet haline getirmek gaflet ve cinnetinden, israf ve tebzirden, gurur ve kibirden, her türlü beyinsizlikten, namazı terk edip şehvetlerimize uymaktan, seher vakitlerinden leşler gibi uyumaktan, şeytanı kendimize rehber edinmekten korusun.
* (İkinci yazı)
Taqiyyeci ve Kitmancı İlahiyatçılar
TÜRKİYE'de Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmak, onun yerine bid'atları, reformculuğu, Feminizmi, Şeriatsız ve light dini, AB norm ve standartlarına uygun ayıklanmış bir din anlayışını, Fazlurrahmancılığı, Farmason Afganîciliği, Abduhçuluğu, Reşid Rızacılığı, İbn Teymiye fırkasını ve diğer bozuk cereyanları hâkim kılmak isteyenler maalesef taqiyye ve kitman ile kendilerini gizlemektedir.
Müslümanın Müslümanı aldatması, hele din konusunda aldatması haramdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuşlardır.
Bazı ilahiyatçılara sesleniyorum:
Fazlurrahman'ın bozuk mezhebini siz doğru kabul ediyorsanız, mertçe bunu açıklamanız gerekir. Göğsünüzü gererek "Evet ben Fazlurrahmana inanıyorum. Onun tarihsellik ve tâtiliye görüşleri doğrudur, Ehl-i Sünnet (hâşâ) yanlıştır" demeniz gerekir.
Böyle yapmıyorsunuz, açık konuşmuyorsunuz ve Fazlurrahmancılığınızı gizliyorsunuz.
Bu iki yüzlülüğünüz bir Müslümana, hele bir ilahiyatçıya yakışmaz.
Fazlurrahman, Kur'andaki üç yüz küsur ayetin tarihsel olduğunu, bu devirde geçerli olmadığı iddia ediyormuş. Siz de açıkça, mertçe, cesurane ortaya çıkınız. Televizyonlarda açık oturumlar, ilmî tartışmalar yapılsın, bunların zabıtları yayınlansın. Herkes eteğindeki taşları döksün.
Evet reformcu beyler ve hanımlar, dinde yenilik ve değişiklik isteyenler, Farmason Afganînin büyük bir İslam önderi olduğunu söyleyenler, Kur'anın Yahudi ve Hıristiyanları İslam'a çağırmadığını iddia edenler, daha bir sürü aykırı inançlar, fikirler, görüşler ortaya atanlar, bırakın şu taqiye ve kitmanı ve mert olun, dürüst olun, açık olun.
Resulullah Efendimizin "Bizi aldatan bizden değildir" tehdidinden korkun.