Milletiyle kavga eden medya
Değişik medya gruplarında çalışan, iki yıldır da Bugün TVde sabah haberlerini hazırlayıp sunan gazeteci Murat Erdin, merkez medyanın milletle savaşına şahitlik eden isimlerden biri. Gerek 28 Şubat sürecinde ve gerekse başka süreçlerde haklıdan yana değil de güçlüden yana yayın yapanlara doğru teşhisler koymuş.
Cihan Medya Haber Dergisince yapılan (Temmuz Ağustos 2012, sayı: 47) ve medyanın röntgeninin çekildiği sohbetten özetler sunalım ki, bilgilerimiz tazelenmiş olsun.
Gazeteci Murat Erdin, çalıştığı medya grubundaki amirini anlatırken şöyle demiş: ATVde muhabirdim. Bize kendisi bir toplantı yapardı. Toplantıda bir gazete haberi görünürdü. Bu gazete haberini yapın gelin denirdi. Olay yerine giderdim. Gazete haberinin gazetede yazıldığı gibi olmadığını görürdüm. Gazete ya maniple etmiş ya abartmış, doğru bir haber değil. Merkezi arardım. Haberin aslı böyle değil. Ama bana merkezden şöyle bir yanıt gelirdi: Olsun sen gazetedeki gibi haberi yap gel derlerdi.
Merkez medyanın 28 Şubata destek vermesinin altında yatan sebep de dikkat çekici: Bir gün haber merkezinde herkesin katıldığı genel bir toplantı yaptık. O toplantıda şöyle bir ikilemle karşı karşıya kaldığımız bize söylendi. Ya askerleri destekleyeceğiz ya da o güne kadar bir medya kuruluşu olarak elde ettiğimiz kazanımları kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız. Biraz da mecburiyetten 28 Şubat sürecinde askerin dediklerini yapmak durumunda olduğumuz yöneticilerimiz tarafından bize ifade edildi.
Her halde şu anlatılanları hatırlayanlar çıkacak: Bize bazı haberler görünmeyen eller tarafından yaptırılıyordu. Ben o dönem defalarca Beykoza gidip Cübbeli Ahmet Hocaya ait olduğu iddia edilen kale gibi bir yapı vardı, medrese olabilir, oraya gidip haber yapmıştık. Orada gerek gizli çekimler gerek açık çekimler yapmak için defalarca gittik. Çarşambaya çok gittim. 28 Şubat döneminde Çarşambaya o kadar çok gittim ki, orada anons çekerdik. Anons çekerken orada yaşayan insanlar çekimi engellerlerdi. Biz onu aynen yayınlardık. (...) Hepimiz hükümete vurabileceğimiz haberlere yönlendiriliyorduk. Refah-Yol hükümetine ait bakanların söylediklerini abartmak, onların rejime yönelik yanlış anlamalara yol açan cümlelerini haber bültenlerine öne çıkarmak gibi bir yönlendirme içindeydik.
Merkezden uzak merkez medyanın durumu: Kendisine merkez medya diyen bu kesimin insanlardan ne kadar uzakta olduğunu ben kendi gözlerimle orada gördüm. Bir örnek vereyim; meselâ kandil olurdu. Mirac Kandili ile ilgili haberleri ben yazardım. Mirac Kandilinin ne olduğunu bilmezlerdi. (...) Daha kandilin ne olduğunu bilmeyen bu medyadaki insanlar, kendilerini merkez medyası diye tanımlarlardı. Bu bana garip gelirdi. (...) Ondan sonra benim çizgim de şekillenmeye başlamıştı. Artık kendi halkıyla kavga eden bir medya organında çalışmak istemedim. Bundan sonra da Allah beni çalıştırmasın. Sürekli kendi halkını küçük gören, namaza giden insanlara farklı bakan bir durum vardı.
Türk medyasının en önemli sorunu hakkındaki kanaat: İnsana yönelik yatırım son yıllarda epeyce azaldı. Eskiden usta-çırak ilişkisi çok önemliydi. Bu çok zayıfladı. Olur olmaz insanlar medyaya alındı. Bu çok kötü oldu.
Radyoculara da hatırlatma var: Radyo haberciliğinin daha iddialı olması lâzım. Uluslar arası bir zirveye gidin. Orada büyük gazetelerin ve televizyonların muhabirleri vardır. Büyük radyoların da muhabirleri vardır. Hollanda, İsrail, Almanya, Yunan radyolarının muhabirleri vardır. Büyük bir zirvede siz hiç Türk radyosunun muhabirini gördünüz mü? (...) Ben radyoda böyle bir şeyi özlüyorum.
Peki muhabir nasıl olmalı? Kitap okuması lâzım. (...) Gazeteciler yakın siyasî tarihimizle ilgili kitap okumuyorlar. Yakın siyasî tarihimizle ilgili adam gibi kitap okusa gazeteciler, 27 Mayısla ilgili de, 28 Şubatla ilgili de, 12 Eylülle ilgili de adam gibi soru sorarlar. Okumuyorlar. Okumadıkları için de kötü soru soruyorlar. (...) Bir gazeteci, karşısında cumhurbaşkanı da olsa ezilmemeli. Onun görevi soru sormaktır. Ben İbrahim Tatlısesin sağlığında (saldırıya uğramadan önce) bütün magazin kameramanlarını içtimaya düzdüğüne tanık oldum. İndirin kameraları dedi. Bütün kameramanlar kameralarını yere koydu. Şöyle dizilin dedi. Hepsi dizildi. Böyle bir şeyi nasıl kabul eder gazeteci?
Geleceğin medyası nasıl olacak? Hiç kuşku yok internet. Her şeyi internetten yapacağız. (...) New York Times artık üç yıl sonra haberi kâğıda basmayacağını söyledi bile...
Kendilerini merkez medya olarak isimlendiren medya gruplarının milletle kavga etmesi, kırık kolla kavgaya tutuşan adamın haline benziyor. Kazanmaları mümkün değil. Kaybedecekler, ama bu arada millet de epey değer kaybediyor maalesef...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.