Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Dindarlar CHP’ye neden gitsin?

Dindarlar CHP’ye neden gitsin?

“Gelsinler” diyor Sayın Kılıçdaroğlu, “Dindarlar CHP’ye gelsin, biz dine karşı değiliz.”


“Öyle miiii?..” diyesim geliyor benim de... Ve dahi, “Çarşaf Açılımınız ne oldu?” diye sorasım...


Sonradan Genel Başkan Yardımcısı yaptığınız, dönemin İstanbul İl Başkanı Sayın Gürsel Tekin “Çarşaf Açılımının” mimari olarak olayı plânlamış, dönemin Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da “açılım öncüsü” çarşaflılara rozet takmıştı. Bunu da “değişim” olarak açıklamıştı.


Ama sonra CHP’de hiçbir şeyin değişmediği görüldü. “Çarşaf Açılımı” da rafa kalktı. Unutulmaya terk edildi.


Şimdi aynı yaklaşımı Sayın Kılıçdaroğlu gösteriyor. Gerekçesi yine “değişim”... Ama korkarım CHP’de yine bir şey değişmeyecek: Baş bir tarafa, gövde bir tarafa gidiyor... CHP’nin tabanını teşkil eden kökten laikçiler, halkın kıblesiyle CHP’nin barışmasına izin vermiyor.


Aslında Baykal da haklıydı bu konuda, Kılıçdaroğlu da haklı: “Laiklik” nutukları eşliğinde gelinebilecek son noktaya gelip dayandıklarını ikisi de gördü. Parti yüzde 20-25 oy oranına tıkandı. Bunu aşamamak iktidar olamamak demektir. Tek çare, halkın büyük çoğunluğunu teşkil eden dindarlara partiyi açmak...


“Çarşaf Açılımı” bunun ilk adımıydı. Olmadı, çünkü geçmişinden gelen tortular CHP’nin değişen şartlara göre kendini yenilemesine engel: “Çarşaf Açılımı” da zaten bu yüzden tökezlemişti.


“Kılıçdaroğlu Açılımı” dahi tökezlemeye mahkum. Bu bir kehanet değil, parti gerçeği... Çünkü CHP, Kemalist ideolojiyi dinin karşısına koymuş ve İslâmiyeti kendi kontrolüne almak için kitleleri zorlamıştır...


Geçmişinde böyle bir arızası olan partinin din ve dindarlarla uzlaşması zordur.


Mümkün müdür? Evet... Ama geçmişiyle samimiane hesaplaştıktan sonra. Aksi takdirde inandırıcı olamaz. Yani CHP, önce milletin dini-diyanetiyle uğraştığı dönemin hesabını vermelidir.


Neden ezanı değiştirdiğini, camileri sattığını/kiraya verdiğini/CHP merkezi olarak kullandığını/banka ardiyesi olarak kiraladığını, neden haccı yasakladığını, okullardan din derslerini kaldırdığını, din okullarını kapattığını (ancak 1946’da seçimin ucu görününce göstermelik olarak birini açtılar); ders kitaplarında neden inkâr fırtınaları estirdiğini, Kur’an’a neden “Çöl kanunu” dendiğini, neden Kâbe’nin “tavla zarı”na benzetildiğini, Peygamberimizin peygamberliğinin neden inkâr edildiğini (inanmayanlar 1950’ye kadar okullarda okutulan tarih kitaplarına bakabilirler), bir dönem Selçuklu ve Osmanlı tarihinin ders kitaplarından niçin çıkarıldığını...


Neden, muhalefetsiz iktidar oldukları dönemde (1942), Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Daireniz tarafından basın kuruluşlarına, “Her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dâhilinde dini neşriyat yapılarak, dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz” (Kara Kitap, Eşref Edip, Sebilürreşad Neşriyat Bürosu) şeklinde tamim gönderildiğini açıklamalıdır...


Yarı resmi Uyanış Dergisi’nde “Allah’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik, bizim mabetlerimiz fabrikalardır” diyen Tokat Milletvekili Refik Ahmed’in; “İlkelerimiz... Yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir” diyen Edirne Mebusu Mehmet Şeref Aykut’un; “Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren milliyetçiliğimizdir” diyen Samsun Milletvekili Ruşeni Bey’in (Barkın) bu cüreti nereden aldıklarını belirtmelidir.


Bu yaklaşımlar doğru ise şimdiki yaklaşım yanlış, şimdiki doğru ise o zamanki yanlıştır...


Hangisi?.. Artık itiraf etmelisiniz.


Dindarlar yeni yaklaşımınızı inandırıcı bulurlarsa, ona göre bir değerlendirme yaparlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi