Hâdiselere bakış açısında Yeni Asya ekolü
Suriyede, Irakta, Mısırda, Filistinde, Afganistanda, hülâsa Ortadoğudaki hadiselere nasıl bakılıyor, nasıl bakmalıyız? Arap Baharı! mı? Yoksa, Ortadoğu kış fırtınası, katliâmı! mı? Müslümanların kanının oluk oluk akıtıldığı, şiddetli kış kar-bora fırtınalarının estirildiği bir döneme bahar diyebilir miyiz?
1960lardan sonra da ülkemiz, İslâm âlemi ve dünya büyük ve tahripkâr sosyal çalkantı, darbe ve yıkımlara maruz kaldı. İslâma, millete ve vatana karşı yapılan bu hareketleri ve müsebbiplerini Yeni Asya ekolü, tam anlamıyla tesbit ve teşhis etti. Üslûp ve teferruât hariç temel meselelerde gayet isabetli olduğunu her seferinde tefsir ederek tasdik etti, doğruladı.
- Bazı dindar çevreler 12 Eylül darbe ve darbecilerini destekleyip elleri patlayıncaya kadar alkışlarken,
- Baştan ayağa yasaklarla dolu Anayasanın kabulü için canla başla çalışırken,
- Humeyni, İran meselesine büyük bir İslâmî hareket diye sahip çıkarken,
- Kaddafi ve Yeşil kitabı din adına övüp göklere çıkarırken,
- ANAP demokrattır derken (ne hazindir ki, baştan ayağa yasaklarla dolu olan Anayasanın 141-142 ve 163. maddelerini kaldırıp 10 sene ve şimdi 30 sene oldu, milleti oyaladı-boyaladı)
- Demokrasiye küfür rejimidir, demokratlar kâfirdir diye saldırırken,
- Din adına ortaya çıkan MNP-MSP-RP-FP
hareketini desteklerken (Abdullah Gül, 2000lerde Bediüzzaman haklı idi, din adına ortaya çıkmamak lâzımdı diye beyanat vermişti. Ne var ki, 30 sene sonra Bediüzzamanın içtimâî-siyasî bir ölçüsünü anladı, ama onu da yarım anladı. Bediüzzaman bir şey daha demişti: Toplumun bütün katmanları yüzde 60-70 tam mütedeyyin olmadıktan sonra dindarlar iktidara geçmeye çalışmamalı.) vs., vs...
Bir kısmı, Hata ettik! diyerek dolaylı özür dilerken, bir kısmı sessizce geçiştirmeye çalışıyor. Yeni Asya ekolünün bugün alnı ak, boynu dik! İsabet etmesinin sırrı ise, Bediüzzamanın içtimâî-siyasî ölçü ve prensiplerini nazara almasından, sadakat ve sebatla arkasında durmasındandır.
Arap Baharı! diye lanse edilen Arap-Müslüman katliâmına da, darbelere de, diğer olaylara da isabetli yaklaşmasının kaynağı, Bediüzzamanın asırları tarayan, isabetli sosyolojik, içtimâî ve siyasî öngörü, ölçü ve prensipleridir. Birkaçını nazara verelim:
* Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isterizfakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler. (Lemalar, s. 107.)
* Biz müteharrik-i bizzat değil, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyutma) ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına) tahribimizde telkinlerini icra ederiz. (Emirdağ Lâhikası, s. 386.)
* Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. (Emirdağ Lâhikası, s. 870.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.