Polis de insan!.. Şehitler gariban!..
On şehit daha.Bizlerden tabii!..
Allah Rahmet Eylesin.
Sabrımızı ve şuurumuzu arttırsın!..
Efendim; bugün, için için kaynamakta olan bir büyük kitlenin sesine kulak vereceğiz.
Polis; cinnetin eşiğinde!..
Biliyorum, pek sevilmiyorlar, biliyorum vatandaşı tenhada kıstırsa götürecek denli zalim olanları da var, içlerinde çok berbat insanlar da var.
Lâkin hangi meslekte yok ki... Bir memleketin postanesi neyse hastanesi de odur!..
Polis de sen, ben...
Onun için Polis de insan! mesajım tam yerine oturuyor...
Oturuyor ki, dünyanın mektubu geliyor...
İşte:
Yüzlercesinden, umumu temsil edecek mahiyette iki mektup:
Sayın Arseven;
Evet inanması güç gelecek ama sizin de ifade ettiğiniz gibi biz de insanız!..
Zamanında Garanti iş, sağlık garantisi de var diye vermişler bu işe, devam ha devam!..
Biz askerlik de yapıyoruz ve zaten aslında ömür boyu askerlik yapıyoruz.
Lâkin, gösterge işinde, askerin yanına varamıyoruz!..
Onlara var bize yok!..
Gayri polise artık kız da yok; ölüyoruz!..
Psikiyatri klinikleri üzerimizde çalışsın; nasıl bir tablo çıkar ortaya!..
Rakibini bekleyen boksör gibi, nereden saldırı gelecek diye bekliyoruz!..
Yorulduk, yıprandık, ne zaman ne yapacağımızı bilemez haldeyiz...
Haklısın Arseven, biz de insan sayılırız!..
Sayın Serdar ARSEVEN Beyefendi,
Biz Emniyet Teşkilatı olarak Gazetecilerin bizim haklarımızı savunmasına ve bizim yanımızda yer almasına çok fazla da alışık değiliz, ancak sonunda bizim de sizlerin içinizden gelen, yiyen-içen, sosyal alanları herkes gibi paylaşan, üzülen-sevinen, seven-sevilen varlık olduğumuzu fark ettiğiniz için tüm arkadaşlarım adına size teşekkürü bir borç biliyorum. Bunu aslında TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE haykırmak istiyorum Milletin Vekillerine BİZ DE İNSANIZ... diye.
Bu meslekte yaklaşık 17 yılını tamamlamış ve mesleğimin 10. yılında memurluktan yükselme sınavlarına girerek Komiser Yardımcısı olan, halen komiser olarak görev yapan ve şu an bulunduğum ilde Yüksek Lisans eğitimine devam eden birisi olarak mesleğe başladığım günden beri mesleğimizin onurunu hep üst seviyede tutarak, adalet ve hakkaniyet noktasında devletimizin otoritesini temsil etme rolümü en kutsal görev bilerek hiç aklımdan çıkarmadım. Halen de aynı bilinçte çalışmaktayım. Personelimi de daima aynı yönde çalışması yönünde bilinçlendiririm.
Tabii adaletten söz açılmışken eskiden yapılmış yani 1937 tarihli 3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun birçok maddesi artık günümüzün şartlarını taşıyamaz hale gelmiştir.
Özellikle aşağıda ayrıntılı olarak belirttiğim kanunun 55. maddesinin Rütbe Terfilerle ilgili olan kısmı, görevimizi yaptığımız sırada motivasyonumuzu olumsuz şekilde etkilemekte, aynı rütbedeki diğer meslektaşlar arasında ister istemez bir ayrımcılığa sebebiyet vermektedir. Yapılan bu davranışlar hem bizim mesleğe olan heyecanımızı hem de görev aşkımızı olumsuz olarak etkilemektedir. Belki de sadece bu konudan dolayı İdare Mahkemelerinde ve Danıştayda bekleyen veya görüşülen yüzlerce dava dosyası vardır.
Bizim buradaki sıkıntımız şu:
Örneğin Polis Akademisinden 2010 yılında mezun olmuş bir Komiser Yardımcısı kardeşimiz 2014 yılında (4 yıl sonra) rütbe alarak ikinci yıldızını takacak.
Benim durumumda olan arkadaşımız ise, girmiş olduğu meslekte yükselme (komiser yrd) sınavından başarılı olduktan sonra 9 ay Bursa veya diğer illerdeki Polis Kolejlerinde eğitim alarak (teorik ve pratik), 2010 yılında mezun olur ve bu arkadaşımız 2016 yılında (6 yıl sonra) rütbe alarak ikinci yıldızını takacak.
Ve bu meslekten yükselen arkadaşımız başkomiserliğe geçerken de yine aynı şekilde 6 yıl üzerinden rütbe alacak fakat diğer akademili kardeşimiz ise 4 yıl üzerinden rütbe alacak.
Haliyle komiser yardımcılığından başkomiserliğe kadar akademi mezunu arkadaş meslekten yükselen arkadaştan 4 yıl daha kıdemli olacak,
Yani seninle aynı yıl mezun olan bir arkadaşın 4 yıl sonra senin amirin oluyor, ayrıca başkomiserlikten ileri gidemiyorsun. Doktoran olsa bile!..
Hani ANAYASAMIZIN 10. maddesindeki Kanun önünde eşitlik ilkesinin uygulanması.
Bizi birbirimize düşürmesinler!..