Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Su, ezan ve minare

Su, ezan ve minare

“Su, ezan ve minare”, Üsküp’ün Müslüman kimliğinin belgesidir.


“Peki sadece üçü mü?” Elbet hayır!
Daha sayılabilecek başka belgeler de var. Lakin
bu üçü, hepsini içinde barındırıyor.
Su, Osmanlı medeniyetinde temizlik ve
beslenmektir.

Ezan temizlenen insanlara bir davettir.
Minare bu daveti fezaya ve yeryüzüne duyurmak
için bir şahittir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ve kuruluşuyla
birlikte yeryüzüne dağılışının sebebi, “İlâyı
Kelimetullah”ı yaymaktır. İşte Üsküp bu yayılmanın
tam ortasındadır.

Sularıyla, ezanlarıyla ve minareleriyle; 500 yılı
aşkın sürekli, son yüzyılda da kısa aralıklar hariç,
Müslüman olan ve olmayan her topluma; İslam’ın
hoşgörü, huzur ve adaletini sunmuştur.

..........................

“Türk Çarşısı”, “Osmanlı Çarşısı” yahut
“Eski Çarşı” diye anılan Eski Üsküp’e ister “Bit
Pazarı” kapısından, ister “Taş Köprü” diğer
adıyla “Vardar Köprüsü” tarafından girince, sizi
ilk karşılayan bu üç sacayağını görürsünüz.
Birincisi su. Şehrin belli noktalarında kurnaları
yukarı doğru olan ve yukarı doğru akışı sağlanan
enfes sulardan kana kana içebilirsiniz.
Bu çeşmeler, Osmanlı veya Türk Çarşısı’ndaki
esnafl arın meslek gruplarına göre bağlı oldukları
“Ahi” ya da “Lonca” teşkilatlarınca yapılmıştır.
Üsküp’ü anlatan yaşlılar bu çeşmelere kimi
zaman “Ahi”, kimi zaman da “Lonca Çeşmesi”
derler.

Bugün bu çeşmelerden; yerlisi, yabancısı,
Müslümanı, Hıristiyanı, velhasıl dinlisi, dinsizi,
herkes kana kana içmektedir.

Su ne dil, ne ırk, ne de din ayrımı yapmadan
herkesin boğazından aşağı gitmektedir. İşte Osmanlı;
“beslenmek ve temizlenmek isteyen”
herkese su gibi davranmıştır.

.............................

Bir de vakitlerinde okunan ezanlarla minareler
karşılar sizi. Hangi minareye baksanız ayrı bir
davet hissine kapılırsınız.

Mesela Eski Çarşı’nın biraz uzağındaki Yahya
Paşa Camii’nin minaresini görüp de yanına gitmemek
ve camiye girmemek mümkün değildir.

Hele Balkanlar Fatihi I. Murad Hüdavendigar’ın
camisiyle minaresi ve yanındaki saat kulesi,
davette zirveyi yaşatır insana.

Bu cami ve arkasında unutulmuş türbesinden
ayrıca bahsedeceğim için burasını şimdilik geçiyorum.

..........................

Minareden söz etmek Müslümanlardan söz
etmektir.
“Peki Osmanlı Üsküp’ünde hiç kilise ya da
havra yok mudur, sadece camiler mi vardır?”
Hayır! Sadece Müslümanlar yoktur. Sayıları
az da olsa diğer inançlara mensup insanlar ve
ibadetgâhları vardır ve özgürce ibadetlerini yapmışlardır.
Mesela beş yüz yılı aşkın bir süre, Osmanlı
olan Üsküp’te Osmanlı öncesi döneme ait eserler
korunmuştur. Osmanlı düşüncesinde; “tahribat
değil, tamirat vardır.”

Osmanlı’nın Üsküp’ten çekildiği 1912 yılına
kadar şehirde yedi tarihi kiliseden altısı Ortodoksların,
biri Katoliklerin, iki sinagog da Yahudilerindir.
Evet, Üsküp’e hangi pencereden bakarsanız
onu görürsünüz.

Benim penceremden “su, ezan ve minare”
göründü. Yarına başka pencereler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi